Lothar Kittstein’in yazdığı, Frank Heul’un yönettiği Dünyaya Gözlerimden Bak’da Berkay Ateş, Can Kulan, Emir Çubukçu oynuyorlar. Oyun D22 tarafından Köşk’te, Tiyatro Fringe Ensemble’nin uluslararası ortaklığı ile sahneleniyor.
Sanrılardaki gerçekler/ hesaplaşamama
Üç asker, üç hayat, üç hikâye. Üç asker, hikâyelerini doğrudan kendi cümleleri ile anlatıyorlar. Oyun üç ayrı perde gibi ancak her perde farklı bir odada sahneleniyor. Seyirci Köşk’ün odaları arasında geziyor ve tek tek askerlerle karşılaşıyor.
İlk oda Oto pilot adında. Bir savaş pilotunun uçaktan anlatımı. Her odanın girişinde o odayla ilgili bilgi veriliyor. Bu odanın girişinde o odadaki pilotun üzerinde uçtuğu ülkenin, Suriye ya da Afganistan ya da başka bir yer olabileceği söyleniyor. Pilot ülkenin fotoğraflarını bize gösteriyor. Önce çok yukarıdan, sonra yaklaştıkça; yeryüzünün görüntüsünün muhteşemliğini anlatıyor. Teçhizatı ile o kadar yüksekten bile aşağıdaki her şeyi görebildiğini. Ancak aslında bir uçakta değil, sadece insansız hava aracı uçuran biri o. Bulunduğu yerden sadece önündeki düğmelerle o ülkeleri bombalamakta.
İkinci oda Ölüm Odası adında. Burada bir yere hapsolmuş, çıkamayan başka bir asker var. Muhtemelen abluka altında, belki değil ama korku içinde. Sınırı koruyor ama aslında kendini bile koruyabilecek gibi gözükmüyor. Herkesten şüpheleniyor. Sanrılar görüyor. Sanrılarında yarattıkları ile konuşup, tartışıyor.
Üçüncü Oda Kurbağa Olmak adında. Eski bir asker, yatağa mahkûm. Kendisini çevirmesi için hastabakıcısını bekliyor ve o sırada sanrılar görüyor. Yıllar önce öldürdüğü, kucağında çocuklu kadın sürekli beliriyor. Yaptıklarını sorguluyor.
Üç ayrı odada, üç kendinle hesaplaşma izliyoruz. Üç askerin kendi içlerindeki hesaplaşmasının, travmatize olmuş halini görüyoruz. Odalar arasında dolaşırken, bir yandan oyunun bir parçası gibi hissediyorsunuz, diğer yandan da değiştiremeyeceğiniz bir hikâyenin izleyicisi. Zira sonuç yok, zira aslında bugün yok, zira aslında zaman yok.
Yeni bir iletişim yöntemi
Dünyaya Gözlerimden Bak’ı konusu dışında diğer oyunlardan farklı kılan şeyler var, öncelikle iletişim yöntemi ve dili. Oyunu izlerken ilk aklıma gelen şey; ülkemizde tiyatronun geldiği yerin etkileyiciliği oldu. Oyunun içeriğinden bağımsız, gittikçe seyirciyi de oyunun parçası haline getiren bir tiyatronun, yeni bir iletişim yöntemi ve dili olarak ortaya çıkışını izliyoruz.
Özel tiyatroların artışı ile beraber bu yeni iletişim biçimi ve dili gittikçe gelişiyordu zaten. İzleyicinin sadece izleyici olduğu oyunlardan, izleyicilerle oyuncuların neredeyse temaslı olduğu bir tiyatroya geçişi yaşarken, bu oyunda izleyicinin de hikâyenin parçası olabileceği, belki de hikâyeye küçük dokunuşlarla dâhil olabileceği bir iletişime geçilmiş olduğunu görüyoruz. Belki diyorum, çünkü bu izleyiciye kalmış olabilir.
Dünyaya Gözlerimden Bak’da 10 kişilik izleyici grubu olarak Köşk’ün odalarında dolaşıyoruz. Bizden sonraki 10 kişilik grubun arkamızdan odaları dolaştığını bilerek.
Her odadaki asker bize hikâyesini anlatırken, göz göze geliyoruz. Kimi zaman bir izleyiciye ellerini uzatıyorlar, kimi zaman elini uzatan izleyiciyi kucaklıyor, kimi zaman da reddediyorlar. Kimi zaman gözlerimizi kapatıp, kimi zaman koltuklarda kemerlerimizi bağlıyoruz.
Böyle oyunlarda tiyatronun gerçek anlamda yaşayan, gelişen, değişen, büyüyen bir sanat olduğu, yine yeni yeniden kendini üretebildiği gerçeğinin hazzını yaşıyorum.
Yabancı diyarlarda yerel hikâyeler
Diğer yandan izlerken kaçınılmaz olarak her askerde, her hikâyede ya da hikâyenin içindeki karakterde kendi coğrafyamızda yaşanan olayları aradım. Her odaya, her şehre kendimce başka isimler koydum. Bu bağlamda da belki de benzer hikâyeler bu denli yakınımızdayken, karakterleri başka ülkelerde hayal etmekte yer yer zorlandım. Belki de bu, bu dönemin handikapıydı ve muhtemelen bu özellikle yapılan bir tercihti ancak yine de hikâyenin başka diyarlarda geçmesi tercihinin doğruluğundan emin olamadım.
Berkay Ateş, Dünyaya Gözlerimden Bak’ı Can Kulan ve Emir Çubukçu ile sahnedeyken, bu sezon oynamaya başlayan Kuş Öpücüğü oyununda da kendisi sahnede, Kulan ve Çubukçu ise yönetmen koltuğundalar. D22 bu üçlü tarafından 2013 yılında kurulmuş. Bu oyunlardan da anladığımız iyi bir ekip çalışması var ve devam edecek gibi de görünüyor. Bu kadar genç bir ekibin enerjisinin daha artarak oyunlara yansıyacağına inanıyorum.
Farklı bir oyun deneyimi için; Dünyaya Gözlerimden Bak. (BY/NV)
KÜNYE
Yazan: Lothar Kittstein
Çeviren: Attila Geridönmez & Aydan Balkır Golüoğlu
Yöneten: Frank Heuel
Oynayanlar: Berkay Ateş, Can Kulan, Emir Çubukçu
Yönetmen Asistanları: Tara Haçikoğlu, Batuhan Gelener
Sahne Tasarımı: Frank Heuel
Afiş Tasarımı: Christopher Çolak