Hanime Aslan cinayetinin basın açıklamasına gideceğiz, açıklamanın ardından duruşması yapılacak.
Duruşmaya alınacağımıza bir türlü inanmıyorum, adaletin çok ciddi, çok önemli bir şey olduğunu düşündüğümden içeri alınacak kadar ‘takım elbiseli’ bulmuyorum herhalde kendimi.
Basın açıklaması başlıyor. Kadınlar yıllardır erkin adaleti ile savaşmaktan yılmadan açıyorlar yine pankartlarını. Dertlerini anlatmaya çalışıyorlar sarayların adalet kurumlarına.
Açıklama bitiyor, adliyenin merdivenlerini çıkmaya başlıyoruz avukat cübbeleri, yaptığı işin ehemmiyetini yüzüne yansıtmayı borç bilen insanlar artıyor etrafımızda. Kapının önüne varıyoruz. Önden avukatlar girmeye başlıyor, arkadan biz… Hemen boş bulduğumuz bir yere oturuyoruz.
İçeri girebilmenin sevinciyle etrafı incelemeye başlıyorum. En çok da yüzlerini inceliyorum herkesin. İki sıra önümde Halime Aslan’ın eski kocası ve hemen yanında annesini öldüren çocuğu… En çok onların yüzünü görmek istiyorum (niyeyse artık).
Ardından sanık avukatları giriyor içeri. Birisi kadın diğeri erkek. Nasıl ya diyorum, nasıl yani…
İç çelişkilerime cevap aramaya çalışırken, Hanime Aslan’ın avukatı söz alıyor:
“Hakim bey, içeride yer var, dışarıda da alınmayan arkadaşlarımız var. Bu çok önemli bir dava. Dışarıdaki arkadaşlarımızı içeri alabilir miyiz?”
Hakim tüm rahatlığıyla “yoo bizim için gayet sıradan bir dava” deyiveriyor.
Afallıyorum! Avukat yapıştırıyor hemen cevabı “ona hiç şüphe yok zaten” Bir nebze olsun su serpiliyor içime. Dava başlıyor, avukatlar dertlerini anlatmak için, kadın davası olması sebebiyle, normal bir davaya göre çok daha fazla dert anlatmaya çalışıyorlar. Hakim hiç oralı değilmişcesine tırnaklarına bakıyor, önündeki kağıtları inceliyor.
Aklıma küçükken sıkıntıdan halının desenlerine bakındığım zamanlar geliyor. Sanık avukatı söz alınca hakimin kafası kalkıyor, avukatla göz kontağında bir iletişimleri başlıyor. Bir kez daha sinir krizim ve adalete olan hıncım depreşiyor.
Tam da bu sırada annesini öldüren D.Z. Hanime Aslan’ın avukatının üzerine yürüyerek “kafamı bozma a…k” diye bağırıyor.
Hakim ne tepki verecek, D.Z. bu cesareti kimden alıyor vb. gibi soruları kafamda döndürürken hakim bu küfür karşısında sesini çıkartmamaya kararlı olduğu anlaşılıyor. İnanamıyorum. Niye inanamadığıma, niçin bu kadar sinirlendiğime şaşırırken bir yandan sinirlenmeye hala devam ediyorum.
Dava bitiyor, dışarı çıkıyoruz. Yol boyu bir kendime kızıyorum ‘niye şaşırıyorsun? Ne bekliyordun ki?’ diye. Bir de adalete kızıyorum ‘bu nasıl düzen’ diye. (AÖ/ÇT)