Fotoğraf: Anadolu Ajansı
"Cenazesine ve hatırasına hakaret edilenler" için bir araya gelen hukukçu, akademisyen, gazeteci, hak savunucuları, hak örgütleri ve ailelerin Kasım-2020'de kurduğu Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi'nin çalışmalarını bianet'ten izliyorum.
Kurulalı henüz 18 ay olan inisiyatifin yolu açık, dayanışma artıyor, mücadele büyüyor kanımca. Bu kapsamda düzenledikleri paneller serisi çok kıymetli. Bugüne dek onunun vebinar formatıyla altı panel yapıldı: Her bir panel farklı konuda ve farklı konuklarla gerçekleşti.
"Türkiye'de ölülere yönelik şiddet", "Farklı İnançlar cenazelere ve mezarlıklara saldırıları konuşuyor", "Hukukçular Ölüye Saygı ve Adaleti Konuşuyor" , "Basında Ölülere Yönelik Şiddetin Yeri" , "Adli Tıp Kurumu Çerçevesinde Ölülere Saygı ve Adalet" ve "Yas, hafıza ve politika" panelleri kayıtları ve çözümleriyle bianet'te mevcut.
Paneller serisini dinledikçe, okudukça, farklı boyutlarını öğrendikçe konuya ilgim daha da artıyor. Dün 6. paneli dinlerken içimden geçti: "İnisiyatifin işi çok zor. Mücadelenin ne çok boyutu var. Bu inisiyatif ne kadar kıymetli" diye.
"Ölüm kuşu"
Bu yazıda inisiyatifin ileride bir şekilde ele alacağını düşündüğüm bir konuda, tercihini bir sosyal hizmet kuruluşu olan huzurevi ve huzurevi bakım rehabilitasyon merkezinde kalmaktan yana yapan ya da bu bakım şekli yakınlarınca veya toplum tarafından dayatıldığı için bu kuruluşlarda kalan yaşlılardan bazılarının ölümüne ilişkin anı/örnek vaka yazmadan önce bazı bilgileri aktarmak istiyorum.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nca işletilen yaşlı kuruluşlarında yoksul ve/veya yoksunluğu olan 65 yaş üstü yaşlılara hizmet veriliyor. Bakım ilgili koşulları taşıyan yaşlıların bazıları için ücretsiz.
Bütçe kalemleri içinde kuruluşta bakım gören yaşlıların ölümü halinde yapılacak iş ve işlemler için ödenek ayrılıyor. Belediye Mezarlık Müdürlükleri yaşlı kuruluşlarındaki def'in işlemleri esnasında her zaman duyarlıdır.
Her zaman bina içerisinde uçuşan "ölüm kuşu"nun bir yaşlımızın omuzuna konması mümkündür. Kuruluş çalışanları yapılması gerekenler konusunda süreç içerisinde deneyim kazanır.
Hazırlıklar
Yaşlıların bazıları odalarındaki dolapta bir çıkın/torba içinde ölümleri halinde yıkanma ve defin sırasında kullanılacak havlu sabun, kefenlik vb. bulundurur. Bazı yaşlılar kuruluş emanet kasasına ölümü halinde yapılacak masraflar için para emanet eder.
Noter aracılığıyla vasiyetname düzenleyen yaşlılar da olur, bunlardan bazıları bir örneğini dosyasına konulmasını isterken bazıları da dosyasının üstüne bir not konmasını isterdi vasiyetnamem şurada diye.
Huzurevinde morg amacıyla kullanılan bir mekan bulunsa da hastane ya da mezarlık morgları tercihimiz olurdu. Depomuzda kefenlik bezimiz, gülsuyu, sabun ve yaşlılardan el işi yapanlara ördürdüğümüz lifler bulunurdu.
Ölen yaşlı için Huzurevi ve Huzurevi Yaşlı Bakım Rehabilitasyon merkezleri Yönetmeliği'nde zikredilen işler/işlemler yapılırdı herşey yolunda giderken.
Ancak çok uzun yıllar huzurevi yöneticiliği yapan, merkez teşkilatta da huzurevleri şube müdürlüğü yapan -artık mütekaüt- bir sosyal hizmet uzmanı olarak belleğimden silinmeyecek ölüm/ defin/ yas vakaları da yaşadım, mesai arkadaşlarımla çözümler üretmek için zorlandığımız vakalar yaşadık.
Huzurevi yöneticiliğim esnasında -elimde ol(a)mayan nedenlerle- kimsesizler mezarlığına gömülen yaşlı sayısı bir elimin parmaklarını geçmez. Hiçbir kaynak bulamayacak olursak yardımcımla bazen ortak bazen tek başına karşılardık mezar yeri parasını; Sincan Kimsesizler Mezarlığına değil, Karşıyaka Mezarlığına gömülmesi için.
"Buluntu yaşlı"
Demirtepe Köprüsü altında Ankara ayazında bir kadın yaşlı olduğu ihbarını alan emniyet güçleri gece saatlerinde genel muayene ve banyo sonrası yaşlıyı bir odaya yerleştiren nöbetçi arkadaşlar yaşlıyla sözlü iletişim kuramamışlardı. İsmi dahil hakkında hiçbir bilgi alınamayan yaşlı için ertesi gün valilikten buluntu yaşlı onayı almış ve kuruluşa kaydını yapmıştık.
Buluntu olup kimliği olmayan yaşlıların nüfus kaydı prosedürü çok uzun sürer. İşlemler başlatalı henüz bir ay olmuştu ki yaşlımız kalp krizi geçirdi ve öldü.
Hakkında hiçbir şey bil(e)mediğimiz, adı-soyadı bile olmayan, personelin Esme Teyze diye seslendiği yaşlımız ilgili mevzuatı aşamadığımız için Sincan Kimsesizler Mezarlığına gömüldü.
İkinci kez adıyla
Dosyasına gömü numarasının yazılı kağıdı koyarken hüzünlenmiştik. Aradan bir ay geçmedi ki bir bakanlık bürokratı aradı telefonla: "Batı Karadeniz'de bir köyde tek başına yaşayan bunaması olan annelerinin kaybolduğunu, uzun süredir aradıklarını ve bulamadıklarını, yakın illerdeki huzurevlerinde kalıp kalmadığını soruşturduklarını... acaba bizim kuruluşta olabilir miydi”?
Eşkal ve zamanlama tutuyordu. Kuruluşa davet ettim, uygun bir şekilde anlattım Esme Teyzenin kuruluşa gelişini. "Böyle ölmemeliydi, anam" diyerek ağlayan oğulu unutmayacağım. Sonra ne oldu? Mezar açıldı, ilgili testler yapıldı, kimlik kesinleşti, Esme Teyze köyüne adıyla sanıyla gömüldü.
Huzurevinde çalıştığım süre içerisinde onlarca ölüm yaşadım. Her ölüm bir şekilde bir iz bıraktı. Ölüsüne saygı göstermeyen pek çok yaşlı yakınıyla karşılaştım.
"Siz gömülmesi için gereğini yapın, sonra gömü belgesini ve MERNİS tutanağını almaya geliriz" diyen, yakınları gömülmeden SSK'ya gidip maaş bağlatma derdine düşen, yaşlının terekesinin kendisine hukuksal işlem yapılmadan verilmesini isteyen, yarım kavanoz vişne reçelini bile diğer mirasçıdan kaçırmaya kalkışan.
Böyle kırpık kırpık düşündükçe beni çok hüzünlendiren bir çok anı var; belleğimin kıvrımlarında sakladığım.
Gülsuyu
Son bir anı daha... Babasıyla uzun yıllar küs olan iki kız kardeş, babalarının ölüm haber vermemiz üzerine kuruluşa gelmişler ancak defin işlemlerine karışmayacaklarını söylemişlerdi.
İlgili personel cenaze arabasına tabutu taşırken, müdür yardımcısı arkadaşım "Ayyy, gülsuyunu unuttuk. Bekleyin getireceğim" diye seslendiğinde arkamda bulunan yaşlının kızının kardeşine "Babamın nasıl bir adam olduğunu bilmiyorlar tabii" dediğini duyunca sadece arkama dönüp bakmıştım.
TIKLAYIN- "Makbuş: Kendini martılarla bir tutan kadın"
Huzurevinde sadece yaşlı olmak değil, çalışan olmak ta, yönetici olmak ta zor. Aklıma hayalime gelmeyecek pek çok detayla/sorunla uğraşırdık 225 kapasiteli kuruluşta. Yaşlı kabul ve ayrılışları çok yoğundu.
Ölen yaşlının yerine yeni yaşlı alınırdı hemen. Kuruluşta ya da hastanede ölen yaşlılar için yapılan işlemlerin ortak yönleri olsa da farklıydı. Ölen yaşlı eğer tek kişilik odada kalıyorsa, tek kişilik oda sırası gelen yaşlının hemen sosyal servise gelip "odayı boyatın, hemen taşınayım" demesini yadırgasam da mecburen hak verirdim zira bu da huzurevi gerçeklerinden biriydi.
Mezar tartışması
Düşündükçe beni acıtan anılarımdan biri daha... Şizofren oğlu nedeniyle pek çok sıkıntı yaşayan Şefiye adlı yaşlımız dil kanseriydi ve hastanede yatıyordu o sıralar. Bir sabah İstanbul Emniyet Müdürlüğünden aradılar: "E5'de trafik kazası geçiren ve ölen 50 yaşlarındaki bir erkeğin üzerinden kimlik çıkmamış ancak "annem" yazıyordu bu telefon numarasının altında. Numaranın huzurevine ait olduğunu öğrendik."
Tanımlanan eşkal yaşlımız Şefiye Hanımın oğlu Onur'a ait gibiydi. Uzun konuşmalar oldu Emniyet'le. Şefiye Hanımı teskin etmek kolay olmadı. Hastaydı, İstanbul'a gidip kimlik tespiti yapacak durumda değildi. Bizden oğlunun İstanbul’daki Kimsesizler Mezarlığından çıkartılıp Ankara'ya getirerek Cebeci Mezarlığına anneannesinin mezarına gömdürmemizi istedi. Yapamadık. Bize kırgın mıydı? Bilemeyeceğim.
Yüreğimiz mevzuatı delemiyordu. Şefiye Hanım öldü bir süre sonra. Onu gömdürebildik annesinin mezarına. Şimdi bu satırları yazarken düşündüm; acaba o, İstanbul’da oğlunun yanına mezarına gömülebilir miydi?
Anılar anıları davet ediyor... Huzurevi yakınındaki pazara gitmek için karşıya geçerken trafik kazası geçirerek ölen yaşlı için ağır ceza mahkemesinde yargılanmıştık ben ve dört arkadaşım.
Canımız sıkılmıştı ama yapılacak bir şey yoktu; yaptığımız işin cilvesiydi bu da. Huzurevi gerçeği bazen yas tutmanın önüne geçiyordu işte. Ceza filan da almadık zira biz masumduk.
Maria
Son bir anı daha... Merkez teşkilatta çalışıyorum. Öğlen tatili... Çalan telefonu açtım: yaşlı bir kadın ses; ama kırılgan insanın içini acıtan. "Hastayım. Vücudumun her tarafı yara. Bana doktor getirin" diyordu diğer şeylerin yanı sıra.
Üst yöneticim geldi; durumu değerlendirdik. Evine en yakın huzurevinden bir ekibin evine gitmesi sağlandı. Yaşlıya uygun bir yardım-destek programı hazırlayan kuruluş çalışanlarının özel vakası oldu Maria hanım.
Kimsesi yoktu, Çankaya'da bir apartman dairesinde yaşıyordu. Apartman görevlisiydi tek yakını. İstismar var mıydı? Bilmiyorum. Bir gün Madam Maria ile ilgilenen sosyal hizmet uzmanı arkadaş telefon etti: "Yıllar önce noterden düzenlenen vasiyetnamesini gösterdi Maria. Size faks çekeceğim."
Faks geldi; cenazemi kaldırmaları koşuluyla tüm mirasımı filan çocuk yuvasına bırakıyorum. filan bankadaki beş bin lira da cenaze masraflarım için. Çok kolay olmadı Maria hanımın dinine uygun ritüelleri bürokratik anlamda gerçekleştirmek.
Dönemin genel müdürü özel bir cenaze şirketinin yaptığı tüm masrafları cebinden karşıladı. Cenaze töreninde dört kişiydik, iki mezarcı dışında. İçim huzurla dolmuştu Maria'nın ölüsüne gerekli saygıyı gösterdiğimiz için. Konunun başka detayalar var; şimdi yazması gereksiz olan. Ancak şimdi bu satırları yazarken onun yardım/ destek isteyen telefondaki sesi kulaklarımda sanki...
Covid-19 pandemisi
Covit-19 Pandemisinin başlangıcından itibaren dünyada ve Türkiye'de yaşlı ölümlerini takip etmeye çalışıyorum. Ölüye saygısızlık ve adaletsizlik sayılabilecek pek çok vaka gördüm/ okudum/ dinledim.
Bu konu bir başka yazısının konusu olsun diyelim ve yazıyı daha fazla uzatmayalım.
Ölüme saygı ve adalet.... Ne kadar kıymetli bir şey... Saygı hayatın her alanında olduğu gibi ölümde de önemli. Adalet hayatın her alanında olduğu gibi ölüm halinde de önemli.
İşte bu yüzden "Ölüme saygı ve adalet inisiyatifinin çalışmaları çok kıymetli. Konunun bir ucunda da sosyal hizmet kuruluşlarında bakım gören çocuk, yaşlı, engellilerin ölümüne saygı ve adalet yer alıyor. Dilerim inisiyatifin gündeminde bir şekilde yer alır.
(ŞD/EMK/APK)