Basında holding-leşme aldı başını gidiyor. Bu acaba gazetelere yazarak sesini duyurmaya çalışanları nasıl etkiliyor dersiniz?
Burada gazetecilerden söz etmiyorum. Onların işi zor. Sendikaları olmadan, örgütlenmeden, giderek bayağılaşan basın dünyasında ayakta kalabilmeye çalışıyorlar. Açılan davalar, sokakta dayak yemek gibi dışarıdan gelen zorluklar dışında, içeride de ciddi sorun var.
Merak edenler Radikal'den atılan gazetecilere çok saygıdeğer yönetici gazetecilerin neler yaptığını Adnan Keskin'in ağzından Express'te okuyabilirler. Biraz geriye giderek Ahmet Şık'ın deneyimlerini de okumak mümkün.
Gazeteci olmayan ama gazetelerde kendi seslerini ve duyulmayan başka sesleri duyurmaya çalışanların yaşadıkları ise hemen hiç yazılmış değil. Bir bakmakta yarar var.
Kapalı kutu
Türkiye ele alınmamış sorun dolu. Ayrıca, tarifi zor acılar, hiç tarif edilmemiş ama tarifi gereken nice mücadeleler var. Birilerinin bunları anlatması, aktarması gerek. Bunu yapmaya soyunanlar dergilere yazabilirler. Ama ülkede okunan ve sık çıkan dergi sayısı o kadar azaldı ki, güncel yazılar için çoğunlukla gazeteler tercih edilir oldu.
Gazetelerin Pazar eklerine veya katkıya açık sayfalarına yazı kabul ettirmek zor. Bu ek veya sayfaların ne gibi yazılara açık olduğunu, yazıların ne uzunlukta olabileceğini ve yazıların kimler tarafından okunup değerlendirileceğini öğrenmek bile zor. Ancak deneye deneye öğrenilebiliyor.
Öte yandan sabırlı olmak gerekiyor. Yazdıklarının aciliyeti olanlara gazeteler hiç uygun değil. Ekler veya görüş/yorum sayfaları ile ilgilenenlerin hemen yanıt verme veya yazıyı belirli bir zaman içerisinde yayımlama gibi bir yükümlülükleri yok
Zaten bu görevler için gazetede öyle sabit bir kadro pek yok. Gönderilen yazının ulaştığını öğrenmek de zor, kabul edilip edilmediğini öğrenmek de. Seneler önce bir yazımı Pazar eki kapağında görünce hem sevinmiş, hem de bana haber verilmemesine çok şaşırmıştım.
Bu arada kimi yorum veya görüş sayfaları, dışarıdan katkıya açık gibi görünseler de aslında açık falan değiller. Yazılar "sipariş" üzerine yazılıyor.
Beleş yazı pek tatlı
Bu yazma çizme işinin emek vermek olduğunu düşünürsek, karşılık veya telif yanı da olmalı. Birçok kişi için görüşlerinin veya duyurmak istedikleri seslerin duyulması yeterli. Yeterli ama ekleri çok okunan gazetelerin çoğu büyük gazeteler. Reklam geliri olan, bütçesi olan kuruluşlar. Bu kuruluşların gazeteyi daha çekici kılan katkılara telif ödemesi gayet yerinde bir uygulama. Ama bu uygulama Türkiye'de pek görülmüyor.
Hatta verilen sözlerin tutulmadığı bile oluyor. Seneler önce bir Pazar ekine yazdığım yazı için benden banka bilgileri istenmişti. Bilgileri verdim ama sonrasında telif ödenmedi. Yazıp sordum; kimse bilmiyordu. Bir diğer örnek; bir gençlik ekinden. Bu ek katkı beklediği genç yazarlara küçük bir ödeme ve tişört vaat etmişti.
Gençlik odaklı yayınları takip eden bizler buna memnun olmuştuk. Söz verilmesine verilmişti ama telif ödenmedi, tişört gönderilmedi. Yazıları yayımlanan gençler bir yıl kadar bekletildikten sonra bir elektronik posta mesajı ile bu sözün tutulmayacağını öğrendiler.
Şimdi bir hesap yapalım. Acaba bu geri alınan sözler ile "tasarruf edilen" tutar ne olabilir? Diyelim ki, ekte 20 yazı olsun ve her yazı için 30 YTL ödensin. Toplam 600 eder. Büyük kuruluşlar para transferi masrafı ödemez ama diyelim ki, ödediler. Yazı başına 2 YTL'den 40 YTL eder. Yani iki haftada bir çıkan ek için tasarruf edilen 640 YTL. Ayda bin 280 eder. Bu eki yayımlayan gazetenin bağlı olduğu dev holding acaba bin 280 YTL ile bütçe açığını mı savuşturdu; kâra mı geçti?
Hem beleşçi hem de cüretkar
Ben küçükken verdiği eklerle ve Abdi İpekçi zamanında gazeteciliği ile bilinen ama yakın zamanda bir çeşit Hürriyet kopyası düzeyine indirilen gazeteden geçenlerde elektronik postayla bir talep geldi.
Gazete "Veli Rehberi" başlıklı bir ek çıkaracakmış. Ekte velilere yönelik özellikle çocuk eğitimine ilişkin bilgilere yer verilecekmiş. Bu ek için bir dizi soruları yanıtlarsam çok memnun olunacakmış. Sorular aşağıdaymış.
Bunun ardından yazacağım yazıya ilişkin ayrıntılar iletilmiş: İki A4 tam sayfa yazabilirmişim. Ama yazıyı şu tarihte ulaştırabilirsem çok memnun olunurmuş. Ardından, "Şimdiden teşekkürler iyi çalışmalar."
Doğal olarak düşünmeye başladım. Acaba bu eke bir yazı hazırlamak için neden çabalayayım. Bu gazete kamu yararına çalışan bir örgütün yayını değil. Kâr amacı gütmeyen bir kuruluş değil. Parası olmayan bir kuruluş değil. İyi bir gazete hiç değil. Değil de değil. Bunları düşünerek, bana elektronik posta gönderen kişiye yazdım ve sordum:
"Bu katkının karşılığı ne olacak?"
Gelen yanıt, "Biz beleş severiz, bunu da hiç çekinmeden söyleriz" mealindeydi. Ama yanıltmak istemem. Buyrun, siz de okuyun:
"Bunda çok fazla açıklanacak bir şey olmadığını düşünüyorum. Ben sizden hazırladığımız rehberde yer alması için hazırladığımız soruları yanıtlamanızı istedim. Biz rehber hazırlarken röportaj yaptığımız kişilere herhangi bir karşılık vermiyoruz ya da onlar bizden herhangi bir karşılık beklemiyor. Bizim çalışma sistemimiz bu yönde değil. Sizin de isteğinize gerçi isteğiniz nedir bilmiyorum ama karşılık veremiyoruz. Ben size teşekkür ediyorum. İyi günler."
Özetle, bu gazetenin bu eki ve belki diğer ekleri için, kural beleş yazı toplamakmış. Yani, hiç çekinmeden, Nasılsa bu işin kuralı, etiği yok. Ekler çıksın, gazete satılsın, reklamlar aksın. Önemli olan, devletin, pardon, gazetenin bekaası.
Eskiden gazeteler başsayfaya nasıl bir gazete olduklarını yazarken pek özenir, bezenirlerdi. Beleşsever holding gazeteleri için uygun bir tane buldum. Belki koyarlar diye yazayım: Hep Bana Hep Bana! (SD/GG)