"Beril Hanım, anlayamadığım şu benden ne bekliyorsunuz? Yani görev tanımı olarak?"
"Proaktif olmanı..."
İç ses: Tanrım bu melun sözcük tam anlamıyla yüzde yüz sömürülebilir bir çalışan olmanı istiyorum demek. Bilmiyormuş gibi mi davransam yoksa işletme ekolündeki anlamına göre mi hareket etsem? Çalışma ilişkilerine dair eleştirel yaklaşımlar beni şuan kurtaramaz sanırım.
"Aslında evet biraz reaktif kaldığım doğru"
İç ses: Hayır değilim. Son derece de karar alabilirim ama yetki ve sorumluluklarım tam olarak tanımlandığında. Her akıllı çalışan gibi görevimin genişliğini ve sınırlarını bilmeliyim.
"Proaktif ol, memur zihniyetli olma!"
Önce iç ses: Özel sektörde memur zihniyetli demek bir nevi küfretmek anlamına geliyor.
"Yani tam olarak görev tanımım ne olacak Beril Hanım?"
"Görev tanımını sormadan her şeyle ilgilenmek! Görevini kendin yaratmak!"
"Anlıyorum."
İç ses: O zaman siz neden yöneticisiniz? Görevlerimi bile ben yaratıyorsam? Gülümse, çaktırma. Birisi sizi aptal yerine koyduğunda gülümsemek çok zor. Özellikle o konuya hakimseniz... Ama iş hayatının kuralı bu daha az samimiyet daha çok içten pazarlık.
Proaktif ol, itaat et
Amerikan çalışma kültüründe çok sevilen bir terim varsa o da proaktif kelimesidir. Bir yönetici size bu kelimeyi ettiyse ve ilk kez duyduysanız size olumlu bir şey demiştir. Dikkat edin amir demiyorum. Çünkü kamu yönetimi anlayışında proaktif olmanız çok hoş karşılanmayabilir. Görev belliyken örneğin siz kalkıp "ya işim bitmişti ben de meclisin tutanaklarını tuttuktan sonra bir de vekillerle söyleşi yapayım dedim" derseniz olacağı siz düşünün. Sonuç, kavramımız özel sektör menşeli. Tersi olan reaktif ise bir nevi duyduğunuzda "küfretse daha iyiydi" şeklinde algılamanız gereken bir kavram özel sektörde. İş hayatında her toplantıda dilinizden düşürmezseniz bir yerlere gelebileceğiniz bazı kavramlar vardır. Hani çoğu bilinir: "Sinerji, takım çalışması, strateji, networking, mailing" gibi kelimeler. Farkındayım. Maalesef deforme kelimeler... Bu ve benzerlerini bir yere yazar ezberlerseniz içeriğini bilmeseniz de birileri sizde cevher olduğuna inanır. Çünkü bizim ülkemizde bilmekten çok biliyormuş gibi yapmak prim yapar.
Ekşi sözlüğün müthiş tespit dehalarından bu kavrama yönelik harika bir tespit: "Proaktif ol"dan kast edilen bildiğin ''boş boş durma, iş yoksa bile yarat, görev ve sorumluluk tanımını genişletecek işler yaratmayı hem teklif et, hem de kendi teklifine icap, biat ve itaat et. Yani kendi yarattığın isten sorumlu ol, onu yapmak kadar yaşatmayı da meslek edin, ölmesine izin verme'' demek. Kısacası görev tanımını at bir kenara sen bana ben seni nasıl daha çok kullanırım onu anlat. Anlatmakla yetinme göster. Göstermekle yetinme, yetinme işte. Her durumdan kendine görev çıkar. Yeri gelsin iş arkadaşının görevlerini arakla, o görevleri daha harika sun, aranız açılsın. Ben de yöneten olarak böl, parçala, yönet yapayım.
Bazen mutfakta boş bulunsam arkamdan babam gelse ve "proaktif ol" dese boş bulunur yerimde sıçrarım diye düşünüyorum. Ya da gece kan ter içinde "olmayacağım, hayır proaktif olmayacağım" diye bağırarak uyanabilirim. Öyle bir mesafe kelimeyle aramdaki... Bunun yerine yaratıcı ol, çalışkan ol falan dense bir nebze. Fakat bu kelime içine bütün çalışan sömürme metotları anlamsal olarak dahil etmiş ve karşıtını çalışana bir tür küçümseme olarak söylenen bir kelime. Fakat içinizden ona kadar saymak, bulunulan yerde bir tur dönmek, "etkili insanları yedi alışkanlığını" okuyorum diyerek kendinizi savunmak bir nebze kurtarıcı olabilir.
"Dün gece hiç tanımadığım şu köleye
Sırf boş boş oturuyor diye usulca sokulup
Reaktifsin dedim..." (yöneticiden çalışana)
Şaka bir yana aslında bu kavram çalışma yaşamında esnekliğin arttığı günümüzde çalışanların görevlerinin tanım dışı arttırılmasına olanak tanıyan bir kavramdır. Esnek şirketlerin, iletişim becerilerini öne çıkarması ya da kişilerarası eğitime vurgu yapması boşuna değildir. Kötü tanımlanmış iş koşullarında elbette insanlar proaktif olmak zorunda kalırlar. Çünkü bu işlerde keşmekeş vardır, patron ne yapmanı istediğini bildiğini farz eder, görev tanımlamaz. Tavsiyem ve umudum böyle yerlerde çalışmak zorunda kalınmamasıdır. Yeni kapitalizm kültürünün yarattığı artan sömürü, işsizlikle birleştiğinde çalışmayın demek kolay değil elbet. Fakat en azında kavramın aslında ne demek olduğunu ve işletme literatürünün bu kavramı nasıl akladığını bilmek gerekir.
Bilindik bir yabancı bağımsız denetim şirketinin şu an düzenlediği Bin Yeni Türk Lirası ederinde bir eğitim var yakınlarda. Bu eğitimde eğitmen bu edere, Stephen Covey'in "Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı" adlı kitabını anlatacak. Kişisel eğitim olarak sunulan eğitimin içinde kitabın içindekiler yazılmış. Değerli okuyucu, her ne yaşta olursan ol umarım bunların kandırmaca olduğunu anlarsın. Yine de liberal bakışlı kitabın sözcüğümüzü kutsayan tanımlarına yer vermeden geçmeyeceğim. Kitabın başarı için kazanmamızı beklediği ilk alışkanlık proaktif olmaktır. Bunu anlatırken etki-tepki arasındaki ilişkiye ve bu ilişkinin özündeki insanın "seçme özgürlüğüne" değinir.
Temel varsayım yaşadığımız toplumu, yetişme tarzımızı göz önüne alırsak ütopiktir. Fakat liberallerin çoğu zaten olmayan insan modelini varmış gibi görmede başarılıdırlar. Herkesin tüm etkilerden bağımsız özgür iradeye sahip olduğu varsayılır. Dolayısıyla seçme özgürlüğü etki ve tepkinin ortasında durur.
Bu kavram insan olarak kendi yaşamımızdan sorumlu olduğumuzu anlatmak için kullanılır. Kendi denetimimizi bir şekilde koşullara teslim edersek reaktif (tepkisel) oluruz. Bir kere tanıma bile bakınca çok doğruymuş gibi gözüküyor. Ustalıkla hazırlanmış bir tanım. Peki iş hayatında eğer çalışansanız dış koşuldan bağımsız olarak o etkiye nasıl tepki verirsiniz, bu olası mıdır? Bize zarar veren başımıza gelen değil, ona verdiğimiz tepkidir diyor kitap. Böyle şeyin iş yaşamında mümkün olması yani tüm sorumluluğu çalışanın omzuna yıkabilmenin tek yolu çok iyi oluşturulmuş çalışma şartlarıdır.
Proaktif dil
Aynı zamanda dili kullanma üzerine de öğütler verilmiştir. Proaktif insanın "yapabileceğim bir şey yok" yerine "seçeneklerimize bakalım" demesi salık verilmiştir. Buna benzer bazı dilsel yeğlemelere dikkat çekilmiştir. "Ben böyleyim" yerine "farklı bir yaklaşım seçebilirim" demek. "İzin vermezler" yerine "önce ben bir yapayım" demek. "Yapmalıyım" yerine "yeğliyorum" demek.
Yani çalışan "işveren görevimi artırdı ben de çok çalışmalıyım" demeyecek. Bunun yerine "çalışmayı seçiyorum" diyecek. Çünkü işini kendi genişletecek, sorumluluk alacak. Çalışan böylece daha uyumlu, denetlenebilir, suçlanabilir bir noktaya gelir. Kelimeler masum değildir. Proaktif kelimesi de o masum olmayan kelimelerdendir. Kitaba göz atarsanız göreceksiniz. Hatta bazen haklı galiba bile diyecek, reaktif olduğunuz için kendinizi suçlayacaksınız. İşte o nokta kitabın ve bu düşünceyi empoze eden esnek koşullu işletmelerin zafer kazandığı noktadır. Elbette çalışan sorumluluk almalı, işini en iyi şekilde yapmalı. Fakat bu sömürünün ilgi alanı, etki alanı gibi belli kelime oyunlarıyla arttırılması anlamına gelmemelidir. Yoksa insan kendini keriz yerine koyan işverene şapşalca ve anlamaza yatarak gülümsemek zorunda kalıyor.
Kabına sığmayan bir zeka ile yola çıkılıp "Mantıklı insanların Covey'e 7 itirazı" adı altında bir kitap yayınlansa ilk ben alacağım.
Buna benzer bir kitap itiraz olarak yazıldı aslında. Çalışma yaşamının esnek koşulları üzerine: "Karakter Aşınması". Çalışma yaşamında enayi yerine konmamak adına okunabilecek iki kitaptan biridir. Sennett, işin kişiliğe etkilerini anlatır ya orada, ben de bu güzide kavramın özel hayata yansımasını düşündüm.
"Kenan proaktif olsam beni daha mı çok severdin?"
"Biz ayrı dünyaların insanlarıyız Necla. Sen reaktif bir memursun. Ben proaktif bir iş adamıyım."
"Ama ama ben böyle olsun istemedim ki..." ağlama sahnesi
Proaktif aşk yaşamak. Mesele aşk bile olsa bu kelime canımı sıkıyor. Bilmem ki siz ne dersiniz? (GE/TK)
Kaynak:
* Stephen Covey, Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı
* Richard Sennett, Yeni Kapitalizm Kültürü
* Mantıklı İnsanların Covey'e 7 İtirazı (sizin tarafınızdan yazılacak)