Türkiye hayvana şiddette sınır tanımamaya devam ediyor. 14 senedir yürürlükte olan yasa, hayvanlara yönelik ne bireysel ne de kurumsal şiddeti engelleyebildi. Hayvana tecavüzün ya da işkencenin idarî para cezası ile geçiştirilmesi, faillerin bu korkunç fiillerine 546 TL bedel biçilmesinde bir sakınca görülmemesi Türkiye'yi yönetenlerin bir ayıbı...
Son iki haftada hayvanlara neler yaşatılmadı ki birazdan onları sıralayacağım. İçini karartmak istemeyenleri de anlayışla karşılıyorum, o yüzden sonda diyeceğimi başta yazayım:
Hayvana şiddete, tecavüze dur demek, hayvanlara şiddetin kabahat değil, suç olduğunu ifade etmek, şiddetsiz bir toplum talebimizi dillendirmek ve hayvanları gerçekten koruyacak bir yasa ihtiyacını bir kez daha parlamenterlere hatırlatmak için 10 Aralık Pazar günü, saat 13.30'da, Taksim'deki Galatasaray Lisesi önünde buluşuyoruz, lütfen gelin. Eyleme saldırı olabileceği, müdahale gelebileceği endişeniz var ise eyleme dair gerekli izinler alındı.
Hepinizden özür dileyerek, sadece haberdar olabildiğimiz vakaları sıralamak istiyorum:
- Antalya'da bir köpek av tüfeğiyle vurularak öldürüldü. Adana'da 40 güvercinin kafasını koparıp sosyal medyada yayınlayan üç kişi tespit edilerek yakalandı. Konya'da 6 flamingo av tüfeğiyle vurulduktan sonra boğazları kesilerek öldürüldü.
- Alanya'da 50'ye yakın kedi zehirlenerek öldürüldü. Çorum'da tecavüzden hayatta kalan köpek, sözde koruma altındayken teslim edildiği barınakta öldü.
- Adıyaman'da bir arabanın içinde bir köpek bir deri, bir kemik olarak bulundu; kendisini köpeğin "sahibi" olarak atayan ve çaresizlik içinde bekleyen köpeğin yanına gelen kişi "O şimdi bundan sonra keyfe gidecek. Ona full bakım yapılacak. Suruç'tan buraya getirdik. Ona özel süt, pekmez, haşlama vereceğiz, ondan sonra da tavşan avına gidecek" dedi.
- Muğla'da bir adam, bir işyerinin önünde bağlı olan bir köpeği bayıltana kadar darp etti. Hayvan koruma gönüllüleri, tecavüzden hayatta kalan ve tecavüzün üstünden günler geçtikçe sonra tedavi için yakalayabildikleri bir köpeğin fotoğraf ve videolarını paylaştı, görüntülerin ilk saniyelerini, video otomatik oynadığı için izlemek zorunda kaldım, korkunçtu!
- İstanbul'da bir sürücü, bir köpeğe çarptı, köpek aracın önündeki boşluğa sıkıştı; sürücü "Nasıl olsa çarptım geçtim diye düşündüm" dedi.
- Ve Erzincan... Orduevinin kapısında yakaladığı bir yavru kediyi önce yumruklayan, ardından tekmeleyerek ölümüne neden olan asker gözaltına alındı ve serbest bırakıldı. Serbest bırakıldı çünkü Türkiye'nin ceza mevzuatı bunu emrediyor.
Bunlar sadece iki hafta içinde haberdar olabildiklerimiz, bu süre zarfında insan şiddetinden etkilenen hayvanların sayısı binlerle ifade edilebilecek derecede korkunçlukta. Kapalı kapılar ardında (hayvan toplama kampları, deney laboratuvarları, hayvanat bahçeleri, yunus parkları vb. tesislerde) hayvanlara uygulanan rutin şiddet, büyük bir gizlilik ve yasal olarak sürdürülüyor.
Sadece son iki haftada duyduğumuz hayvana işkence vakalarını düşündüğümde, "hayrola, zıvanadan mı çıktı Türkiye?" diye sormak isterdim ancak sormaya gerek yok, her gün o kadar mantık ve vicdan dışı olaya tanık oluyoruz ki...
Önü alınamayan toplumsal şiddet ve çöküş, en savunmasız durumda olan, mevzuatın korumadığı hayvanları, öfke patlaması yaşayan insanların hedefi hâline getiriyor. Faillerin neredeyse hepsi erkek; şiddet gören hayvanlar ise bu güç gösterisi, erkini kanıtlama derdinde olan erkeklerin âdeta "stres topu" hâline getirilmiş durumda...
Nefret, öfke, kötülük ile yaşama tutunan bu tiplerin, insanlara yaptıklarını dillendirmeyeceğim, her gün haberlerden takip ediyoruz zaten.
Ülke yangın yeriyken parlamento neyin ilüzyonunda?
Cinnet toplumuna dönüşen Türkiye, çok sancılı bir şekilde toplumsal çöküş yaşarken parlamentonun gündemine bakarsak eğer... Parlamentonun bu hafta müzakere ederek kabul ettiği torba yasada topluma dokunan hiçbir şey yoktu yine. Ne vardı? Yunus Emre Vakfı'nın mütevelli heyetinde değişiklik yapılması, bir üniversitenin isminin değiştirilmesi filan.
Bu nerenin parlamentosu? Bu milletvekilleri nerede yaşıyor? Toplumsal şiddeti önlemek için, kendilerinin doğrudan şiddetin mağduru olmalarını mı bekliyorlar? Türkiye'nin Yunus Emre Vakfı'nın mütevelli heyetinde değişiklikten daha önemli meseleleri yok mu?
Savunmasız hayvanlara akıl almaz işkenceler, toplumsal şiddet, açlık, yoksulluk, kadın cinayetleri, çocuk istismarı, eğitim sisteminde çöküş, nefret suçları, silahlanma... Demek ki bunlar, Yunus Emre Vakfı'nın mütevelli heyetinde değişiklik yapılmasından daha önemsiz.
Hayvanların çaresizliğini, duyulmayan çığlıklarını, sorunlarını ve çözüm önerilerimizi, karar verici, yasa koyucu pozisyonda olan insanlara defalarca ilettik.
Bu ülkede milyonlarca insan, hayvanlara kötü muamele yapılmasına razı değil; cinnet toplumunda yaşamak istemiyor, şiddetsiz bir toplum arzuluyor.
Tüm bunlar parlamentonun derdi olmayacaksa, kabine üyeleri ve iktidar partisi mensubu milletvekilleri, yaşanan her hayvana şiddet vakasından sonra "ilgileniyoruz, halledeceğiz, yasama çalışmasına başladık" demesin, kimseyi kandırmasın. Hayvanları da bizleri de böyle bir cinnet toplumunda yaşamaya mahkûm etme gibi bir hakları yok.
Parlamentodan yukarıda bahsettim, gündemlerinin Türkiye gerçekleri ile alakası yok. Harekete geçmesi gerekenin hükûmet olduğunu biliyoruz. Güç gösterisi derdinde olan, öfke patlaması yaşayan insanların, hayvanlara "stres topu" muamelesi yapmalarını, işkence ve tecavüz etmelerini engellemeyen tüm hükûmet üyeleri de bu haksız fiillerin uygulayıcıları kadar bu fiillerden sorumlu, yasama gücü konusunda her türlü imkânları var çünkü.
Neden gündeme geldiğine dair en ufak bir fikrim yok ama Yunus Emre Vakfı'nın mütevelli heyetinde değişiklik yapılmasını iki günde nasıl sağladı iseler hayvanlara yönelik işkenceyi önleyecek adımı da iki günde atabilirler, hayvan hakları savunucularının talepleri doğrultusunda hazırlayacakları yasa tasarısını kabul edip hayvanlara kanunen gerçek bir koruma sağlayabilirler.
Biz eylem yapmaktan yorulduk, onlar ise eylemlerde sıraladığımız taleplerimize kulak tıkamaktan yorulmadı. Faillere vatandaş, belediye başkanı, kamu görevlisi ayrımı yapmadan, ertelemesiz (en az iki yıl) hapis cezası verilmesi talebiyle 10 Aralık'ta bir kez daha eylemdeyiz, lütfen siz de gelin. (BÖ/PT)