Hakikat üzerine bir adalet ve bağımsız bir yargı için susmamak... Ses yükseltmek...
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nden yeniden merhaba.
Bu mektubumda Kobanî Kumpas Davası’nın bugüne kadarki her aşamasına hukuksuzluğun damgasını vuran hukuk ihlallerinin, 15’inci duruşma periyodunda yaşanan bir kısmını paylaşacağım.
Bu hak ihlalleri ve hukuksuzluklar, ihlaller şüphesiz ki mektubumda aktardıklarımla sınırlı değil. Takdir edersiniz ki demokratik siyasete karşı konumlandırılan bir kumpasın içindeki tüm ihlalleri, bağımsız ve adil yargılanmanın önüne konulan tüm engellemeleri bir mektuba sığdırabilmek mümkün değil.
Ancak duyurmak benim için, bilmek, yaygınlaştırmak ve gereken yasal tepkileri göstermek ise konumunu hukukun üstünlüğünden yana belirleyen herkes için vicdani bir sorumluluktur.
Bilmeyenler, duymayanlar, unutanlar için; 23 aydır Kobanî Kumpas Davası kapsamında tutukluyum.
17 aydır neredeyse aralıksız süren davamızın 16’ncı periyodu halen devam etmekte. Her duruşmamız, adalete sahip çıkan herkesin, hiç hukuk bilmese dahi fark edebileceği ihlallerle ve usulsüzlüklerle geçiyor. Bu konularla ilgili olarak zaman zaman bilgilendirmeler yapmıştım, yapmaya da devam edeceğim.
Tanığınız nasıl olsun? Gizli mi açık mı verelim?
Son aylardaki celselerin temel konusu gizli ve açık tanıklardı. 3530 sayfalık iddianame ve binlerce sayfalık eklerinde iddia edilen fiillerle bizler arasında herhangi bir illiyet bağı bulamayan heyet yeni arayışlara yöneldi. Bu arayış sonunda da en kolay yöntem olan ve ülkemizde de her türlü istismarın yaşandığı “gizli tanık müessesi”nebaşvurdu.
Bu yönteme kendi yorumunu getirmeyi de ihmal etmedi. Tutuklu arkadaşlarımızdan bazılarının halen devam etmekte olan ve aslında tutuksuz olarak yargılandıkları diğer davalar, bu dava ile birleştirildi.
Birleştirmekle kalmadılar, o davada yer alan gizli tanıkları da bu dava dosyası içine dahil ederek dinlemeye başladılar. Burada yeniden dinlemeden amaç, gizli tanıkların ilgili dosyaya yönelik söylediklerini tekrarlamaları değil, onları Kobanî Davası’nın diğer sanıkları üzerine de ifade vermeye zorlamaktı. Bu şahsi ve sübjektif bir değerlendirme değil.
Sadece bir arkadaşımızla ilgili olarak birleştirilen, içinde diğer tutuklu arkadaşlarımızın hiçbirinin yer almadığı, adının geçmediği bir başka davanın gizli tanıklarına, bizleri kamera ile göstererek “Tanıyor musun?”, “Kobane olayları ile ilgili yaptıklarını biliyor musun?”, “PKK-KCK örgüt bağları ile ilgili bilgin var mı?” diye sorulması başka ne şekilde açıklanabilir ki? Sorulmakla kalınmıyor, ısrarcı olunuyor ve aleyhte konuşması için yönlendirici bir tutum sergileniyor. Gizli tanığa, bazı arkadaşlarımızla ilgili tarif verilmesi, ev adreslerine kadar tamamen hak ihlali olan bilgilerin aktarılması sonucunda, dayanaksız, asılsız ve tamamen hukuk çerçevesi dışında yer alan iddiaların çoğaltılması sağlandı.
Ama tüm bunlar da yetmedi mahkeme heyetine. Bazı tanık ve müştekiler daha önce kolluk kuvvetlerince alınan ifadelerinin koşullarını ve usulsüzlüklerini belirterek, mahkemede heyet huzurunda ifadelerini düzelttiler.
Heyet buna rağmen, mahkemede kendi huzurlarında verilen düzeltmeler ve yeni ifadeler yerine, kolluk kuvvetlerinde usulsüzlükle alınan ifadeleri esas almaya devam etti.
Yetmedi, heyet o hukuksuz şekilde alınan ilk ifadeleri de tutuk devam gerekçemiz yapmaya devam etti.
Yetmedi, hukuksuzluk ve hak ihlalleri adına bir başka tarihi durum daha yaratıldı. Mahkeme heyeti, dosyamızın ana tanıkları olduğu iddia edilen iki gizli tanığı hafta sonu bizlerden ve avukatlarımızdan gizli dinledi.
Bu uygulamayı, tanıkların güvenliği düşünülerek, bizlerden korunmaları için yaptıklarını söylediler. Soru sorma hakkımızın elimizden alındığını, bunun CMK’ya, AYM ve AİHM kararlarına aykırı olduğunu söylememiz üzerine heyet, “taraflara ilgili tanıklara sormak istedikleri soruları mahkememize bildirmeleri, yine ilgili soruya cevap verildiğinde cevaba ilişkin olasılıklı soruları da aynı dilekçede bildirmeleri halinde, tarafların sorularının tanıklara mahkememizce aynı usulle yöneltileceği” şeklinde bir ara karar ile hukuk ayıbı olarak yargı tarihimize geçecek bir karara imza attı.
Yetmedi, gizli tanıkların gizlice dinlenmesinin hemen ertesi günü, önemli olduğu iddia edilen bir başka gizli tanık ise, bizden korkulacak bir şey olmadığı ve korunması gerekmediğine dair bir gerekçe ile açık olarak dinlendi.
Yetmedi, HDP’nin kuruluşundan çok önce dosyamızda adı geçenlerden biri üzerine ifade vermiş, ancak aradan geçen yıllar içinde hayatını kaybetmiş, dolayısıyla da gerçeği açığa çıkartmak için soru soramayacağımız bazı tanıkların ifadelerini doğrudan dosyaya dahil ettiler.
Başta da belirttiğim gibi bunların hiçbiri kişisel yorumlarım değil, isteyen herkese konu ile ilgili mahkeme tutanakları ve SEGBİS çözümleri iletilebilir.
Son celsenin incileri!
Bu son celselerle ilgili özetin özetinden sonra gelelim en son celsenin önemli ara kararlarına… Son bir yıldır bana ait sadece iki adet tutukluluk nedeni var. Bunlardan en önemseneni, dosyanın ilk gününden beri ana konusu olan, beni “A Haber ünlüsü” yapan, bizleri PYD’den talimat aldığımız iddiası ile karşı karşıya bırakan bir mail.
Doğrudan HDP ve bana gelmeyen, hitap öznesi olmayan, imzasının “PYD Avrupa Basın İrtibat Bürosu” olduğu bir bülten mailinden bahsediyoruz*.
O dönemi anımsayanların bildiği üzere, IŞİD’in vahşet sınırlarını aşan Suriye’deki saldırıları devam ediyor ve işgal tüm hızıyla sürüyordu. Birleşmiş Milletler’in insanlığa karşı soykırım olarak nitelendirdiği Ezidi katliamının gerçekleştiği bir dönemde bu basın bülteni, Kobanî’de başlayacak olan katliamlara yönelik olarak bilgilendirme ve bu vahşeti durdurma çağrısı yapıyordu.
Delil iddiası ile dosyaya eklenen e-postanın içeriğine baktığımızda tüm dünyaya yazılmış bir yardım talebi olduğunu anlamamak, ancak kumpas yaklaşımı ile vicdanın sesini kısmak ve hukuku göz ardı etmekle mümkün olabilir. Avukatlarımın yaptığı küçük bir Google araştırmasıyla söz konusu e-postanın Avrupa’da çeşitli yerlerde de yayımlanan bir basın bülteni olduğu ortaya çıktı ve dava dosyasına da eklendi**. Ama bu da heyetin dikkate almadığı delillerden biri oldu.
Davanın ilk gününden beri, o zaman yaşanan olayların bugünün bakış açısıyla değerlendirilemeyeceğini, bunun hukukun öngörülebilirlik ilkesine de aykırı olduğunu anlatmaya çalıştık.
O dönem PYD’nin terör örgütleri listesinde yer almadığını anlattık. Dava dosyasına PYD eş başkanlarının AKP hükumeti ile yürüttükleri devlet ilişkilerini basına yansıyan bütün cepheleriyle ayrıntılı olarak sundum. Hatta Adalet Bakanlığı’nın, heyet tarafından talep edilen bilgi doğrultusunda PYD’nin o dönem terör örgütleri listesinde yer almadığına yönelik yazılı açıklaması da dosyaya girdi ve netleşmiş oldu.
Son celsede eski HDP Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın Dışişleri Bakanlığı’ndan 2012-2015 yılları arasında PYD eş genel başkanları ya da yetkilileri ile kaç defa resmi görüşme yapıldığı ve görüşme nedenlerinin sorulması talebi de yine anlaşılmaz bir şekilde “talep edilen hususların maddi gerçeğin aydınlatılmasına katkı sağlamayacağı” gerekçesi ile reddedildi. Tüm bunların sonucunda, o PYD mail’i HDP’nin eski merkez yöneticilerinin tutuk nedeni olmaya devam ediyor.
Mesele maddi gerçeği ortaya çıkartmak değil!
Tüm dava süreci boyunca eş genel başkanlarımız başta olmak üzere ben ve arkadaşlarım o dönemin koşullarını anlatmaya çalıştık. Tüm dünyanın gözleri önünde cereyan eden IŞİD vahşetini, sınır kapımızda yaşanan ve yaşanmaya devam edecek katliamlarına karşı dünya ölçeğinde verilen mücadeleleri delilleri ile paylaştık.
Çözüm süreci içinde olunması ve yaşananların hemen yanı başımızda, sınırlarımızda olması hasebiyle buna yönelik olarak AKP Hükumeti ile ortak yürütülen ilişkileri aktardık. Sözü geçen Kobanî olayları sırasında AKP hükümeti ile yürütülen temasları ve ortak çalışmayı da maddi bir gerçeklik olarak sürekli gündeme getirdik.
Dönemin AKP hükumeti ile yürütülen temasları isim isim aktaran eski HDP Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş bir diğer talebinde, o dönemin MİT Müsteşarı Emre Taner, MİT Başkanı Hakan Fidan, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Başbakanı Ahmet Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tanık olarak dinlenmesini istedi. Kobanî sürecinin ortak yürütülme koşullarının ve esaslarının, HDP’nin olaylar sırasındaki pozisyonunun ve yaklaşımının onların ağzından da dinlenilmesi dava dosyasının en elzem tanıklığı olacaktı. Ancak heyet bu talebe ilişkin de “ talep ettiği kişilerle ilgili olarak dile getirilen hususların yargılanma konusu olmadığı nazara alındığında sanığın belirttiği kişilerin tanık olarak dinlenmesinin mahkememiz dava konusu eylemlerin aydınlatılmasına katkı sağlayacağı düşünülmediğinden” hareketle tanık olarak dinlenmeleri için işlem yapılmasına yer olmadığına karar verdi.
3530 sayfalık iddianamedeki sözde delillere dayandırılarak davamızın ana konusu olan Kobanî olaylarını PYD’den talimat alarak gerçekleştirdiğimiz iddiası ile ben ve arkadaşlarım 23 aydır, eş genel başkanlarımız ve milletvekillerimiz altı yıla yakındır tutukluyuz. O süreçte Türkiye Cumhuriyeti devleti ve hükumet görevlileri olarak, hem PYD ile hem HDP ile ilişkilerin çerçevesini ve düzeyini bu tanıklıklarla ortaya koymak nasıl olur da bu davadaki maddi gerçeğin ortaya çıkmasına hizmet etmez?
Nasıl olur da PYD’den gelen bir mail tutuk devam gerekçemiz olurken, o dönem PYD eş genel başkanları, yetkilileri ile AKP Hükumeti temsilcilerinin, devlet yetkililerinin resmi görüşmelerinin bu davayla ilgisi olmaz?
Nasıl olur da dönemin hükumetinin HDP’den olayları yatıştırmaya dönük yardım talepleri ve ortak çalışmaları bu dosyanın konusu olmaz?
Bunları anlamak mümkün değil demeyeceğim çünkü anlamak için çok fazla düşünmeye gerek yok. İnanılmaz bir komplonun ortasındayız. Ancak ne kadar büyük bir komplo kurulmaya çalışılırsa çalışılsın elde gerçek delil, bilgi, belge, sebep olmayınca heyet için zorlanmak kaçınılmaz oluyor ve olacaktır.
Siyaseten yapılan her yargılama heyeti için bu zorlanma doğal bir sonuçtur. Tarih sahnesi gerçeklerin ışığında bu yargılamaların her zaman zorlananlar aleyhine sonuç verdiğini sergiler. Davada bugüne kadar yaşananlardan hareketle, HDP eski yöneticileri üzerinden sadece HDP’ye karşı değil, aynı zamanda laik ve demokratik sisteme, parlamenter yapıya, hukukun üstünlüğüne karşı kurulmaya çalışılan bu oyunu bozma ihtimali olan hiçbir şeye tahammülleri olmadıkları, her aşamasında üstünü örtmeye çalışmalarına rağmen davanın en temel maddi gerçeklerinden biridir.
Davutoğlu’na Çağrı!
Mahkeme heyetinin, Demirtaş’ın dönemin yetkililerinin tanık olarak dinlenmesi talebine yönelik ret kararında “Sanığın tanık olarak dinlenmesini istediği kişilerin sanık ya da müdafilerince mahkememizde hazır edilmesi durumunda tanık olarak dinlenmesine de” şeklinde bir açıklama yer alıyor. Tanık olarak dinlenmesi talebiyle adı geçen yetkililerden, Ahmet Davutoğlu dışındakiler iktidardaki pozisyonunu görece olsa da koruyorlar. Bu yüzden onlara bir çağrım olamaz. Ancak Davutoğlu’nun AKP ile yolları ayırması, eski partisinin şu an yürüttüğü politikalara, ülkeyi getirdiği duruma karşı muhalif bir pozisyonda bulunması sebebiyle, olayların ve HDP’nin o sıradaki yaklaşımının ilk elden tanığı olması karşısında mahkeme huzurunda tanıklık etmesine yönelik bir engel söz konusu değildir.
Muhalefet partileri ile birlikte içinde bulunduğu 6’lı masada helalleşme tartışmalarının da yaşandığı şu günlerde, o dönem iktidarın başındaki kişi olması hasebiyle, Sayın Ahmet Davutoğlu’nu parçası olduğu süreci sadece tüm gerçekliği ile anlatmak için mahkememize gelip tanıklık yapmaya davet ediyorum! Bu dava ile ilgili olarak 05.10.2020 tarihinde Halk TV Sözüm Var programında “Kobane Soruşturması, Türkiye’deki demokratik siyasete büyük bir darbe vurmaktadır, devleti yönetenler olarak ikiyüzlülüktür, böyle bir dosya altı sene bekletilip, seçilmiş belediye başkanlarına, milletvekillerine dönük bir operasyona dönüşürse o zaman da demokratik hukuk devleti adına bu operasyonları yapanların karşısında dimdik dururum. Bu ülke demokratik hukuk devletidir. Sizin istediğiniz zaman, istediğiniz dosyayı bir yerden çıkarıp insanların başında Demokles'in kılıcı gibi kullanmanıza izin vermeyiz derim”***şeklindeki açıklamalarını da referans alacak olursak, bu tanıklık, sadece Kobanî davasının gerçeklerinin gün yüzüne çıkması açısından önemli olmakla kalmayacaktır. Aynı zamanda Sayın Davutoğlu’nun demokratik hukuk devleti konusundaki yaklaşımının samimiyeti açısından çok kıymetli bir gösterge olacaktır.
Ülkemizde kalıcı barışı ve güçlü demokrasiyi tesis etmenin yolu, hakikat üzerine bir adalet ve bağımsız bir yargı için susmamaktan geçiyor.
Hepinize sevgiyle sarılıyorum.
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi G4 Koğuşu
(BY/EMK)
* Delil iddiası ile dosyaya eklenen e-posta içeriği
**Söz konusu e-postanın Avrupa’da çeşitli yerlerde de yayımlanan bir örneği
*** Halk TV, Sözüm Var Programı, 05.10.2020