“Hile Yolu” adlı film, Hrant Dink cinayetinde bir türlü “bulunamayan” örgütün ipuçlarını veriyor.
Film, aslında yıllardır gözümüzün önünde duranı bize gösterirken, aslında herkesin bilip de çok az kişinin söylediği gerçekleri dillendiriyor.
Birkaç dakikalık kamera görüntüsünün insanların hayatını nasıl değiştirdiğini izlerken, gerçeğin ortaya çıkması için görüntülerden daha fazlasına ihtiyacımız olduğunu da anlıyoruz.
Film, cinayetin iki yıl sonrasında başlıyor.
Türkiyeli bir papazı öldürme planları yapan Korhan (Ozan Bilen) ve Murat (Serkan Yakan), Kofik’i (Halil İbrahim Aras) “yetiştirme” derdindedir. Ancak bir itirafçının Paşa’dan (Mazlum Kiper) çaldığı harddisk’in içindeki bilgiler, sadece bir cinayetin değil geçmişte yapılanların da kanıtlarının ortaya saçılması ihtimalini doğurur.
Bu ihtimal de yeni cinayetleri…
Katilleri tanıyoruz
Trabzon Santa Maria kilisesi rahibi Andrea Silvio Santoro 5 Şubat 2006’da öldürüldü.
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink 19 Aralık 2007’de öldürüldü.
18 Nisan 2007’deki Zirve Yayınevi katliamında, Tilman Ekkehart Geske, Necati Aydın ve Uğur Yüksel öldürüldü.
Üç olayın da failleri kısa sürede bulundu. Ancak bunun ötesine geçilmedi.
Cinayetlerin arkasında kimin ya da kimlerin olduğu, cinayete devletin hangi kurumlarının hangi “yetkililerin” karışıp karışmadığı “gizli” kaldı.
Oysa Dink cinayeti davasının duruşmaları öncesinde dile getirilen “Katili tanıyoruz, adalet istiyoruz” sloganındaki gibi, aslında hepimiz katilleri tanıyoruz. Katilleri kimin yönlendirdiğini de amaçlarını da biliyoruz.
“Devlet örgütü”
Eren Keskin, Dink cinayeti davası “örgüt yok” kararıyla bitince, Özgür Gündem’deki yazısının başlığını “Örgüt yok, devlet var” diye atmıştı.
Keskin, Ermeni soykırımıyla yüzleşmemiş devletin, o günden bu yana temelde değişmediğini anlatıyordu:
“Devlet örgütlerinin adı zaman zaman değişir. Kimi zaman ‘Teşkilat-ı Mahsusa’ olur, kimi zaman ‘Özel Harp Dairesi’ olur, kimi zaman ‘Kontrgerilla’ olur, kimi zaman ‘JİTEM’ olur. Ancak, karar verici ve tetikçileri belirleyen ve sonra da onları koruyan hep devletin ta kendisidir!”
Yani, adı her ne olursa olsun, bu “büyük organizasyona” da işlediği cinayetlere de katliamlarına da aşinayız. Ama bu durum, organizasyonun cinayete bulaşmış, yönlendirmiş, bizzat katılmış parçalarının yargı önünde hesap vermesi gerektiği gerçeğini de değiştirmiyor.
Hile Yolu, tam da bu noktada, yapbozun eksik parçalarından birini hatırlatıyor.
Dink ailesinin avukatlarının daha iki gün önce Yargıtay’a sunduğu dilekçede bahsettiği gibi “yeterince incelenmemiş, bilirkişilerin görmediği, mahkemenin de görmeden karar verdiği” bir delili hatırlatıyor.
Film, o delilden yola çıkarak, örgütün kast sisteminin en altındaki parçalarını yansıtıyor beyaz perdeye.
Hile Yolu ağır bir film, Hrant Dink’in sesiyle, samimi konuşmasıyla açılıyor ve ardından “bir bebekten nasıl katil yaratıldığını” izliyoruz adım adım.
Örgüt buraya kadar mı?
Filmde Dink cinayetinin ya da diğer cinayetlerin faili olan “örgüt şeması” yer almıyor, bir filmden de bunun beklememek gerekiyor zaten.
Filmden çıktığınızda akılda kalan, işlenen cinayetlerden çok, yaşamını sürdürmek için bu cinayetlere “ihtiyacı olan” sistem oluyor.
Ancak yine de “örgütü anlattığını” iddia eden bir filmin, “örgütün” yalnızca tek parçasına odaklanması bir şeylerin eksik olduğu duygusu da yaratıyor.
Bu denli büyük bir organizasyonun her bir parçası tek filme sığmaz evet, ancak hiyerarşinin tepelerine çıkarken atlanan basamaklar da gözden kaçacak gibi değil.
Bir “dönemin” yorumu
Film, İstanbul’da Nisan 2012’de, 3,5 haftada çekildi. Filmin yapımcılarından Hakan Alak, öncesindeki çalışmanın ise üç yıl sürdüğünü söylüyor, “Gerçek anlamda bağımsız bir film yapmak üzere yola çıktık” diyor ve ekliyor:
“Hile Yolu için sadece bir Hrant Dink cinayeti filmi diyemeyiz. Filmin geçtiği dönemde Ergenekon, Balyoz gibi operasyonlarla sürekli ‘yüksek mevki sahipleri’ tutuklanıyordu. Hile Yolu, bu yaşananlara bizim yorumumuz…”
Yönetmen ve senarist Ersin Kana’nın ilk uzun metrajlı filmi olan Hile Yolu’nun oyuncu kadrosu ise şöyle:
Ozan Bilen, Serken Yakan, Halil İbrahim Aras, Özgül Koşar, Ali Savaşçı, Mazlum Kiper, Serap Matyaş, Ersin Umut Güler, Murat Şen, İsmail Yıldız, Yeşim Dalgıçer.
Alak ile birlikte Hüseyin Türkan da filmin yapımcılığını üstleniyor. Müzikler ise Kalan Müzik’e ait.
Film, 26 Nisan’da vizyona girecek. (AS)