Geçtiğimiz yaz memleketteyken Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın (TİHV) 1996 yılı için hazırladığı raporunda (1) Hizbullah'ın alenen ve canavarca gerçekleştirdiği cinayet ve fizikî saldırılarıyla ilgili satırları okurken tüylerimin diken diken olduğunu hatırlıyorum. Değil o günlerde bölgede siyaset yaptığımı, sadece yaşadığımı düşündüğümde bile engel olamadığım his "delikanlılığa leke sürdürmek" gibi de olsa güçlü bir korkma hâli ve ürpertiydi ne yalan söyleyeyim.
Bu yazıyı kaleme almamızdaki gaye ise Dicle Üniversitesi'nde yurtsever gençlikle girdiği çatışmayla ülke gündemini yeniden işgal eden Hizbullah'ı, işin ruhumuzda bıraktığı duygusal tesirlerini bir kenara koyup anlatmak olacak. Yani bu makalede Hizbullah'ın dününü ve bugününü tarihsel akışında okumaya çalışacağız.
Dünkü Hizbullah
Lübnan'daki Şiî Hizbullah'la adaşlıktan ve İran’a duyulan yakınlıktan gayrı hiçbir ilişkisi olmayan Hizbullah'ın (Arapça: Allah'ın partisi) tohumları ana ekseni Şafiî okulu olan bir Sünnî-İslâmcı Kürt örgütü olarak 1979 yılında Batman'da atıldı. 1980'e doğru Diyarbakır'daki Vahdet kitapevinde gerçekleştirilen sohbetlerle karakteri oturmaya başlayan yapı, 1983 yılında eski Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) öğrencisi ve Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) ile Milli Selamet Partisi’nde (MSP) de aktivistlik geçmişi olan Hüseyin Velioğlu önderliğinde kendi çekirdeğinden çıkıp, Kürdistan'da görünür olmaya başladı. Bu yıl itibariyle cemaat, eylem ve propagandasını yaygınlaştırdı ve kendine hızla militan ve taraftar kazandı.
80'li yılların başında Hizbullah'ın iki önemli ismi Velioğlu ve Fidan Güngör'dü. Bugün pek çok kişinin haberdâr olduğu Hizbullah içindeki İlim-Menzil ayrılığı da o günlerde su yüzüne çıktı. Güngör 1981'de Menzil kitapevini, Velioğlu da 1982'de İlim kitapevini kurdu.
1987 yılına gelinceye dek iki grubun birbirleriyle muhatap olurken kullandıkları dil şiddet değildi. Ancak silahlı mücadelenin yolunu tez elden açma taraftarı olan Velioğlu'nun '87'de hareketinin merkezini Batman'a taşımasından sonra iki hücrenin çekişmesi bir çatışma hâline hızla evrildi.
İlim, dediğimiz gibi silahla cihadı güncel mesele olarak değerlendirip, hazırlığını buna göre yaparken, Menzil, sürecin henüz tebliğ aşamasında olduğunu, günün gereğinin kitle çalışması olduğunu savunuyordu. Bu fikrî ayrılıkların çözümü için de Kürdistan coğrafyasının alışkın olduğu tarz uygun bulundu ve İlim ve Menzil kanlı bir hesaplaşma sarmalına sürüklendi. Bu "kardeş kavgası" sürecinden güçlenerek ayrılansa İlim grubu oldu. (2)
"Hizb'ul-kontra"
Bilhassa Diyarbakır'da, Batman'da ve İstanbul'daki İslâmî eğilimleri güçlü Kürt tabanda etkin olan Hizbullah, '90'lı yılların başından itibaren PKK'yle '90'lı yılların ortalarının sonuna dek sürecek kanlı bir savaşa girişti. Hizbullah'ın PKK'ye ilk açık reaksiyonu, PKK'nin "Kürdistan İmamlar/Dindarlar Birliği" gibi güçlü mütedeyyin Kürt kesime hitap eden oluşumlara gitmesiyle oldu. Hizbullah'a göre "Partiya Kafiren Kurdistan" olan PKK'nin bu adımları inançlı Kürt halkını tabanından kaymaması için giriştiği telaşlı ve riyakârca bir hamleydi.
Ancak, Hizbullah-PKK çatışmasının şiddetlenmesinin sebebinin salt politik ve alan hâkimiyeti kavgalarına içkin bir netice olmadığı özellikle 2000'li yılların başında ortaya çıkan bilgi ve belgelerle net bir şekilde anlaşılacaktı. PKK'lilere ve özellikle de yurtsever hareketin tabanına yönelik şiddet eylemleri örgütleyen Hizbullah, 1985'te devletin PKK'yle mücadelede kurgulamış olduğu program çerçevesinde (3) resmî asker ve polis görevlilerden, üstelik resmî alanlarda eğitim görmüş militanları eliyle bu eylemleri gerçekleştiriyordu.
Yurtseverlere saldırmakla kalmayan Hizbullah'ın görevlerinden biri de PKK ve sivil taraftarlarıyla ilgili devletin kolluk ve istihbarat güçlerine istihbarat sağlamaktı (4).
En etkili olduğu 1992–1994 arası dönemde 526 kişiyi benzer yöntemlerle (kafaya tek kurşun, çifte cinayet, baltalı saldırı) öldüren Hizbullah'ın bu süreçteki kurbanlarının çoğu yurtsever tabandan sempatizan ya da aktivistlerdi. Hizbullah'ın aynı dönemde PKK'yle kanlı düellosunda çok sayıda militanını da kaybettiğini belirtelim.
PKK ve Hizbullah arasında 1996 yılından sonra durulan ve sonra neredeyse tamamen kesilen karşılıklı şiddet eylemlerinin bitişi ise "adı konmamış ateşkes" olarak yorumlanıyor.
Hizbullah Şiddetinin Hedefleri
Hizbullah silahlı eylemlerini yükselttiği 1992 yılından itibaren hedefine yalnızca PKK'yi koymadı. Hizbullah'ın ölüm listesinde yurtsever hareketle ilişkili olmayanlar da dâhil gazeteciler ve fikirlerini "mubah" bulmadığı İslâmcılar da vardı. Hizbullah'ın bu eylemleri sonucunda "haberleri beğenilmeyen" çok sayıda yerel medya mensubu ve Menzilciler dışında, Müslüman kadın yazar Konca Kuriş gibi çok sayıda insan yaşamını yitirdi. Örgüt, ayrıca -etek boyları, makyaj vs. kanıt gösterilerek- "ahlâksız" olduğu gerekçesiyle çok sayıda kadına ve bu kadınların yakınlarına, içki içenlere ve "fitre ve zekât" adı verilen haraçları ödemeyen esnafa baltalı, satırlı ve kezzaplı yoğun saldırılarıyla özellikle Diyarbakır merkez, Silvan ve Batman'da bir dönem geniş bir kesim için korkunun adı oldu.
Hizbullah, bir yandan 1995'ten itibaren Kürtlerin gurbetçi olarak yaşamlarını sürdürdükleri büyük şehirlerde eylemlerini artırarak, bir yandan da Nurcuların bir kolu olan "Zehracılar"a (5) karşı saldırılar gerçekleştirerek etki alanını "rakipleri" sindirme doğrultusunda bir strateji çerçevesinde genişletmeye çalıştı.
Hizbullah, Devletle Karşı Karşıya Geliyor
Devlet, 2000'den itibaren artık kendisi için tehlike oluşturacağını düşündüğünden olsa gerek Hizbullah'a karşı başta İstanbul'da ve Diyarbakır'da olmak üzere geniş çaplı operasyonlar düzenlemeye başladı. 17 Ocak 2000 günü örgütün lideri Beykoz'daki bir evde çıkan çatışma sonucu polis tarafından öldürüldü. Bu olayları çok sayıda insanın yargılandığı davalar takip etti. 24 Ocak 2001 günü Diyarbakır il emniyet müdürü Gaffar Okkan, koruma polisleriyle birlikte bir suikast sonucu öldürüldü. Hüseyin Velioğlu'nun öldürülmesi başta olmak üzere Hizbullah'a karşı girişilen pek çok operasyonda önemli sorumluluklar alan Okkan'ın ölümü hâlen fail-i meçhul diye geçse de mesuliyetin Hizbullah'ta olduğu yaygın kanı.
Gaffar Okkan suikastından sonra art arda ağır darbeler alan örgütün dışarıda kalan unsurları tamamen kendi içine kapandı ve toplam 16 kişi görülen Hizbullah davasında 2009 yılında müebbet hapis cezası aldılar. Ancak, 23 Hizbullah zanlısı 4 Ocak 2011 günü TCK'da yapılan değişiklik sonucu mahkeme kararı olmadan on yıldan uzun yatan mahpusların tahliyesine ilişkin kanunla salıverildi. Akıllarda Hizbullah'a ait evlerin altlarına domuz bağıyla bağlanıp gömülmüş insanların dehşeti hayal meyal kalmışken, tahliye olayı, Dicle Üniversitesi'nde yaşanan çatışmalardan önce Hizbullah'ın yoğun olarak konuşulduğu ve hatırlandığı son mesele olacaktı.
Bugünün Hizbullahı
Yaşadığı yıkıcı ve bunalımlı dönemden sonra sessizliğe gömülen Hizbullah, 2003'te Diyarbakır'da Mustazaflar ile Dayanışma Derneği (Mustazaf-Der) adlı legal-"sosyal" derneğin kurulmasıyla yeniden siyaset sahnesine girdi. Nisan 2006'da, Diyarbakır'da "gövde gösterisi" olarak tanımlanabilecek 150 bin kişilik "Kutlu Doğum" mitingiyle potansiyelini gösteren dernek önce Kürdistan'da, sonra İstanbul, Mersin, Konya, Adana gibi illerde hızla örgütlendi ve Hizbullah'ın moralsiz ve dağınık tabanını güçlenerek toparladı. Diyarbakır'ı Batman ve Van'daki geniş katılımlı diğer mitingler izledi.
Lübnan Hizbullahı, Emel ve -kendisinin de referanslarından olan- Müslüman Kardeşler benzeri sosyal yardım kampanyalarının yanı sıra Batman'da tango öğrenen gençlere yönelik nefret kampanyası ve tehditleriyle de gündeme gelen Mustazaf-Der, 11 Mayıs 2012 günü mahkeme kararıyla kapatıldı.
Mustazaf-Der'in kapatılması, Hizbullah'ın daha önceden ilân ettiği legalleşme programına ket vurmadı tersine yaşanan dava süreci hareketi daha da bilemiş olmalı ki "Kürdistanî İslâm Partisi" projesi Hür Dava Partisi'ne evirildi. Kısaltması Hüda Par(tisi), yani yine Allah'ın partisi olan parti, yaygın tabanın da gücüyle kısa sürede ülkenin pek çok yerinde teşkilatlandı (6).
Uydudan yayın yapan bir kanal dahil yaygın bir medya ağına sahip olan, iyi örgütlenmiş ve güçlü bir sempatizan tabanına hitap eden Hizbullah'ın "yeniden doğum"u, Dicle Üniversitesi olayları (7) sonrası yapılan yorumlardan da anlaşılıyor ki biraz geç fark edilmiş. Hâlbuki burada söz konusu olan tartışmasız bir biçimde Kuzey Kürdistan Kürt hareketinin en güçlü ikinci siyasal organizasyonudur.
Diyarbakır'da yaşananlar yatıştıkça ve seçimler yaklaştıkça da tartışılacak olan "Hizbullah'ın hortlaması" değil, Hüda Par'ın Kürdistan'da seçimler özelinde politik dengeleri nasıl etkileyeceği ve BDP ile AKP'nin bu "yeni" aktörle siyasî rekabet için nasıl hamlelere yönelebileceği olacak şüphesiz. (İGY/AS)
Kaynaklar:
(1) TİHV'nin 1996 yılı raporu.
(2) Menzil grubu da faaliyetlerini daha zayıf da olsa sürdürüyor.
(3) http://www.hrw.org/legacy/english/docs/2000/02/16/turkey3057.htm
(4) http://english.rizgari.com/modules.php?name=News&file=print&sid=7349
(5) Nurcular şu gruplara ayrılıyor: Fethullah Gülen cemaati, Yazıcılar, Yeni Asya, Şûrâ, Nesil, Zehra, İhlas, Kurdoğlu ve Kürdistanî Med-Zehra.
(6) Hüda Par.
(7) Olaylara ilişkin Hüda Par yorumu.