Barış ve refah gelecek, insanlar açlıktan ve korkudan kurtulacak, özgürlükler en yüksek değer olacaktı. Nereye geldik? Durumu, 2010 yılı içerisinde önce uluslararası alandan bazı bilgiler ve gözlemler ışığında değerlendirelim.
DÜNYADA DURUM
İkinci Dünya savaşı sonrasında Uluslararası insan hakları hukukunun yeni temelleri atılmış, Birleşmiş Milletler (BM) Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türkiye'nin de taraf olduğu Birleşmiş Milletleri, ve Avrupa Konseyini devreye sokmuştur.
Birleşmiş Milletler , 62 yıl önce, 1948'de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni kabul ederek temel hak ve özgürlükleri tanımladı ve bunların devletler tarafından güvence altına alınması gerektiğini ilan etti. Bu yeni evrede tüm dünya halklarına insani bir refah düzeyi sağlanacak, savaşlar yaşanmayacaktı.
Özetle, barış ve refah gelecek, insanlar açlıktan ve korkudan kurtulacak, özgürlükler en yüksek değer olacaktı. Nereye geldik? Durumu, 2010 yılı içerisinde önce uluslararası alandan bazı bilgiler ve gözlemler ışığında değerlendirelim.
Küresel Silahlanma/Savaş
Büyüyen savunma giderleri barış tezinin ne kadar zayıf olduğunun en belirgin işareti oldu. On yıl öncesine kadar, tüm ülkelerde yıllık askeri harcama ve silah üretimine ayrılan para miktarı 700-900 milyar dolar civarında telaffuz ediliyordu.
Bu yıl yayınlanan rakamlar 1.4 triyon dolar civarındadır. Bu büyük bir artışı ifade ediyor. Harcamaların yarısına yakını Amerika Birleşik Devletleri'ne (ABD) aittir. Silahlanmanın gelecek savaşlara hazırlık amacı taşıdığı anlaşılmaktadır.
Ancak 2010 yılı içinde bazı önemli yerel savaşlar da yaşandı. Afganistan'da NATO güçlerinin, Pakistan ve Yemen'de ulusal silahlı kuvvetlerin ve özel timlerin terörle mücadele adı altında düzenledikleri operasyonlar sivilleri de hedef aldı. Bu savaş ve çatışma ortamımda, ölüm ve yıkımlardan başka işkence, yargısız infaz, zorunlu göç gibi önemli hak ihlalleri yaşandı.
Gazze'ye insani yardım götürmek üzere hareket eden Mavi Marmara gemisine İsrail, ordusunu harekete geçirerek 30 mayısta 30 mayıs günü baskın düzenledi, dokuz TC vatandaşı öldürüldü. İsrail Devleti, sivil silahsız insanlara karşı uluslararası sularda uluslararası kuralları ihlal ederek pervasızca silah kullanmış oldu.
Geçen yılda uluslararası durum bu pervasızlığı besleyecek düzeydeydi. Savaş ihtimali sürekli gündemdeydi. İran'ın nükleer silah üretimine yöneldiği iddialarıyla her an bir ABD-İsrail askeri müdahalesi beklendi. Kuzey Kore için de benzer bir durum sözkonusu oldu. Sonuç olarak, 2010 yılında savaş ihtimalleri, savaş halleri yaşadık. Dünya'da Barış umutlarımız ötelendi.
Küresel Ekonomi/İşsizlik, Açlık
Küresel ekonomi zengin-fakir arasındaki açıyı büyütmüş, işsiz sayıları artmış, asgari geçim standartları eşiğinin altında yaşamak zorunda kalan insan sayısını büyütmüştür. Bu duruma, bu kez gelişmiş denilen ülkelerde bakalım.
Son yayınlanan istatistiklere göre bu yıl itibariyle ABD'inde kırkdört milyon insan açlık sınırının altında yaşamaktadır. Dünya kapitalizminin yaşadığı ekonomik kriz bu yıl Avrupa ülkelerinde de etkili oldu ve Yunanistan, Portekiz, İspanya ekonomilerini de krize soktu.
Sağlık, eğitim alanlarında devlet desteğini kısarak sosyal politikaları değiştirme programları Fransa ve İngiltere'de toplu ve etkili kitle eylemlerine yol açtı. Hasılı ekonomik refah vaatleri 2010 yılı içinde zengin ülkelerde bile çalışanlar ve geniş toplum kesimleri açısından gerçekleşmemiş, aksine refah düzeylerinde düşüşler yaşanmıştır.
TÜRKİYE'DE DURUM
Türkiye'de de güvenlik konusunu önceleme, özgürlükleri kısıtlama stratejisi uygulandı. Türkiye kendi topraklarında özellikle İran'ı hedef aldığı açıkça bilinen Füze Kalkanı'nın kurulmasını NATO çerçevesinde kabul etmek zorunda bırakıldı. Güvenlik stratejisi, Hükümetin iç politikasının da belirleyicisi oldu.
Kürt Sorunu/Değerlendirme
Bu politikanın sonucu olarak Kürt sorunu, 2010'da da barışçıl çözüme ulaşamadı ve sorunu silahlı çözümde arama politikasında ısrar kanlı bir tablonun yaşanmasına neden oldu.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Dokümantasyon Merkezi'nin verilerine göre, 2010'da askeri operasyonlarda 281 kişi öldürüldü 316 kişi de yaralandı. Geçen yıl ölenlerin sayısı 138 idi.
30 Mayısta İskenderun'da altı, 19 Haziranda Şemdinli'de 11, 20 Temmuzda Hakkari Çukurca'da yedi asker PKK saldırsı sonucu yaşamını yitirdi. Yirminin üzerinde asker de yaralanmıştır.
31 Temmuzda Batman Hasankeyf'te yola döşenen mayına çarpan araçta dört kişi; İnsan Hakları Derneği (İHD) eski Batman Şube Başkanı Sadi Özdemir, Batman Barosu eski Başkanı Sedat Özevin, kapatılan Halkın Emek Partisi (HEP) il Başkanı Salih Özdemir ve avukat Sofi Özdemir yaşamını yitirdi.
Tüm bu ölümler ülkenin siyasi tansiyonunu yükseltti, ayrıca Kürtler ve Türkler arasında da kin nefret ve öcalma duygularını derinleştirdi. Bu düşmalık duyguları ülkenin çeşitli yerlerinde linç vakalarının yaşanmasına neden oldu.
Bursa İnegöl'de ve başka yerlerde ki olaylarda 70 kişi yaralandı. Batman'da yaşanan ölümler PKK'ye karşı tepkilere, yerel eleştirel seslerin yükselmesine yol açtı.
Kürdistan Toplulukları Birliği (KCK) önce 13 ağustosta başlattığı eylemsizlik kararını 31 Ekimde tekrar gözden geçirdi ve kararı 2011'de yapılacak genel seçimlere kadar uzattı.
Böylece Türkiye'de siyasi tansiyon düşürüldü, askerlerin cenaze törenleri son buldu, yaşamın normale dönmesi ve halklar arasındaki ilişkilerin düzelmesi imkanı doğdu. Türkiye'de özgürlüklerin kısıtlanmasının, her türlü hak ihlalinin gerçekleşmesinin, demokratikleşme adımlarının yavaşlatılmasının temel gerekçesi olarak kullanılan silahlı çatışmanın durmuş olması 2010 yılının en büyük kazanımıdır. Diyalog sürecinin kapısını açmıştır.
Eylemsizlik kararı Kürt sorununun çözümünde Hükümete sağlanmış tarihi bir imkana tekabül ediyor. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Hükümetinin bu süre zarfında Kürtlerin taleplerini ciddiye alması, gerçek bir kardeşlik ve barış hedefine uygun bir yeni ve acil yol haritasını ilan etmesi tüm Türkiye toplumunun beklentisi haline geldi.
Operasyonların durdurulması, KCK siyasi operasyonlarıyla rehin alınmış Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) üye ve yöneticilerinin, seçilmiş yerel yöneticilerinin serbest bırakılması, anadilde eğitimin kamusal alanda çözülmesi, BDP'nin demokratik özerklik taleplerine kulak asılması gibi adımların atılması barış umutlarını besleyecek karşılıklı güvenin yeniden inşasına olanak sağlayacaktır.
Diğer İhlal Alanları
İHD ve TİHV'nin tespitlerine göre; kasım ayı sonuna kadar 32 kişi cezaevlerinde yaşamını yitirdi, dur ihtarına uymadıkları gerekçesiyle 28 kişi yargısız infaz edildi. dokuz faili meçhul cinayet işlendi. Kara mayınları basma sonucu altı kişi öldü. TİHV'nin tedavi merkezlerine işkence ve kötü muameleye maruz kalmış 319 kişi başvurdu.
Kasım ayında açıklanan BM İşkenceye Karşı Komite raporu; resmi mekanlar dışındaki yerlerde işkence ve kötü muamelenin arttığını ve cezasızlığın sorun olmaya devam ettiğini teyit ediyor. İşkence zanlısı kamu görevlileri cezasız kalırken, polise mukavemet davaları sayısı yüksek olmuştur. Bu oran, bire yetmişyedidir.
Cezaevlerinde aşırı yığılmalar, tutuklu sayılarının çok yükseklere ulaşmış olması, çocuk tutuklu sayılarındaki artışlar, tutukluluk halinin makul süreleri aşmış olması, hasta mahpusların gerekli ve yeterli tedavi hizmeti alamaması, işkence uygulamaları; ceza muhakemesi rejimi ile cezaevlerinin ciddi sorun alanları olduğuna işarettir.
Basın özgürlüğü, ifade ve örgütlenme özgürlükleri gibi temel hak alanları ciddi baskı gördü. Tutuklu gazeteci sayısı 39'dur. Çok sayıda para cezası tahakkuk ettirildi, hapis cezaları verildi. İfade özgürlüğünü tehdit eden Türk Ceza Kanunu (TCK) maddeleri yürürlükte kaldı.
Kısacası ifade özgürlüğü askeri dönemlerdeki gibi bir baskıyla karşı karşıya kaldı. Özel Yetkili ve Görevli Ağır Ceza mahkemeleri eski devlet güvenlik mahkemelerinin yerini almayı sürdürdü.
İnsan hakları savunucuları; İHD Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erbey, İHD Diyarbakır Şube yöneticileri Roza Erdede, Aslan Özdemir, İHD Mardin Şube yöneticisi Abdülbaki Çoğatay'ın tutukluluk halleri devam etti. İHD Siirt Şube Başkanı tutuklandı.
Hükümet, demokratikleşme açılım programını esas olarak insan hakları alanındaki kurumsallaşma üzerine oturttu. Sözü edilen hiçbir kurum oluşturulmadı, kurumsallaşma söylemden ibaret kaldı. İnsan hakları, politik alanda rahatlamanın metaı olarak kullanıldı.
Hak ve özgürlüklere yönelin tehdit ve ihlallerden doğal ve tarihi çevre de payını aldı. Hidroelektrik santrallerin yarattığı tepkiler ve yargı kararlarına rağmen Hükümet yatırm politikasından vazgeçmedi.
İnsan hakları değerleri Hükümetin gündeminden düştü, İnsan Haklarından sorumlu Devlet Bakanı Cemil Çiçek'in programında insan haklarınin iyileştirilmesi, öncelikli çalışmaların beşinci sırasına indirildi. Terörle mücadele birinci sıradaki yerini bu yıl da korudu.
Hak Mücadelesinde Durum
Hükümetlerin Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecine bağlı olarak gündeme getirdikleri Anayasa ve yasa değişikliklerinin yarattığı demokratik tartışma ve dinamizmden son birkaç yıldan beri söz etmek olası değil. Bu durum yalnızca Hükümet kanadına ait bir durum da değil. İnsan Hakları mücadelesi açısında bakıldığında da bir zaaf görülmektedir.
İHD'nin 24., TİHV'nin 20. Kuruluş yılı olan 2010 yılında önemli bir etkinlik düzenlendi. Bu iki örgütün ortamında on birincisi düzenlenen ve kırk dört katılımcıyla toplanan İnsan Hakları hareketi bu yıl kendisiyle yüzleşme ve muhasebe yapma konusunu ele aldı, olumsuzlukların giderilmesi yönünde kapsamlı bir değerlendirme yaptı, sokaklarda varolmak, kamuoyunu bilgilendirmek ve Hükümeti etkilemek gibi işlevlerin daha etkili hale getirilmesinin yeni koşulları tartışıldı. Uluslararası ilişkilerin daha verimli kılınması da tartışılan konular arasında yer aldı.
Gelecek yılda daha etkin bir insan hakları mücadelesi gerçekleştirelim. Hak ihlalleri en aza insin. İşkence yok olsun. Barış, kardeşlik, insan hakları, hukuk devleti egemen olsun. (YÖ/EÖ)