İskoçya'nın Birleşik Krallık'tan bağımsız olabilmek için referanduma gideceğinin resmen açıklandığı haftanın sonunda Türkiye'ye Büyük Britanya adasının kuzeyinden, İskoçya'nın üç büyük kentinden biri olan Glasgow'dan ferahlatıcı bir esintinin gelmesi ne hoş!
Film 19 Ekim Cuma günü Türkiye'de gösterime giriyor.
1936'lı olmasına rağmen enerjisinden ve politik duruşundan bir şey yitirmemişe benzeyen İngiliz yönetmen Ken Loach'un son filmi Meleklerin Payı/The Angels' Share işsiziliğin kol gezdiği Glasgow'da gençlerin ümitsizliğine ve toplumdaki sosyal çöküntüye matrak bir bakış atarken iyimser olmayı da ihmal etmiyor. Daha önce birçok eserinde olduğu gibi senaryosunu eski avukat, solcu Paul Laverty'nin yazdığı ve yönetmene 2012 Cannes Film Festivalinde Jüri Ödülü kazandıran film amatör olmalarına rağmen filme enerji katan genç oyuncuları sayesinde de gayet eğlenceli sosyal bir komediye dönüşüyor.
Meleklerin payı
Film bazıları fazlasıyla saçma olmasına rağmen çeşitli suçlamalarla İskoçya'nın Glasgow Mahkemesi huzuruna çıkmış gençlerin birbirini hızla takip eden sekanslarıyla başlıyor.
Peruklu hâkimin etrafa yaydığı otoriter yücelikle gençlerin zavallı hali arasındaki uçurum adaletin daha elle tutulur suçlarla iştigal etmesi gerektiğini bir kez daha akla getirmiyor değil!
Suçlulardan biri, Paul Brannigan'ın canlandırdığı cılız ama keskin burunlu Robbie karakteri, kız arkadaşı sekiz aylık hamile olduğundan şartlı tahliye ile yırtar. Yine de kızın ailesinin ilişkilerine olumsuz bakması şiddet illetinin uzun süre peşini bırakmamasına sebep olacaktır.
Adalete hesap vermek zorunda kalan gençlerimizin tümünün mahkûm olduğu sosyal hizmet cezasından ise John Henshaw'ın canlandırdığı anlayışlı Harry sorumludur. Sosyal görevli hassas ruhuyla tecrübesini birleştirerek empati ve sabırla gençlere yaklaşır, ufuklarını genişletmek üzere onları whisky dünyasına bile sokar. Ziyaret ettikleri bir imalathanenin Robbie dahil olmak üzere özellikle dört kafadarın üzerinde bıraktığı olumlu etki hayatlarının değişmesini sağlayacaktır.
Astronomik sterlin miktarlarının su gibi aktığı Edinburgh'daki bir whisky müzayedesine kamufle olmak üzere geleneksel İskoç etekleriyle katılan biri kız, dört kahramanımız tüm beceriksizliklerine rağmen kısmi de olsa başarıya ulaştıkları gibi Harry'ye olan minnet borçlarını da unutmayacak kadar ince davranacaklardır.
Acımasız kapitalist sistemin hedonizme endeksli arsız imaj dünyasından pay kapmaya çalışan ve kendilerine tanınan şansı bir şekilde değerlendiren gençleri takdir etmemek ne mümkün!
Türkiye Whisky'nin neresinde?
Neyse ki Türkiye'de varsılların içki fetişizmi şarap ve tadımcılığıyla kısıtlı kalmış durumda, whisky'nin bu toprakların en azından geçmişiyle bir alakası yok diye biliyorum.
Tabi bu bağlamda rakıyı ve Rakı Ansiklopedisi'ni unutmamak lazım. Ülkemizde bir ilk olan Erdir Zat yayın yönetmenliğinde hazırlanan eserin yurt dışında uluslararası degüstatörlerin takdiriyle de tescillenen başarısından sonra İngilizce versiyonu yakınlarda basıldı.
Belli mi olur? Komşu Yunanistan'la günbegün iyileşen ilişkilere rakı/uzo kardeşliği de katkıda bulunursa, geleneksel değerlerin ön plana çıkmasıyla yakınlaşma daha da derin bir hale gelebilir.
Oysa İKSV'nin düzenlediği 2012 Filmekiminde, Meleklerin Payı da dahil, gösterilen eserlerin değerinden çok etkinlikte sinema salonuna girebilmeyi ve seçilmiş azınlıktan olmayı önemseyenlerin çoğunlukta olduğu dikkat çekti.
Bilgisayar ortamında kıvrak olmanın dışında herkesi rakip farz edip yenmenin, imajın, hırsın ve iddianın yükselen değer olduğu çağdaş toplumda içi boşaltılan ve şişirme değerlerle ön plana çıkarılan olgular Ken Loach'ın militan sinemasıyla tamamen çelişiyor.
Her ne kadar İskoçya'nın bağımsızlığı konusunda uzmanlar fazla şans tanımasa da halkların adalet ve hürriyetin ön planda olduğu sistemlere kavuşması adına hepinizi Meleklerin Payı'nı izlemeye çağırıyorum. (MT/HK)