Uluslarda ekonomik krizler, sosyal kargaşalar, iç savaşlar, dinsel ya da milliyetsel kaygılar yaşandığında, insanlar bir kurtarıcı aramıştır. Bu durumlarda büyük olarak lanse edilen birinin peşinden gitmek, tarihteki en eski ve vazgeçilmeyen politik alışkanlıktır.
Filistin’de her bomba patladığında her ölüm haberi geldiğinde ülkemizde bir kesim insan bir kurtarıcı olarak Hitler'i aramaktadır.
Türkiye'nin siyasi süreçleri büyük adamların çevresinde gelişmiştir. Milliyetçilerin Türkeş'i, milli görüşçülerin Erbakan'ı ve bugün muhafazakarların Erdoğan'ı büyük adamlar olarak ortaya çıkmışlardır. Merkez sağ ve muhafazakar kesimler büyüklük imajıyla çıkarttıkları liderleriyle ''büyük Türkiye'' vaat etmiştir. Özellikle Erdoğan, Yazıcıoğlu ve Erbakan bunu dile getirirken, İsrail karşıtlığını ve beraberinde Yahudi düşmanlığını odak noktasına koymuştur.
Her sorunu siyonizmde arayan, düşman imgeleri yaratan, bu gerçek dışı ideolojinin toplumsal karşılığı zor olmadı. Çünkü bu Yahudi karşıtlığı dinsel sebeplerden ötürü, insanların içindeki acıya hitap ediyordu.
Arno Gruen'e göre büyük liderler aslında sahte tanrılardır. Ve insanların sahte tanrılara ihtiyaç duymasının nedeni, çocukluktan itibaren gerçekliğe değil de imaja göre şekillenmiş olmasıdır.
Çocuklara anlatılan hakan, padişah imajlarıyla, bulundukları ailenin büyüğü olarak gösterilen insanların imajları genelde benzer karakterdedir. Bunlar koruyucu, otoriter, güçlü insan modelleridir. Jung'ın arketipinden yola çıkacak olursak da bunu görebiliriz. Masallarda, mitlerde güçlü kurtarıcılar vardır ve erkektirler.
Çocukların büyüme dönemlerinde bu tarz insanlar idealize edilir ve kimlik oluşumunda yerini alır. Ve özellikle Türkiye eğitim sisteminin ataerkil yapısı, öğrencileri erkekleri idealize etmeyi zorlar.
Hitler'in de sözlerinde Yahudi düşmanlığının yanı sıra yiğitlik, güç ve gururu dile getirdiğini görüyorum. Bunlar İnsanımızın yetiştiriliş sürecinde de kullanılan erkeklik kavramlarıdır. Türkiye'de ebeveynlere göre erkek çocuk güçlü, kararlı, otoriter ve hayat tecrübesi olmalıdır. Onlardan büyük adam olmaları istenir. Dersleri, davranışları arkadaşları ve akrabalarıyla kıyaslanır ve hep en iyi olması istenir. Hitler de eğitimin amaçlarından söz ederken ''bütün eğitimi ve gelişmesi, ona kesinlikle başkalarından üstün olduğu inancını vermeye yöneltilmelidir'' der.
Yine insanların cinsel dünyası da büyüklükle açıklanan motiflerle gelişmiştir. Erkekler için büyük penise sahip olmak gururdur ve kadından da büyük kalçası ve göğüsleri olması beklenir. Büyük ve güçlü erkek imajı, kadın erkek ilişkilerini de etkilemiştir. Kadınların geneli arzu ettiği erkek modelini güçlü, evi geçindiren ve adam gibi adam sözleriyle tanımlamaktadır ki bunu yaratan yine 'erkeklik' olmuştur.
Bu yüzden çocukların ''büyüklük ve erkeklik'' temalarıyla yetiştirilmesi, Hitler gibi gücü simgeleyen otoritelere kapılmasını sağlayabilir.
Nazi Almanyasının Yahudilere yaptığı katliamlarla, İsrail devletinin Filistin halkına yaptığı katliamlar arasında fark yok. Hitler ve Netanyahu aynı tip liderler. En önemlisi İsrail, Hitler'in katliamlarının bir sonucu. Faşizm acı, gözyaşı ve kederden başka bir şey getirmemişken insanların yine çözümü otoriterlikte bulduğunu görüyoruz. Bunda politik zeminsizliği ortadan kaldıran bir kolaylaştırıcı olması etkili. Ama daha önemlisi, Hitler'in yetkeci karakterolojisi İsrail vahşeti karşısında koruyucu bir anlam taşıyor. Arno Gruen ise bunu otorite bağımlılığıyla ortaya çıkan bir başkaldırı, otoriteyle özdeşleşme yoluyla kurtuluş olarak ifade ediyor.
Gruen'in bu özdeşleşme tespitinin önemli bir anlamı var. Din yalnızca bir inanç sistemi değil, aynı zamanda insanları varoluşsal açıdan hayata tutunduran ve kendiliğinin bir parçası. İsrail'in kurulmasından bu yana Filistinlileri çaresizliğe ve yok olmaya mahkûm etmesi, aynı zamanda Türkiyeli muhafazakarlar için Yahudilerin Müslümanları çaresizliğe ve yok olmaya mahkum ettiği anlamına geliyordu. Bu da yitirilmiş kendilik anlamını taşıyordu. İşte Hitler gibi bir otoriteyle özdeşleşmek, Netenyahu'ya karşı bir denge kurmak anlamına geliyor. Yeni Akit'in bir bulmaca ile Hitler'i anmasında da Twitter'da Hitler patlaması yaşanmasının arkasında da bu denge arayışı vardı.
Aslında Türkiye sağı bütün olarak Hitler'i savunmadı ve onun Ari ırkını üstün ırk olarak görmesini asla kabul etmedi ve Hitler sadece Filistin bağlamında bir sempati kazandı. Çünkü, Yahudilerin lanetli olduğuna dair sorgulanamaz görüşler ve İsrail'in, Filistin’deki varlığına Tevrat'ı referans göstermesi ve Gazze'nin her iki inanç grubu için mülkiyet sorunu olması, İsrail algısını 'nefret' üzerinden şekillendirdi. Hitler bu iki inanç grubunun çok dışında olsa da Yahudilere yönelik nefret dolu sözleri ve katliamları, sağın kendisini onda bulmasını sağladı.
İsrail'in fundamentalist ideolojisi ve onun acımasızca katliamları, Gazze'de köktenci bir karşılık bulurken, sıcak savaşın dışında olan Türkiye'de kurtarıcı arayışları sürüyor. Ancak tarih bize bu yetkeci otoritelerin daima acı ve gözyaşı yarattığını hatırlatıyor.
Not: Bu yazıyı yazarken, her sorunu siyonizmde arayan tutumları ''paranoya'' Hitler ve Netanyahu'nun katliamlarını ''psikopati'' ile ilişkilendirerek açıklayabilirdim. Ancak, politik ve eleştirel psikolojinin gelişimi için klinik psikolojinin dışında argümanlar geliştirmek gerektiğinden bunu yapmadım. (CÖ/HK)
Caner Özdemir psikolog, müzisyen, sosyal tangocu ve insancıl varoluşçu psikoterapist. Psikosinema üzerine çeşitli toplantılar yaptı. Sanat, politika ve hayatın diğer alanlardaki çalışmalarını, anti kapitalist ve anti seksist açıdan, eleştirel ve politik psikoloji zemininden yapmaktadır. Twitter: @pskCaner |