Daha önceleri de epeyce ilgilendiriyordu da! İtiraf edeyim yandaş bulmada çokça zorlanıyordum. Ama son zamanlarda bir miktar önümüzü ardımızı daha net görmeye başladık ya! Mevzu ile ilgili eşimiz dostumuz daha bir artar oldu.
Altı yıl kadar önceydi. Stockholm'e dostlar beni bir konuşma yapmaya davet etmişlerdi. Olur demiştim. Ve eklemiştim bir şartla. Bölgenin tarihi ve kültürel değerlerini Hasankeyf örneğinde konuşmak kaydıyla.
Bir de ekleme yapmıştım. "Dışarıdaki arkadaşlar her gün yoğun olarak politika konuşmakla haşır neşirler. Bir miktar gündelik politikanın dışına taşmak biraz da hayatı renklendirir" demiştim. İncelik gösterip kabul etmişlerdi.
Bir salonu dolduran ilgili ve samimi Stockholm diasporasındaki dostlarla Hasankeyf slaytları eşliğinde iki saat süreyle Hasankeyf'i konuşmuştuk. O günlerde de Hasankeyf'e dair bir tehlike vardı. Hatta İsveç'in de Ilısu Barajı için kaynak sağlaması ve ortak konsorsiyumun içinde yer alması söz konusuydu.
Programdan sonra İsveç Radyosundan Şirvan Nuray bir de program yapmıştı benimle. Bir süre sonra İsveç'in konsorsiyumdan çekildiğini duyunca çorbada iğne ucu kadar da olsa tuzumuz olmuşsa! deyip umutlanmıştım da!
İşte bugünlerde yine Hasankeyf için tehlike çanları çalıyor. Sesler, gerçi biraz daha gürce, biraz daha örgütlüce çıkıyor. Bakalım encamı hayrola.
Düşüneduruyorum. Hasankeyf Belediye Başkanını. Siz de düşünün bakalım. 51 yıl önce daha el kadar bebekken babası yok oluşa karşı direnmiş. Bugün neredeyse son 20 yıldır, belki de daha da fazla oğlu Hasankeyf Belediye Başkanı Abdulvahap Kusen bayrağı devralmış.
"Psikolojimiz bozuldu. Psikologları Hasankeyf'e davet ediyorum" diyor. Düşünün bir kez 50 yıl boyunca bir ilçe halkı tümüyle nasıl olsa yok olacak, sular altında kalacak, mantığına karşı kaderine terk edilsin. Buna rağmen yaşadıkları mekanları terk etmesin, dirensin. Havsala işi değil. Bu ancak bizim coğrafyada olur.
Düşünmez mi insan yıllar önce edilmiş bir bilge sözünün doğruluğunu "Ne hazin bir çağda yaşıyoruz. Bir önyargıyı ortadan kaldırmak, atomu parçalatman daha güç".
Bakın diyor ki baraj ihalesine talip olan konsorsiyum; razı olun kaderinize, zaten on yıl sonra doğal olarak yok olacak Hasankeyf. Hiç sormuyorlar kendilerine, binler yıldan bu yana ayakta kalan bir tarihi kent nasıl olur da on yıl içinde kendiliğinden yok olur. Hazin bir yanılgının suç ortaklığı veya Hasankeyf'i yok etmeye paydaş olmanın tarafgirliği.
Belki de en son söyleyeceğimi sözün tam da orta yerinde söyleyeyim. "Hasankeyf Politikası" Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Hükümeti'nin yumuşak karnıdır. Önce bizzat Başbakan Recep Tayip Erdoğan tarafından "Ilısu Barajı yapılmayacak" denilip birkaç ay sonra tam tersini söylemenin bir politikacı açısından hazin yanılgısıdır Hasankeyf. Hem de politik tarih yazıcılığı açısından.
Ve bugün sanırım niye bu ucube barajı istemiyoruz kelamının bir miktar ete kemiğe bürünme vaktidir diyorum. Adına Anadolu denilen, geniş tutulduğunda bizim coğrafyamız Mezopotamya'nın da içinde yer aldığı coğrafyayı bugüne dek süregelen medeniyetler bir arada yaşayarak daha da medenileştirmişler.
Çoğu kez çatışmamışlar buluşmuşlar, buluşturmuşlar. İşte bugün onca telefata rağmen Kürtlerle Türkler bütün önyargılılara rağmen hâlâ kardeşlik şarkıları söylüyorsa sebebi hikmeti budur.
Eğer bizler bu birlikteliği dünyaya anlatmak, dünya ile paylaşmak istiyorsak Hasankeyf buna capcanlı en güzel örnektir. Bir ikilem ortaya koymak zamanıdır. Medeniyetler çatışmasında birileri ısrar mı edecek, yoksa medeniyetler buluşmasına Hasankeyf örneğinde ev sahipliği mi yapılacak.
Hahamlar, papazlar, hacılar, hocalar, yan yana oturup belki de birbirine dirsek atmadan isteyerek ten teması ile Hasankeyf'e sahip çıkmalı. Vakti zamanıdır.
Hasankeyf, bölgenin bir çok yerinde olduğu gibi insan aklının tarihine ev sahipliği yapan bir şehir. İnsan aklının tarihinden korkanlar, elbette aklın tarihini de sulara gömmekten kaçınmazlar. Ortak aklın paydaşı olmayı ilke edinenlere asıl şimdi görev düşüyor.
Yalnızca etnisite temelli bir Hasankeyf sahiplenmesi yerine; kültürel, tarihsel ve genel manada insani bir sahiplenme profiline her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Duygusal direniş yapma duygusallığından kurtulup, kucaklayıcı bir mantığa bürünmenin tam da zamanıdır. Buna en iyi yanıttır Hasankeyf Sadakati. Tarihi sadece 70-80 yıl öncesinden başlatan ırkçı fanatik dar görüşlülüğe en okkalı tarih ve kültür paydaşlığıdır Hasankeyf sadakati.
Haysiyetsiz ve sonradan görme kopya bir teşhir parkının demir parmaklıklar ardına mahkum edilmiş teşhirlik maymunu olmak Hasankeyf'in kaderi olmamalı. Bunun için politik parti ayrımı olmaksızın bölge milletvekilleri, Üniversiteler, kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulları, sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler ortaklaşmalı.
Yoksa! Evet yoksa ötesini düşünmek dahi istemem. Buncacık aklımın, ucundan dahi geçirmem ötesini. Hani Diyarbakır şarkısı diyor ya! Dicle'nin dibi kara / Ana gel beni ara / Saçlarıma kumlar doldi / Darak getır sen dara." Bırakınız bunlar şarkı sözü olarak Suzan'ın geçmişinde kalsın. Biz(ler) Hasankeyfe dair yeni şarkılar söyleyelim. İki üç, daha fazla Hasankeyf diyelim. Ne dersiniz! (ŞD/KÖ)