İrlanda adasının karmaşık tarihindeki en olağanüstü günlerden birisi, 15 Haziran'da sınırın her iki tarafında yaşandı. Çoktandır beklenen masraflı Saville raporu, nihayet yayınlandı.
Rapor, İrlanda siyasetinde asla unutulmayacak bir gün olan'Kanlı Pazar' ile ilgili olarak 12 yılda tamamlanan soruşturmaya dayanıyor.
İngiliz askerleri 30 Ocak 1972'de, nüfusunun çoğunluğu Katolik olan Derry'deki Bogside bölgesinde insan hakları yürüyüşü yapanların üzerine ateş açıp 14 kişiyi öldürdü.
O gün, Kuzey İrlanda'nın iki toplumu (Katolik milliyetçiler ve Protestan birlikçiler) arasındaki ilişkiler başka bir boyut kazandı. O günü hatırlayan her İrlandalı, sonradan Derry piskoposu olan Edvvard Daly'nin görüntüsünü zihninde canlandırır. Yaralılara ve ölmekte olanlara cesurca yardım eden Daly, kanlı bir mendili havaya kaldırmıştı.
Her iki taraftaki paramiliter güçler o gün çatışmayı yönlendirici konuma geldiler. İnsanlar barıştan umudu kesti. Çoğunluğu genç erkeklerden olmakla birlikte içlerinde kadınların da olduğu bu insanlar imparatorluktan bıkmıştı. Artık İngilizleri ülkeden çıkarmak için ne kadar çirkin veya kanlı olduğuna bakmaksızın her yola başvuracaklardı.
O gün, "Kuzeydekiler aklını kaçırdı" diyen babam bizi sınırın öteki tarafındaki Ulster'a götürmeye son verdi. Bizimkisi bir Katolik-Protestan ailesiydi.
Bütün bunları 15 Haziranda olan şeyle karşılaştırın. Kuzey Atlantik'teki küçük adamızda yaşanan o parlak günde, 38 yıldır tepemizde asılı duran bulutlar tuhaf biçimde dağıldı. Adaletin keskin ışığı, gölgeleri ve geçmişin önyargılarını kovaladı. Hiç kimse tahmin edildiği gibi davranmadı. Dünyanın ezberi bozuldu.
Hala rolüne alışmaya çalışan yeni bir İngiliz başbakanı, kimsenin duymayı hayal bile edemeyeceği şeyler söyledi; "Ülkem adına, derin üzüntü duyuyorum". Bundan fazlası da vardı...
Yeni başkan David Cameron, "Meydana gelen şeyler asla yaşanmamalıydı. Silahlı kuvvetlerimizin bazı mensupları yanlış davrandı. Hükümet silahlı kuvvetlerin davranışlarından kesinlikle sorumludur. Bunun için hükümet adına, aslında ülkem adına, derin üzüntü duyuyorum" dedi.
Muhafazakar Partili bir başbakanın bu sözleri gerçekten söyleyebileceğini çoğu kişi tahmin etmiyordu.
Başbakanın dikkatle kalem alınmış bu sözleri söylemesinden önce, Derry'deki Guildhall Meydanı'nda toplanan kalabalığın onu sessizce dinleyeceğini kimse ummuyordu. Burada hangi partiden olursa olsun İngilizler sevilmez. Başbakanın Dünya Kupasını yayınlamak için kurulmuş ekranlardan konuşurken alkışlanacağı beklenmiyordu.
Bu 11 dakikalık konuşma 38 yılın acısının unutturamadı. Ne kadar içten ve etkili olursa olsun, bu sözcükler acıyı nasıl unutturabilirdi ki?
Ama bu acılar değişerek başka bir biçim aldı. Tıpkı bir anda hedeflediği liderlik vasıflarını kazanan David Cameron gibi. Cameron başbakandan devlet adamına dönüştü.
Kalabalık sevinç içindeydi. Bir grup kadın "We Shall Overcome (Kazanacağız)" şarkısını söylemeye başladı.
Hınç duygusu şaşırtıcı bir şekilde kaybolmuştu. Çoğu kişinin anlayamayacağı türden şeyler yaşayan bu insanlar hayal bile edilemeyecek kadar itidalliydiler. Ağırbaşlı bir sevinç vardı. Sadece o anın önemini vurgulamak için, iyi çalışılmış bazı tiyatral hareketler sergilendi.
Yeri göğü inleten bu insanlar, ilk "Kanlı Pazar" soruşturmasını yırtıp atmıştı. O soruşturma, İngiliz askerlerinin tahrik edildiğini söyleyen Lord Widgery tarafından yürütüldü. İnsanlar kendi yüz ifadelerini bile beklenen ifadelerden daha değişik şekle sokuyordu. Soğukkanlı, ağzı sıkı ve hınç dolu yüzlerde geniş, doğal ve koşulsuz gülümsemeler belirdi. Genelde bu coğrafyada yaşayan insanlardan görülen öfkenin yükünden kurtulmuşlardı.
Derry bir camiadır. Bu insanlar düğüne gelmiş konuklar gibiydiler. Sadece gerektiği kadar ciddiydiler. Ölülerine saygı duymakla birlikte o kadar da dindar değillerdi. Kimileri davalardan ve soruşturmalardan söz etmeye başladı ama çoğu kişi o gün bunları konuşmak istemiyordu.
1970'lerde ve 80'lerde kendini beğenmiş şiddet karşıtı bir öğrenciyken nefret ettiğim kim varsa beni yakıcı öfkemden utandıracak kadar zarif davrandı.
Martin McGuinness'ın yaşadığı diğer hayat sanki bir anlığına yüzünde belirdi: İrlanda Cumhuriyet Ordusu'nun 1972'deki komutanlarından birisiydi. McGuinness geçen hafta sonradan olduğu silahşor gibi değil de oltasına sinek takarak balık tutan bir adam gibi görünüyordu. Terörist değil bir öğretmen ve başbakan yardımcısıydı. Hem McGuinness hem de Sinn Fein lideri Gerry Adams, kavgacı bir dilden özellikle uzak duruyor gibiydiler. Sanki yaşanan bu kutlamaya diğer toplumların verdiği ölüleri de katmak istiyorlardı.
Bazı birlikçiler, eski Başbakan Tony Blair'ın emriyle başlatılan ve yüksek yargıç Lord Saville tarafından yürütülen soruşturma için 280 milyon dolar harcanmasını eleştirdi. Onlara göre bu para, Kuzey İrlanda'daki eğitimi iyileştirmeye veya birlikçilerin verdiği kayıpları araştırmaya harcanabilirdi. Ancak çoğunluğu ölümlerin "yanlış" ve "haksız" olduğunu söyleyen raporun dilini kabul etmişti." İyileşme"den söz eden Protestan din adamları, kurbanların aileleriyle görüştü.
Basmakalıp bir sözcük olan iyileşme, burada çok uygun görünüyordu: Üstü açılmadıkça yaralar kolayca iyileşmez. Saville raporu açıklık ve netlik getirdi, çünkü esasen bu faciaya bulaşmış herkese hak ettiği şekilde davrandı.
Yitip giden hayatlar, Dışişleri Bakanlığı belgelerindeki sayılar olmaktan çıkıp tekrar yaşama döndü. TV haberlerinde onları gördük; doğum ve ölüm tarihleri ve hayatlarının sıradan ayrıntılarıyla birlikte... William Nash, 19 yaşındaydı, göğsüne yakın mesafeden ateş edildi, yaralı babası ona ulaşmaya çalışırken... William McKinney 26 yaşındaydı, yaralılara yardım ederken sırtından vuruldu. Jim Wray, 22 yaşındaydı, iki kere vuruldu, ikincisinde dedesinin evinin dışında yerde yatarken sırtından vuruldu... Onların yüzlerini ve resimlerini gördük, 38 yıl önceden kalma gülüşlerini...
Lord Saville'in işaret ettiği üzere, tamamen masum olan sıradan hayatların sıradan ayrıntıları. O ayrıntılarda sadece Şeytan değil Tanrı da vardı. Gün ışığı...
Askerler bile gerçeğin ortaya çıkmasını istiyor gibiydi. Bazı askerler yeni raporda, Widgery raporunda emirle verdikleri ifadeleri yalanladılar. İngiliz Ordusunun Kuzey İrlanda'ya güya Katolik azınlığı korumak için girdiği kolayca unutulur.
Olaylar ne kadar hızlı değişebiliyor. Bölgenin gençleriyle futbol oynayan, dondurmalarını paylaşan veya İrlandalı kızlarla çıkan askerler, birkaç yıl içinde ev baskınlarında kapıları tekmeler olmuştu. Koruyucular düşman oldu. Derry'de her şey böyle hızlı gelişti.
Aslında işler her yerde bu kadar hızlı değişebilir. Eğer İrlanda tarihinin bu parçasından dünya için Bağdat veya Kandahar için çıkarılacak bir ders varsa o da su: Olaylar hızla kötüleşebilir, ancak yavaşça düzelir. Ama yine de düzelir. Yıllarca yanlış çıkışlar yapılır, derin üzüntüler, geri dönüşler ve en acısı ölümler yaşanır. Ama ileri görüşlüler, risk alabilenler ve hadi adını koyalım her görüşe mensup kahramanlar, bizi değişimin yalnızca mümkün değil kaçınılmaz da olduğu o noktaya taşıyabilir.
Dipnot (rahatlama molası), Kasım 1983:
U2 Dublin'de bir stüdyoda, "Sunday Bloody Sunday (Kanlı Pazar)" adlı yeni şarkısını plak şirketine çalmaktadır. Melodi güzeldir ama bugünden geriye bakınca, kalpten çıkan sözlerin iyi ifade edilemediği görülür. Bu kısa şarkı, büyük fikirleri birbiriyle karşılaştırır: Kefaret ve bağışlama, Kanlı Pazar ve Paskalya Pazarı.
Şarkı, Saraybosna'dan Tahran'a kadar uzun saçlı ve öfkeli rock müzik meraklılarının olduğu her yerde söylenecektir. Zaman içinde sözler değişir ve gelişir. Ancak şarkının doğumunda hazır bulunan, plak şirketinin Doğu Londra şiveli sahibi konuşmadan önce sessizlik olur. Adam şarkının "hit" olduğunu söyler ama bir uyarıda bulunur:" 'Kanlı' sözcüğünü çıkarın. Lanet olasıca 'kanlı' radyoda şık durmaz". (B/TK)
* Bono'nun yazısı Türkçe olarak Sabah gazetesinin 27 Haziran 2010 tarihli New York Times ekinde yayımlandı.