Fotoğraf: AA
Havalar sıcak, ortamlar gergin, silahlar kayıp, akli dengesi bozukların saldırı planları, yeni bir terör örgütü olarak: SEDÖ. Saraylar, köşkler, ölen flamingolar. Batman-Mardin-Urfa hattında elektrik terörü... Her an herhangi bir durum karşısında ağır bir terör mekanizmasıyla karşı karşıya kalmamak içten bile değil. Bakmayın suların durgunluğuna dümenler tam tıkırında devam ediyor, çökmelere ve çöktürmelere şu sıralar ara vermiş olsalar da pusuda sırtlanlar bir gözlerini kırpmış bekliyorlar, halkın cebinde kalan üç-beş kuruşta hedeflerinde.
Yalan dolanla hile hurdayla emekçilerin alın terleri üzerinde tepinenlerin devletidir bu devlet! Gece gündüz insanlık dışı ve sömürü düzeni altında çalışan anneler babalar çocuklarına daha iyi bir gelecek için ölürken, sömürü düzeninden beslenen kravatlı soyguncuların çocukları, zeki çocukların geleceklerini çalıp Ankara pavyonlarında tükettiğini bilmeyen kaldı mı? Devleti en çok kevgire çeviren, meğer devleti en çok kutsayanlarmış! Damatlar, gelinler, yeğenler kutsal devletlerini soyup soğana çevirirken; kayınpederler, amcalar ve dayılar tarafından halka soğan-patates dağıtılmış...
Bu havalar "gitmek" için hep kanıma girer, yolculuklar için tetikler, belki kaybolmak içindir bunca çabamız; tıpkı iyi ve sıkı bir şiirle karşılaştığımızda ya da yenilikleri içinde saklı tutan şiirler gibi sürekli gitmeler de beni içine çeker, avuçlar, kavrar, dokunur ve nihayetinde örer birbirine benzeyen yarınlara. Şiir ve yol ya da edebiyat ve yolculuk birbirine yakın iki dost ve düşman gibidirler çoğu kez. Bu lanet havalarda betonun içinde esen tatlı bir yel iyi gelir işsiz gençlere; kim bilir belki yeğenlere, damatlara ve gelinlere AVM'ler, Marinalar, lüks yatlar da artık kesmiyordur... Siyah kaplamalı jet uçaklara binip bir hava alıp inceden bir manikür pedikür yapmak; bu ülkenin sağını ve özellikle siyasal İslamcılarını imler.
Şiirler ve gitmeler bir taraftan onaran, iyileştiren, dindiren diğer taraftan ne gece ne de gündüz bıraktıran, bıktıran ve usandırandır... Hep bir mana hep bir iğneyle kuyu kazmaya benzer şiir ve yolculuk. İçeriye saplanmış bir Yemen hançeri gibidir ne öldüren ne de rahat bırakan. Hep o acıyı sırtında taşımaya benzer dizeler ve molalar. Dante'nin kayığındaki hallerdir halimiz, ülkenin içinde bulunduğu ahval şeriat bundan ibarettir. Araf'tayız. Şair Tuba Bozkurt'un son kitabı "Kontrollü Patlama"sında haykırdığı gibi haykırmak gerek; "Yaslı ve tedirgin değiliz/Aynı gemide değiliz." Biz sizinle hiç aynı gemide bulunmadık.
Belki şairin dizeleri gibi kontrollü patlamayacağız ama bayağı iyi patlayacağız. Öyle böyle bir patlama değil. Fena, çok fena patlamaya hazır milyonlar var, bir kıvılcıma bakar her şey. Doğa patlıyor, doymayan gözler, dinmeyen hırs, hep bir çalma arzusu ile çarpan yürekler.
Kürdistan dağlarında yanmayan ağaç kaldı mı acaba? Peki, delmedikleri dağ kaldı mı? Kirletilmeyen akarsu, dere, göl, kuyu kaldı mı? Heskîf'i/Hasankeyf'i kim dinamitledi? Salda gölünü kim talan etti ve kimler öldürdü? Yazlık Saraylar inşa eden ve Fırat'ın suyunu kesip milyonlarca insanı salgın hastalıklarla bastırmaya/terbiye etmeye çalışanlar... Her gün bu ülkede insanlık ve doğa suçları işleniyor. Suçlu belli, suçlar delilli, adres belli, lakin tebligat gönderen yok. Halk bu tebligatı er ya da geç gönderecektir!
Çıkılan bir güzergâhta ara ara soluklanıp bir tas soğuk ayranın sana verdiğini kim verebilir bu bunaltıcı havalarda. Durup ağacı, suyu, taşı, serin yelin dokunuşlarını hissetmek... O, hissi hangi el sana hissettirebilir? Hangi dokunuş bu havalarda bunca zulmün, çökmenin ve çökertmenin arasında sıkışan yüreği dindirebilir. Yolunu gözlediğin, gamzelerinde kaybolduğun, gülüşünde hayat bulduğun eski sevgililer karşına dikilse seni sana getirtemez. Bir suya bir şiire bir de rüzgâra muhtacız! Umuda ve direnişe muhtacız, umutsuzluğu pompalamak faşist cephelerin alttan alta işledikleri paranoyadır.
Ahmet Kaya'nın seslendirdiği "Başım Belada" şarkısının sözlerini günümüz edebiyat ortamlarına uyarlarsak "Tutmuşlar dergilerin köşe başlarını üstelik şiirleri de yok", "Tutmuşlar her ödülün başını üstelik şiirleri de yok", "Tutmuşlar her köşe başını yeni yetme editörler üstelik şakşakçılarıyla."
Zerre şiirden anlamayan, ne olduğundan habersiz; güce, iktidara eyvallahlar ede ede bir yere tünemiş, sistemle tepeden tırnağa bütünleşmiş, yetenekli, yeteneksiz editörler kalkıp şiir üzerine ahkâm kesmelerini neye yormalı? Şairler sanki maymunmuş gibi utanmadan sıkılmadan; "Bizi şaşırtın" diye yazılar yazıyor. Alın size 19 yıllık iktidarın sanat ve düşünsel dünyaya olan etkisi! Bu pervasızlık ve had aşma iktidarın yıllardır halka yaptığının edebiyata yansıyışı olarak da okuyabiliriz. Tıpkı iktidarın ekonomistleri gibi her şeyden anlayan ama hiçbir şeyi doğru düzgün yapamayan yetenekli yeteneksizleri imleyişidir gördüklerimiz ve okuduklarımız. Bu liste uzar gider, konumuz listeler değil umut tacirleridir, öyle bir dünyadayız ki gelen sömürüyor şairi, giden söğüşlüyor şiire inanmış gençleri.
Gücün ve yozlaşmanın sofrasına tekme atan şairlere selam olsun! Şimdi siyasal İslamcıların ve siyasal laikçilerin aralarındaki farkın bir fark olmadığının kanıtıdır duyduklarımız ve okuduklarımız. Kendilerince oluşturdukları sömürü kontağını çok iyi kullanan bu fosil zihniyete Lenin ve yardımcısının arasında geçen konuşmayı aktarmak istiyorum. Sıkma kendini yoldaş, babaannen öldüğünde haçını da onunla gömeceğiz! Evet, bu teşkilatçı edebiyat yüzleri öldüğünde yaptıklarıyla birlikte, tüm saçma ve aşırma şiirleriyle, yalanlarınla, dolanlarıyla, yani her şeyleriyle onları gömeceğiz. İnsanlık ve doğa düşmanlarından tek bir imge bile kalmayacaktır. Yazıyı Şair Gökhan Arslan'ın son kitabı "Tebeşir Bahçesi"nden dizelerle bitirelim;
yetmez ama evetçilerden, kabataş özürcülerinden
kendini solcu sanan ulusalcılardan
kafayı çekip çekip intihar eden katırlardan
aşk alevinden kendini ateşe veren çadırlardan
gezi en başta masumdu diye söze başlayanlardan
ilişkileri üzerine kitap okuyup hiçbir şeye ilişmeyenlerden
(...)
dudakları aşınmış saray soytarılarından
yılanların taşla baş ezdiği modern çağlardan
işçi bayramını işçilere çalışarak kutlatan patronlardan
word'de kürt'ün altını çizen türk dil kurumundan
cem-î cümlemizi koru ey şiirin efendisi
(ÇO/AÖ)