Dipteler, bataklıkta daha aşağıya çekiliyorlar. Yıllardır sosyal desteklerle dizginledikleri yoksul halk artık gözünü açtı; emekçinin alın terinden, işçinin sırtına basarak, tekmeleyerek kurdukları saltanatları tüm çıplaklığıyla, tüm utancıyla ortada. Haramilerin kurdukları ve tıksırıncaya aksırıncaya kadar beslendikleri düzenin pis ve kirli kokusu artık ortada. Yani, tüm benliğiyle devlete tâbî olanlara da ulaştı, kutsal bildikleri devletin kirli kokusu.
Dipte olduklarını artık çok iyi biliyorlar, hiçbir söylem ve vaatleri toplumda karşılık bulmuyor. Yalan ve sahte kahramanlık destanları üç-beş saniyelik video ya da ses kayıtlarıyla çöp oluyor. Aynı yerde belki 50 defa doğalgaz ve petrol müjdeleri verildi, şöyle süperiz böyle şahaneyiz propagandaları ellerinde patlıyor. İnsan hakları ve ifade özgürlüğü olmayan yerde üstümüze altın yağdırsanız ne olur!
Aslında çökme ve öldürmede üstlerine yok, şüphesiz bu konuda şahane ve süperler! Haksız kazanç elde etmekte kimse ellerine su dökemez, tüm kirli ve pis işlerini yasalara ve kılıfına uydurmada üstlerine yok. İktidar ve onların büyük-küçük ortaklarında kötülüklerin, haksızlıkların, kirli ve gizli işlerin vücut bulmuş halini görüyoruz. Tekneleri durmadan su alıyor, üstünü ısrarla örtmek istedikleri ne varsa yüzeye çıkıyor.
2015'ten sonra
Ortak hafızanın işleyişine de tanık oluyoruz aynı zamanda. İnsan unutmuyor 2015'ten sonra olanları. 7 Haziran seçimlerinden sonra neler olduğuna hepimiz tanık olduk. Kendi iktidarları için tehdit etmedikleri, bomba patlatmadıkları, rehin almadıkları insan mı kaldı? Korku iklimini oluşturup bugünlere kadar geldiler. Tekrar tekrar aynı oyunu sahnelemek için tüm tetikçilerini devreye koymak için bir çalışma yaptıkları aşikâr. Siyasi karmaşa ve kargaşayı galip çıkacaklarını zannediyorlar, korkmuş ve sindirilmiş bir toplumu ve kitleyi tekrardan dirilmek çabası içinde oldukları ortada. Yalan haberin ana merkezi medyaları da boşa durmuyor. Arzu ettikleri düzen devam etsin de kime ne olmuş, hangi masum yıllarca zindanlarda çürütülmüş, halk aç mı tok mu umurlarında değil.
Servis ettikleri her haber dönüp dönüp suratlarına çarpıyor. Gazetecilik dışında her işi yapan bu medyanın kalemleri bir bir deşifre oluyor. Onların ifşa olması bizim yıllardır dile getirdiğimiz "Bunlar gazeteci değil, tetikçilik yapıyorlar" savımızın ne kadar doğru olduğunu ortaya koyuyor. Bu sefer artık kendi izleyicileri de görüyor. Kurdukları kirli ilişkiler ağı, iktidar-yargı-gazeteci, her gün başka bir gerçeklikle gün yüzüne çıkıyor.
Bir yeri yamalamadan başka bir yerden daha büyük bir delik açılıyor. İktidar ve ortaklarında -MHP ve VP- bir delik açılmış durumda. O deliği kapatmak için tertipledikleri kirli oyunlar, hedef saptırmalar, defalarca denenen kanlı pratiklerini geçen gün İzmir HDP İl Başkanlığı'nda tekrar sahnelediler.
Kahvaltı tabağı
Anasının kuzusu, gencecik bir kadın Deniz Poyraz hunharca katledildi. Kahvaltı tabağında birkaç dilim domates, üç-beş zeytin tanesi ve yanına da karton bardakta çayı. O fotoğrafı unutmak imkânsız. Aslında ifadesinden anlıyoruz ki, fail Onur Gencer, HDP binasında katliam yapmak istedi. O gün HDP İl Başkanlığında sadece Deniz Poyraz bulunuyordu. Tetikçin rahat ve kendinden emin davranışları yalnız olmadığını, koruyanı ve kollayanı olduğunu, cinayetten önce ve sonra olanlardan rahatlıkla çıkarabiliriz. Cinayet bölgesinde bulunan kamera kayıtlarının silinmesi, bize adresi işaret ediyor. İzmir’de kuş uçurtmayan emniyet ve istihbaratın, 7/24 gözetim altında olan HDP binasının etrafında defalarca keşif yapmış olan tetikçi Gencer’den habersiz olması imkânsız.
Lakin ülkenin gerçeği olan hesap vermemek bir gelenek. Hele öldürülen bir Kürt ise alenen ve açıkça tetikçilerih bolca ödüllendirildiğini ve baş tacı edildiğini çok iyi biliyoruz. Tetikçinin elindeki siyah çantada neler vardı ve o çanta nerede? Kimler tarafından alınıp saklandı? Fail Gencer'in, Deniz Poyraz’ı öldürdükten sonra çektiği fotoğrafları birilerine yolladığını öğrendik. O fotoğraflar kime gitti? Polisler HTS kayıtlarına ulaştı mı? Ulaştıysa kimleri gözaltına aldı? Onlarca soru... Muhataplar sorulara bırakın cevap vermeyi, çıkıp neredeyse “ohhhh” diye saldırıyı onaylayacaklar! Keza iç seslerini çok iyi duyduğumuzu belirtelim.
Katilin Suriye'de görev yaptığını öğrendik, kendi sosyal medya hesaplarıyla da gösteriyor. Oralarda neler yaptığını az-çok tahmin etmek mümkün. Topluma sadece nefreti pompalayanlar şimdi seviniyor mu?
Buldan ve Kılıçdaroğlu'nun söyledikleri
HDP Eş Başkanı Pervin Buldan, "Bugün buraya büyük bir katliamı gerçekleştirmek üzere bir katil yollandı. Ama tesadüfen içeride sadece Deniz vardı, arkadaşlarımız yarım saat önce buraya gelmiş olsalardı ya da katil yarım saat sonra gelmiş olsaydı, bugün bu kentte büyük bir katliam gerçekleşmiş olacaktı" dedi. Katilin elindeki siyah çantanın içinde uzun namlulu silahlar mı vardı? Yoksa bombalar mı? Şüphesiz çantanın içinde olanları İçişleri Bakanı'nın cevaplaması gerekiyorken, çıt yok!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bir videoyla saldırıyı lanetlemesi ve katilin arkasındaki güçlerin kim olduklarının şifrelerini verip savcıları da göreve çağırması, azmettiricinin kim/ler olduğunun sır olmadığını üstü kapalı bir şekilde gösteriyor: “Bu ülkenin namuslu evlatları. Vaktimiz hızla daralıyor. Soruşturma açmaz iseniz daha çok provokasyonla karşı karşıya kalacak ülkemiz. Daha çok Denizlerin canına kast edilecek. İlk soracağınız soru; 10 milyon euro’yu Ankara’da kimin için istediler? İşte o sorunun yanıtı sizi Deniz’in katillerine kadar da götürecek." Bu beyan tüm taşları yerinden oynatacak gibi, bu açıklama katilin ortaklarına gidişin yolunu ve anahtarını veriyor.
AKP iktidarının yere çakıldığı 7 Haziran seçimleri sonrasında sistematik saldırılar ve katliamlar gerçekleşti. Bu saldırılardan bazılarını bir kez daha hatırlayalım:
Unutmamak ve Hatırlamak için: HDP'ye Saldırılar
Adalar'da HDP'ye Saldırıya 3 Partiden Kınama
https://m.bianet.org/bianet/siyaset/164530-bartin-da-hdp-binasina-saldiri
Bartın'da HDP Binasına Saldırı
Kırşehir'de HDP Binasına Saldırı, Saldırganlar Dört İşyerini Yaktı
Altı İlde HDP Binaları Saldırıya Uğradı
HDP İstanbul İl Binasına Silahlı Saldırı
İyi günler mi?
RTE'nin “Bunlar daha iyi günleriniz”, dediğini hatırlatalım. Bu, “daha neler olacak” demesinin herhalde fragmanıydı. Peker’in deyimiyle "süslü sülü"den İçişleri Bakanı'ndan tek bir açıklama yok. Bu sessizlik bizi Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği “10 milyon euro” kim için istendiyse, sizi Deniz’lerin azmettiricilerine de götürecektir, açıklaması boşuna değil. 10 milyon euro kim/ler için istendiyse, kim/ler tarafından “Suriye’yi istikrarsızlaşmak” için uluslararası destek almamışsa ve hevesi kursağında kalmışsa bizi Deniz Poyraz’ın azmettiricilerine götürecektir.
Tek bir tweet paylaşımından ya da RT edilen bir tweet için polis herhangi birini üç gün üç gece sorguluyorken, Poyraz’ı katleden Gencer, 24 saat bile tutulmadan mahkemeye sevk edilip cezaevine gönderildi. Bu kadar hızlı ve yangından mal kaçırır gibi katili kaçırmak, saklamak ve kollamak her şeyi açıklıyor. Katilin sahiplerini iyi biliyoruz. Bakalım İzmir saldırı öncesi Türk siyaseti neler söylemiş.
Banu Güven’den okuyalım: "MHP'nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 'terör sorunu, bölücülük yuvası, fitne tezgâhı ve demokratik güvenliğimize doğrulmuş melun bir silah' olarak adlandırdığı HDP'ye saldıracaktı. MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın da 'HDP/PKK kamilen itlafı gereken bir haşere sürüsüdür' dememiş miydi zaten? Cumhurbaşkanı da İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'e Rize'deki protestolardan sonra, 'Bu daha bir. Daha neler olacak, neler. Daha dur bakalım, bunlar iyi günler' diye mesaj göndermişti." Yazının devamında Güven şöyle devam ediyor: "Irkçı faşist katil can almaya doymadığı için Deniz Poyraz'ı defalarca öldürmek istedi. Hırsını alamayıp, tekme de attığını anlattı. Gökçer Tahincioğlu'nun detaylarını yayınladığı 27 sayfalık polis ifadesinde, Kürtlerden nefret ettiğini, kafasındaki ölüm listesini, silaha düşkünlüğünü, suikast hazırlığını nasıl yaptığını, hepsini itiraf gibi değil de, sanki hayatın olağan akışında olması gereken şeyler gibi anlatıyordu. Böyle düşünen sadece kendisi olamazmış gibi. 'İçimi soğuttum, beni serbest bırakın' derken, samimiyetle bırakılabileceğine inanıyordu sanki." [1]
İsmini söyleyelim
Ertuğrul Kürkçü, bianet’te verdiği röportajda katil Gencer’in “yalnız kurt” olmadığını, arkasındaki güçlerin desteğiyle böyle rahat davrandığını belirtmesi; polisin basit ve sıradan bir vaka muamelesi yapması her şey açıklıyor. Adres belli giden yok. Yeniden bir korku iklimi yaratma ve kirli ilişki ağlarının üstünü örtmek için başvurulan sarsıcı eylemlerin olmayacağının kim garantisini verebilir? Cumuhrbaşkanı veya İçişleri Bakanı mı? Tabii ki hayır! Suruç, Ankara Gar saldırısı, 5 Haziran Diyarbakır saldırısı ve son olarak İzmir saldırısı. Hepsi birbiriyle bağlantılı ve azmettiricilerin kim olduğunu hala soran var mı? Ya da sorduğu soruya hala cevap bulamayanlar var mı?
Gencecik bir kadın katledildi. Ahlaksız ve korkak biri tarafından Deniz Poyraz hayattan koparıldı. Mücadelesi muhakkak devam edecektir. Durmadan ve dinlenmeden devam edecektir. Hayalleri elinden alınan ve arkasında acılı bir ana ve baba bırakan Deniz Poyraz’ın bedelini canıyla ödediği bu berbat düzenin savunucuları, yaktıkları ateşte kül olacaklar. İhsan Eli açık’ın da belirttiği gibi, "Gayretullaha dokunmak, budur!" Yarım kalan o kahvaltıyı unutmayacağız ve unutturmayacağız!
Polis, tetikçi Gencer’e “İsmin ne abicim?” diye soruyor. İsmini bir kez daha hatırlatalım polise ve tetikçinin sahiplerine: O bir katil, o bir Kürt düşmanı, o bir ırkçı ve o bir korkak…
(ÇO/NÖ)
[1]https://www.dw.com/tr/yorum-katil-yaln%C4%B1z-de%C4%9Fildi/a-57965838