"30 Ağustos'u bombalayacaklardı?"
Uzmanların tüp patlaması raporu verdiği Mısır Çarşısı'ndaki facianın gerçek nedeni gizli bir operasyonla açığa çıkarıldı. Yakalanan 17 PKK'lının eylem hazırlığında oldukları açıklandı.
Milliyet online, 19.08.1998, Önder Şuşoğlu,
"Vicdanın sızladı mı Hasan bey?"
Mısır Çarşısı'ndaki patlama sonrası, Pınar Selek için "Eylemi yapan 'Leyla' kod adlı PKK militanını yakaladık" dediniz. Oysa Pınar masumdu. Ve 2.5 yılını boş yere hapiste geçirdi.
Ümran Avcı, Semra Pelek, Şükran Özçakmak, Milliyet, 27.12.2000
***
"Bombacılar yakalandı"
İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir, 9 Temmuz'da Mısır Çarşısı'na bomba koyarak yedi kişinin ölümüne 121 kişinin de yaralanmasına neden olan teröristlerin yakalandığını açıkladı.
Radikal online, 19.08.1998
"Senin de bayramın kutlu olsun Pınar"
Mısır Çarşısı'na bomba koyduğu iddiasıyla 2.5 yıldır tutuklu bulunan sosyolog Pınar Selek, bilirkişinin verdiği patlamaya tüp gazın yol açtığı raporu üzerine tahliye edildi.
Radikal, 27.12.2000
***
"Soğukkanlı bombacı"
Mısır Çarşısı bombacısı "Leyla" kod adlı Pınar Selek, her türlü malzemeden bomba yapma yeteneğine sahip soğukkanlı bir katil.
Sabah online, 19.08.1998 Muharrem Çağlar, Sultan Uçar, Türkan Hiçyılmaz, Hüseyin Şentürk,
"Ve Pınar artık özgür"
Mısır Çarşısı'na bomba koymadığı ortaya çıktı, PKK'ye yardımdan affa uğradı.
Yedi kişinin ölümüne neden olan Mısır Çarşısı'ndaki patlamaya gaz sıkışmasının neden olduğu ortaya çıkınca, 2.5 yıldır tutuklu olan Pınar Selek tahliye oldu. Sosyolog Selek, çarşı girişindeki büfeye bomba koyduğu gerekçesiyle idam istemiyle yargılanıyordu.
Sabah, 27.12.2000
***
"Bombalama sanığı, Alp Selek'in kızı"
Patlamadan bir gün sonra Beyazıt'ta gözaltına alındı, PKK üyeliğiyle suçlanıyor
Cumhuriyet online, 19.08.1998
"Boş yere 2.5 yıl yattı. Cezaevi çıkışında çocuklar karşıladı"
"Pınar Selek'e tahliye
Bilirkişi heyetinin Mısır Çarşısı'ndaki patlamanın LPG tüpünden kaynaklandığı raporu üzerine, Pınar Selek için istenen tahliye talebi kabul edildi. Tutukevi çıkışındaki sokak çocuklarının ve travestilerin sevgi gösterisiyle karşılaşan Selek, son operasyonları değerlendirerek, "şiddet daha büyük şiddeti doğurur," dedi.
Cumhuriyet, 19.08.1998 Ecevit Kılıç
***
Gazetelerin ikişer buçuk yıl arayla aynı olayla ilgili haberlerinin başlıkları "habercilik" konusunda, ne yazık ki, bir kez daha, yeterince fikir veriyor.
Bir kez daha diyoruz, çünkü medya bunu hep yapıyor. Tarihe "andıç" olarak kaydı düşülen, Akın Birdal'ın ölümün kıyısından dönmesi ve kimi gazetecilerin işsiz kalmasına yol açan "Şemdin Sakık ifadeleri"nin, aslında Şemdin Sakık ifadesi olmadığının anlaşılması için iki buçuk yıl gerekmişti, aynen Pınar Selek olayında olduğu gibi....
Demek ki, günlerdir okuduğumuz, seyrettiğimiz "Hayata Dönüş" operasyonunun da "gerçeğini" - eğer mümkün olabilirse- medya yoluyla öğrenmek için, en az iki buçuk yıl gerekiyor.
Sosyolog Pınar Selek'di, "kod adı Leyla", "katil Pınar" yapıldı, şimdi yeniden sosyologluğu geri verildi.
Medya Pınar Selek'i; dönemin Emniyet Müdürü Hasan Özdemir'in açıklamalarıyla "terörist" ve "katil"; bilirkişi raporu üzerine serbest bırakılınca "masum" ilan etti; aktarmıyor, yargılıyor, karalıyor ya da aklıyordu.
***
Her gün azından bir gazetede bir maddesine rastlayabileceğimiz Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin "Haklar ve sorumluklar Bildirgesi'nden alıntıya gerek yok. Alıntılar yapıldıkça "tersi yapılacak" diye anlaşılıyor. Baksanıza, Milliyet gazetesinin "Okur temsilciliği" köşesinde her pazartesi "öfkeli okurlar" haber alma hakkı adına yazdıkça, editörler ve genel yayın yönetmeninden yeni gazetecilik dersleri alıyorlar. Orada da "vicdan" meselesi gündeme geliyor; Mehmet Y. Yılmaz, "vicdanım rahat" diyor.
Özetle, genel yayın yönetmenleri, yazı işleri müdürleri ve editörlere "neden" diye sormak gerekmiyor mu? Onlar "gazetecilik standartları"nı çoktan "aştılar". Peki ya muhabirler?
Selek olayında 27 Aralık 2000 günlü gazetelerdeki imza sahipleri Ecevit Kılıç, Ümran Avcı, Semra Pelek, Şükran Özçakmak ile iki buçuk yıl öncenin imza sahipleri Önder Şuşoğlu, Muharrem Çağlar, Sultan Uçar, Türkan Hiçyılmaz, Hüseyin Şentürk , belki yeni bir tartışmanın öncüleri olabilirler; "Hasan beyin vicdanı" meselesi bir yana, nasıl yazdıkları ve yazdıklarının nasıl yayımlandığı, gazetecileri ilgilendirmesi gerekmez mi? (NM/BA)