2024 biterken, Türkiye ve Suriye’de beklenmedik ve istisnai gelişmelere şahit olduk. Ekim ayında MHP lideri Devlet Bahçeli’nin grup konuşmasında DEM Parti üzerinden Öcalan’a yaptığı çağrı ile başlayan süreç ve Suriye’de Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTŞ) liderliğindeki ilerleme sonrası Esad ailesinin ülkeden kaçmasıyla iç savaşın sonlanması ihtimalinin belirmesi, beklenmedik ve istisnai olaylar.
Siyasal süreçleri anlamak için istisnalara bakılmasının gerekliliği, Hannah Arendt ya da Carl Schmitt gibi politik görüşleri birbirine zıt olan düşünürlerin dahi ortaklaştığı bir noktayı oluşturuyor. İstisna, olağanüstü hâl ya da hukukun askıya alınması gibi dar anlamda anlaşılmamalı; normal zamanda beklenmeyen ama siyasal olarak da yeni bir başlangıcı işaret eden olaylardır. Her ne kadar bu süreçleri incelemenin önemli olduğunu düşünsem de, bu yazıyı yazma sebebim bu düzeyde teorik bir tartışma yapmak ya da Türkiye ve Suriye’deki güncel gelişmeleri yorumlamak değil.
Bu yazıyı, Suriye’deki sürecin açtığına benzer şekilde, daha önce beklenmedik ve istisnai değişimler geçiren Güney Afrika ve Guatemala’yı hatırlatmak; geçiş dönemlerinde yürütülen barış müzakereleri ile bu dönemlerde kurulan hakikat komisyonlarına dair eleştirilerimi özetlemek için yazıyorum. Her ne kadar bambaşka coğrafyaların ve zamanların bambaşka çatışmalarına dair olsa da, bu eleştirilerin önümüzdeki süreçleri değerlendirirken bize bir perspektif sağlamasını umuyorum.
Güney Afrika ve Guatemala’da neler oldu?
Güney Afrika’da yürütülen Apartheid politikası, her ne kadar resmiyette 1948’de başladığı kabul edilse de, kolonyal dönemden beri devam eden beyaz üstünlüğünü koruyup ırk ayrımcılığını daha da genişleten ve ekonomik sömürünün ırkçı yöntemlerle gerçekleşmesine yasal bir çerçeveye sunan bir kurumsallaşmadır. Bu dönemde Güney Afrika’da yerleşim yerleri, iş alanları, eğitim, evlilik gibi hayata dair pek çok alan ırklara göre ayrıldı. Yine aynı dönemde vatandaşlıktan çıkarma pratikleri görüldü, özellikle siyahlara yönelik yaygın insan hakları ihlalleri gerçekleşti. Ancak ırk ayrımcılığı politikasının yasal düzenlemeleri ve baskı ortamı, Apartheid karşıtı mücadeleye engel olmadı.
Yine de ülke bu şiddet, işkence ve ölüm sarmalının içinden çıkabilmeyi başardı. Apartheid karşıtı mücadelenin önemli örgütlerinden biri olan Afrika Ulusal Kongresi (ANC) ile hükümet arasında 1990’da barış müzakereleri başladı. 1994’te ilk demokratik seçimler gerçekleşti. İnsan hakları ihlallerini belgelemek için Güney Afrika Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu (TRC) 1995’te kuruldu ve inceleyeceği zaman dilimi 1960-1994[1] yılları arası olarak belirlendi.
Guatemala ise 1960’tan 1996’ya kadar süren, 200 binden fazla insanın öldüğü ve Hakikat Komisyonu’nun da işaret ettiği gibi, soykırım suçunun işlendiği ve kolonyal arka planı olan 36 yıllık bir iç savaş yaşadı.
1951’de başkanlık seçimini kazanarak göreve başlayan Jacobo Arbenz Guzmán, toprak reformunu, sendikalaşmayı ve köylü hareketini destekledi. Toprak reformuyla 100 binden fazla köylüye toprak dağıtımına başlamışken, 20 Nisan 1954’te ABD’li sömürgeci şirket United Fruit Company, ABD Dışişleri Bakanlığı üzerinden Guatemala makamlarına resmi şikâyette bulundu. United Fruit Company’nin şikâyetini, 1954’te ABD desteğiyle Guzmán’a yapılan darbe ve peşinden reformların geri alınması takip etti. Bu olay, hem ABD’nin Guatemala siyasetinin merkezinde olduğunu hem de siyasetin ve ekonomik sömürünün nasıl iç içe geçtiğini kristalize bir şekilde ortaya koyuyor.
1960’ta asker içerisinden gelen başarısız bir darbenin ardından iç savaş başladı. Gerilla ve ordu yenişemediği için Guatemala’da müzakere kaçınılmazdı. Birleşmiş Milletler’in de araya girmesiyle, 1990 yılında hükümet ve Devrimci Guatemala Ulusal Birliği (URNG) arasında barış görüşmeleri başladı. Yaşanan hak ihlallerini belgelemek amacıyla 1997’de Tarihi Aydınlatma Komisyonu (CEH) kuruldu ve 1960-1996 tarih aralığı için yetkilendirildi. Komisyonun raporu, ordunun sahip olduğu ABD desteğine dikkat çekerek, ordu ve paramiliter yapılarının gerilla karşısında çok güçlü olduğunu ve soykırım da dahil olmak üzere ihlallerin %93’ünü gerçekleştirdiğini ortaya koydu.
Guatemala’da tüm bu büyük baskıya rağmen direniş hareketi oldukça çeşitlilik gösteriyor. İlk kurulan gerilla örgütlerinden biri olan Devrimci Silahlı Kuvvetler başta olmak üzere, irili ufaklı birçok gerilla örgütü, tarım kooperatifleri ve sendikaların çatı örgütü Hristiyan Demokrat Parti de direnişi örgütlemişti.
Ortak sorunlar
İki vakanın görünen ilk benzerliği, barış müzakerelerine kadar aktörlerin çeşitli olmasına rağmen, müzakere masasında bu çoğulluğun kaybolup görüşmelerin iki kutba indirgenmesidir. Çoğullukların dışlanmasına dair eleştirel tepkiler, henüz müzakereler sürerken verildi.
Örneğin, Güney Afrika’da müzakere partneri olarak ANC ve lideri Mandela’nın seçilmiş olmasına, Apartheid karşıtı mücadelenin önemli örgütlerinden ve özellikle sürgündeki eski direnişçilerden tepki geliyor. 28 Mart 1994’te, ANC’ye göre daha radikal bir örgüt olan Inkatha Özgürlük Partisi (IFP), boykot etmeyi planladığı 1994 seçimlerini protesto etmek için bir eylem organize etti. Johannesburg kentinde toplanan binlerce Zulu ve IFP destekçisine, ANC üyeleri ateş açtı. Binlerce insanın yaşamını yitirdiği bu saldırı, Shell House Katliamı olarak biliniyor.
Guatemala’da da sivil toplum örgütleri barış müzakerelerine katılma taleplerine rağmen süreçlere dahil edilmedi ve sivil toplum bu sebeple müzakereleri boykot etti.
İki vakada da görülen diğer önemli bir benzerlik, şeffaf olmayan süreçlerin ve dışlamaların müzakerelerden sonra hakikat komisyonlarının kuruluş süreçlerinde de devam etmesidir. Barış müzakerelerinde neler konuşulduğu bilinmese de, sonraki süreci etkileyen çok önemli kararların o masalarda alındığı aşikâr. Hakikat komisyonlarının hangi insan hakkı ihlali tanımına dayanarak araştırma yapacağı, hangi yılları kapsayacağı gibi sonraki dönemin siyasetini ve kamusal alanını belirleyen kararlar, şeffaf olmayan müzakere süreçlerinde alındı.
Bu sorunların nasıl etkileri oldu?
En görünür etki, hakikate dair oldu. İncelenen insan hakları tanımı ve ele alınan zaman aralığı, geçmişin ne kadarının ortaya çıkarılacağına ve dolayısıyla geçmişin ne kadarıyla yüzleşileceğine dair sınır çekiyor.
Guatemala Tarihi Aydınlatma Komisyonu’nun araştırma aralığının, 1954 darbesi yerine 1960’tan başlaması, barış müzakerelerinde kapalı kapılar ardında verilen kararların bir sonucuydu. CEH, her ne kadar kurucu metninin sınırlarını aşarak soykırımı belgelemiş olsa da Guatemala iç savaşının kırsaldaki anlamını kavrayamaması, CEH’e yönelik en çarpıcı eleştiri olarak dikkat çekiyor.
Güney Afrika Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu ise Apartheid rejimini insanlığa karşı suç olarak tanımlıyor. Ancak, insan hakları ihlallerini yalnızca bedensel zarara indirgediği için, Apartheid rejiminden kaynaklanan yapısal şiddet ve sosyal adaletsizlikler raporda hakikat arayışının ancak arka planını oluşturacak şekilde yer buluyor ve komisyon raporunun çeperinde kalıyor.
Hakikatin ortaya konuluş şekli, ya da başka bir deyişle geçmişin ne kadarlık bir bölümüyle yüzleşildiği, yeni oluşacak kamusal alanın nasıl bir kamusal alan olacağını da belirliyor. Çoğullukların geride bırakılıp barış müzakerelerinin, hatta çatışmanın iki kutba indirgenmesi, dışarıda bırakılanların yeni kamusal alanda da bulunmayacaklarını ya da orada istenmediklerini gösteriyor. Şeffaf olmayan süreçlerin ve iki kutuplu yürütülen müzakerelerin sonucunda geride kalan aktörlere, süreci yalnızca pasif bir şekilde takip etmek dışında bir seçenek kalmıyor.
Nasıl aşılır?
Güney Afrika ve Guatemala örneklerinde olduğu gibi, geçmişle yüzleşip yeni bir yol açmaya çalışan toplumlar, beklenmedik ve zor bir yolu seçtiler. Daha önce savaşanlar, bir arada yaşamanın ve demokratik bir toplum olmanın olanaklarını arayarak, bunun için irade ortaya koydular. Bu bağlamda, geçiş dönemlerinde yaşanan dışlamaların tersine çevrilmesi, yani daha aleni ve kamusal bir süreç yönetimi, barış müzakerelerinin kırılganlığına rağmen daha sonra oluşacak kamusal alanın çok sesliliği ve barışın aşağıdan yukarı inşası için alınması gereken riskler olarak öne çıkıyor.
Her ne kadar çatışmalardan etkilenen herkesin barış müzakerelerinin yürütüldüğü masalarda yer alması zorlayıcı bir hedef olsa da, şeffaf ve çoğulcu bir anlayışla yürütülen süreçler, sonrasında kurulacak barış ve uzlaşı zemininin sağlam ve sürdürülebilir olmasını sağlayabilir.
Dipnot:
[1] Inkatha Özgürlük Partisi (IFP), Aparheid karşıtı hareketin önemli örgütlerindendir. 1994 seçimlerini boykot etmek üzere toplanan IFP taraftarlarına dönük ANC tarafından gerçekleştirilen Shell House Katliamı komisyonun incelediği son olaydır.
(DK/VC)