Hopa, başını elleri arasına almış, kendisine neyin çarptığını anlamaya çalışıyor.
İzzeti nefsinin bu denli fütursuzca hücuma uğramış olmasından afallamış halde; bir yandan suratına ummadığı bir tokat yemenin sersemlemişliğinden kendine gelmeye çabalarken, bir yandan da olan bitenlerde kendisinin bir hata ya da ihmali olup olmadığını yoklamaya devam ediyor.
Bu şoke olmuşluk ve neye uğradığını şaşırmışlık hali biraz süreceğe benzer. Hazmedilmesi gereken çok fazla şey var.
Neden oldu?
Arbedenin tayin edici nedeni Başbakan'ın kendisini protesto eden insanları görmekten hoşlanmamasıdır. Başbakan, insanların kendisini alkışlamalarını çok sevmekte, ne var ki bu sevilme duygusunu tatmin etmek için, bir çadır tutup hitabetini dinlemek isteyenlerin önünde sahne alacağına; tüm ülkeyi, herkesin içine girmeye zorlandıkları bir çadır haline getirmek istemektedir.
Eğer kendisini seven, beğenen, onaylayanlar kadar sevmeyen, beğenmeyen, onaylamayanların varlığını görmezden gelecekse neden miting yapmaktadır? Konuşmalarını istediği formatta kaydedip ilgilenenlerin istifadesine sunabilir.
31 Mayıs Salı günü sınır kapısı düzenlemesi için Sarp'a gelen Başbakanın niyeti muhtemelen doğruca memleketine, Rize'ye dönmek ve projeden projeye ceylan gibi sekmeye devam etmektir. Yol Artvin'den geçmektedir.
Artvin'de mola vermemek şehre yönelik husumeti fazlaca açık etmek anlamına gelebileceğinden, kentin deniz kenarı ve yol üzerindeki ilçelerinden Hopa'da miting kararı alınır.
Miting için Sarp'tan Hopa'ya dek sahil yolu gelin gibi süslenir, yıllardır bakımı yapılamamış asfalt elden geçirilir, yol şeritlerinin boyaları tazelenir. Hopalılar, ilçelerinin başbakanın geçişine tahsis edilmiş bölümüne hasredilen bu çalışmaları ilgi ve merakla izlemişlerdir.
Artvin'in diğer ilçeleri gibi, Hopa da son yıllarda büyük bir dinamizm sergileyen köylü hareketinin güçlü olduğu mahreçlerden biridir. Bir türlü işitilmeyen sesleri için işte mükemmel bir fırsat çıkmıştır.
İlçelerinden geçeceğini öğrendikleri Başbakan'ın ilgi ve dikkatine sunulmak üzere pankartlarını özene bezene hazırlayan Hopalı köylü, işçi ve memurlar büyük gün gelip çattığında, kendi ilçelerinde bizzat kendi varlıklarının da, Emniyet Teşkilatınca görüntüyü bozabilecek unsurlar kapsamına alındığını öğrenirler. Bu görüşe katılmazlar. Arbede çıkar.
Nasıl oldu?
Taşra şehir ve kasabalarının ortak bir arzusu vardır: Şehirlerinin, kasabalarının ya da memleketlerinin başkaları nezdinde iyi anılmasını dilerler. Muhtemelen pek çok Hopalının da Salı günü için arzu ettikleri, Başbakan'ın ziyareti vesilesiyle televizyonlarında Hopa'dan bahsedildiğini görmekten ibaretti.
Eylemciler kalabalığın içinde kendilerini tanımaya çalışacak, başbakanın pankartları karşısında bozum olmuş yüzüne bakarak eğleneceklerdi. Gece olduğunda içlerinden geçeni aktarabilmiş olmanın gururu ve başka yollarla işittiremedikleri seslerinin belki bu sefer menzile ulaşmış olduğunun huzuruyla uykuya dalacaklardı.
Peki ne oldu? Bunlar olmadı. Bunların yerine gazla bombalandılar, dayak yediler, kendi sokaklarında polis tarafından kovalandılar, bir arkadaşlarının uygulanan şiddetin sonucu olarak öldüğünü gördüler.
Bütün bunlar olup biterken Başbakan çıkıp konuşma yapabildi, sonra Rize'ye gitti ve Hopa'yı eşkıya bastığı için geciktiğini söyledi, birinin kalp krizi geçirerek öldüğünü, kim olduğunu bilmediğini, üzerinde durmaya da gerek görmediğini de bir soru üzerine ekledi.
Gece olduğunda polis, elindeki nereden derlendiği belirsiz listelerle Hopa'yı ev ev dolaşarak karakola insan kaldırdı.
Hala oradalar. Orada ne olduğunu bilmiyoruz. Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında yargılanabilecekleri söyleniyor.
Ölen kişinin adı Metin Lokumcu'dur. Kim olduğunu bilmeyenler Muhammed Bouazizi'nin kim olduğunu öğrenmekle işe başlayabilirler. Emekli öğretmendir, yöresinde çok sık rast gelinen atmaca düşkünlüğüyle bilinmektedir.
Yaşamakta oldukları dehşet sona erip, insanlar yas tutabilecek sükunete kavuştuklarında, Lokumcu'nun ne denli onur duyulası bir yaşam sürdürmüş olduğu elbette daha da belirgin biçimde gözler önüne serilecektir.
Ama şimdiden yapabileceklerimiz de var, ender rastlanan bir dokümana sahibiz, zira Lokumcu'nun son dakikalarına sanal ağ üzerinden ulaşabiliyoruz. İşte orada, mavi gömlekliymiş, konuşuyor, bağırıyor, gayet iyi görünüyor.
Hoop, artık yok. Ölmüş. Şimdi lütfen kendinizi Lokumcu'nun ailesi ya da yakınları yerine koyun ve bu kareleri dilediğinizce seyretme 'olanağınız' olduğunu tasavvur edin. Sevdiğinizin, eşinizin, yoldaşınızın ölmeden hemen önceki dakikaları ilelebet sanal ortamda.
Hiç kimse böyle bir acı yaşamamalıdır. Hiç kimse Lokumcu'nun son dakikalarına tanıklık ettikten sonra, Lokumcu'nun kalbinin krize girmeyi tam da o gün için planlamış olduğunu iddia edecek kadar vicdansızlaşmamalıdır.
"Biber gazından ölmüş" gibi gazların kendi kendilerine insanları öldürdüğü izlenimini yaratma çabasında haber üretmek acımasızlıktır.
Hopa, polis terörünce teslim alındıktan sonra, bu dehşetin sorumlusu olarak gördükleri (ve pek de yanılmadıkları) seçim konvoyuna taş atanların, yarım saat önce babaları meydan dayağı yemiş çocuklar değil de, derdi gücü gelip geçene taş atmak olan bir haylazlar sürüsüymüşlercesine takdim edilmesi kabul edilemez.
Gelelim eşkıyalık ithamına...
Başbakan, işte burada, zoraki miting düzenlediği Hopa'nın kendisi için anlamını son derece yoğunlaştırılmış biçimde özetlemektedir.
Bilindiği üzere Türkiye, bir süreden beri her yeni güne, Milliyetçi Halk Partisi (MHP) ve Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) oylarını aynı anda tırtıklayabilmek gibi gerçekleştirilmesi imkansız bir iş uğruna Edi ile Büdü'nün ülkeyi içine soktukları, karşılıklı atışma ve laf sokuşturmalarla ilerleyen bir seviyesizlik yarışına uyanarak başlamaktadır.
İşte Hopa Başbakanın kendisine karşı çıkan herkesi eşkıyalıkla yani PKK'lı olmakla suçlayabilmesi için bir vesile işlevi görmüştür. Basit bir araçtır. Bunun ötesinde Hopa başbakanı kesmemektedir, yeterince oyu yoktur, önemi de yoktur.
Ve buyursunlar, milliyetçi hassasiyetleri Doğu Karadeniz'in başka yerlerinden pek de aşağı kalmayan Hopalılara, kendilerinin sadece PKK sözkonusu olduğunda ağza alabilecekleri bir kelimeyle, eşkıya kelimesiyle hitap edilmiştir.
Başbakan'ın üzerinde durmayı gerekli görmediği şey, zannedildiği gibi sadece kendisinin sorumluluğunu üstlenme şerefinden kaçındığı Lokumcu'nun katli değil; bir bütün olarak Hopa ve onun pankartları, devrimleri ve insanlarıdır. Başbakan Hopa'ya, Neron'un Roma'ya baktığı gibi bakmaktadır. Çiğnemiş ve geçmiştir.
Hopalılar bu kadar kısa zamanda bu denli fazla aşağılanmak için ne yaptıklarını kendilerine soradursunlar, bütün bu 'maymunlar cehennemi'ndeki yegane insancıl sesin, kendilerinin yıllardır eşkıya diye belledikleri Kürtlerden gelmesi artık tamamen iptal olmalarına neden olmuştur.
Ne olacak?
Şimdi her yerde sessizlik var. Düşünen ve düşündüren bir sessizlik! Bazen bir "iddia" bayiinde televizyona bakan biri "bunun suratının astarı yok" gibi bir söz söyledikten sonra yeniden sessizliğine gömülüyor.
Hopa'nın ortasına sürreel bir heykel gibi bırakılmış panzerin yanından geçen birisi dişlerinin arasından "Diyarbakır'a döndük işte" diye tıslıyor. Bir kahvede başka kimsenin sahip çıkmadığı Hopalıların haysiyetini Selahattin Demirtaş'ın nasıl müdafaa ettiğini televizyondan seyreden yaşlıca biri "Van'da MHP'liler hepten bunlara geçti" diyor. Herkes susuyor.
Bir başkası, iki kahkahayla bir "allahımsenbanasabırveryarabbi" arasında "pusu"lu bir cümleyi ağzından kaçırıyor.
Türkiye'nin eğitim düzeyi en yüksek yerlerinden birinde, Türkiye'nin açık sınır kapılarının birinin yanına konumlanmış, insanların sınırın hemen öte yanında yer alan ve daha yoksul olduğu söylenen, ancak yaşam kalitesi belli ki çok daha yüksek bir ülkeyi sık sık ziyaret ederek bilgi ve görgü arttırma fırsatı buldukları, köylüleri sabahları "davar peşinde" akşamları "feys"de gezinen, eylem yapmanın piknik yapmak kadar doğal bir şey olduğuna alışmış, erkekleri bıçkınlıklarıyla meşhur, itilip kakılmaya pek alışkın olmayan ve bireysel silahlanmanın çok yoğun olduğu bir bölgede yaşayan Hopalılar; ilçelerini ve kendilerini, evlatlarını, büyüklerini, önce istiskal eden, sonra kendilerini, şu ana dek ancak televizyondan bilip izledikleri dayak, gaz, gözaltı üçgenine kıstıran polis aygıtına arka çıkan, ardından tekrar istiskal eden ve bunun ardından tekrar istiskal eden Başbakan karşısında taş kesilmiş, ne yapacaklarını düşünüyorlar.
Hopa, şimdi başını ellerinin arasına almış, ne yapacağını düşünüyor. (EA/BA)