1970'li yıllarda üniversite gençliğini örgütleyen, dönemin gençlik liderlerinden Makis Ballaouras, öğrenci başkaldırılarını anlatıyor:
Makis'i nasıl anlatmalı? Adı Yerasimos Ballaouras ama arkadaşları onu "Makis" diye çağırıyor... Onu Atina'da da görebilirsiniz Porto Alegre'de de ... Cenova'da militan bir ruh olur, gösterilere katılır, EPOHİ'de analizlerini, röportajlarını sürdürür. Öğrenci hareketinin 70'li yıllarda örgütlenmesinde öncülerdendi. Gizli poliste, askeri poliste işkenceler görüp öğrenci hareketine "ders olsun diye" basında fotoğrafları yayımlanır... Amaç Makis'i "uslandırmak", artık önüne geçilemez durumdaki gençlik hareketine "gözdağı" vermektir... Ama ne Makis uslanır, ne öğrenci hareketi durulur... O günlerden yüreğinde kalan duygu: dayanışma... "Her birimiz birer Che Guevara'ydık" diye anımsıyor...
Makis, Peloponez Yarımadası'nda Lechena köyünde doğmuş ama Zaki ve Patra'da büyümüş... Bu yörede tahıl yetiştiriliyormuş, Zakintos'un komşusu olan Lechena için Anita "Orası Dillirga gibi bir yer" diyor...
1968'de cuntanın ilk yıllarında Atina'ya gelmiş .
"O günlerde öğrenci hareketi henüz yoktu, Rigas Fereos gibi grupların dışında" diyor...ve şöyle anlatıyor:
"Rigas Fereos da cuntanın kötülüklerini halka anlatmakla meşguldü. O dönemde üniversitelerde sorunlarımızı tartışmaya çalışıyorduk... Atina'ya geldiğimde henüz politikayla fazla ilişkim yoktu, zaten o dönem öğrencilerin genelde politikayla pek ilişkisi yoktu. Ancak üniversite gençliği olarak pek çok sorunumuz vardı. Örneğin üniversite öğrencileri olarak kendi temsilcilerimizi seçmek istiyorduk çünkü kitaplarla, yiyecekle, yurtlarla ilgili yığınla sorun vardı, bunların çözümünü istiyorduk. İstemlerimizi dile getirmek istiyorduk...
Yunanistan'da eğitim ücretsizdir üniversitelerde 1964'ten bu yana, George Papandreu hükümetinden bu yana... Ancak biz o günlerde kitapların kaliteli olmadığını, zamanında bulunamadığını görüyorduk. Kitapsız eğitim mi olurdu? Ben şimdiki Ekonomi Üniversitesi'ndeydim, ekonomi teorilerini örneğin Marksizmin ekonomi teorilerini tartışmadan nasıl öğrenecektik? O nedenle üniversite gençliği olarak kendi aramızda bunları tartışmaya başladık, üzerimizde baskılar vardı, biz özgürlük duygusu istiyorduk...
Diktatörlük demokrasiden ve özgürlüklerden yoksun olmak demekti. Polis üniversitenin bizzat içindeydi... Gençler zaten doğal olarak iktidara karşı olurlar ama eğer demokrasi ve özgürlük yoksa, cunta varsa, bu daha da yoğun biçimde ortaya çıkar. 1970'lerde yavaş yavaş yeni bir hareket ortaya çıkmaya başladı. Bu dönem dünyada 68 öğrenci hareketinin başlangıcı ama biz hemen etkilenmemiştik bundan, çünkü basın ve radyolar cuntanın denetimindeydi. Yavaş yavaş Avrupa'da, Amerika'da neler olduğunu öğrenmeye başladık, Vietnam savaşı nedeniyle yaşananları duymaya başladık. Örneğin "Strawberries and Love" filmini gördük - 68'lerin devrimci ruhunu taşıyan bir filmdi... Çok uzun sure cunta tarafından yasaklanmış bir filmdi - ancak cuntanın duymamızı, görmemizi, işitmemizi, izlememizi ve tartışmamızı engellemesi kolay değildi.
Yavaş yavaş kitlesel bir hareket örgütlemeye başladık. Farklı üniversitelerdeki öğrenciler arasında, Atina dışındaki farklı kentlerdeki üniversitelerdeki öğrencilerle de işbirliği geliştirmeye başladık. Hareket örgütleniyordu. Legal örgütlenmeler olduğumuz için cuntanın bize, örneğin Pavlos'un içinde bulunduğu Rigas Fereos'a davrandığı gibi davranması kolay değildi. Bizi de illegalize etmeye çalıştılar ama bu kolay değildi.
Cunta korkmaya başlıyor
Yasaların çerçevesi içinde kalmaya özen gösteriyorduk. Örneğin cuntanın üniversite öğrencilerine "Hayır, kesinlikle öğrenci temsilcisi seçmeyeceksiniz" demesi çok zordu, "Neden seçmeyelim? Gerekçesi ne?" diyecektik. Öğrenci sorunlarını tartışıyorduk, arkadaşlarımızın güvenini kazandıkça da cunta korkmaya başlamıştı... Çünkü bu çok kitlesel bir hareketti... Örneğin benim devam ettiğim Ekonomi Üniversitesi'nde ilk kitlesel eylem 1973 Ocağı'nda 2 bin öğrencinin katılımıyla yapılmıştı, bu ilk eylemdi. Bundan sonra Politeknik'te ilk başkaldırı yaşanmıştı. Bundan sonra Hukuk Fakültesi'nde ilk iki isyan yaşanmıştı. Çok güçlü bir askeri rejim vardı ancak böylesi kitlesel bir hareketi bastırmak kolay değildi...
O günlerde mutluluk duyuyordum, devrimci bir ruh vardı, yoldaşlık ruhu vardı, her birimiz birer Che Guevara'ydık... Cuntanın sabrı giderek taşmaya başladı, bazılarımızı tutuklayıp gizli poliste işkenceye tabi tuttular. Hareketten uzaklaşmamızı istiyorlardı... İşkencenin amacı bizleri korkutmak, durdurmaktı. Ama bize "Gelin bakalım, siz komünistsiniz, casussunuz, şusunuz, busunuz" demeleri zordu yalnızca bizi korkutmak istiyorlardı ve çevremizdekileri korkutmak istiyorlardı, "Bu işlere karışırsanız başınıza bunlar gelecek" demek istiyorlardı.
Gizli poliste bazen bir gün, bazen iki gün, bazen beş gün kalıyordum... İşkence yapıp bırakıyorlardı, bir süre sonra yine alıp yine işkenceye götürüyorlardı. Böylece belki "akıllanacağımızı" umuyorlardı! Ancak hareket hızla büyüyordu. Aramızda çok büyük bir dayanışma vardı öğrenci hareketi olarak. Örneğin bir tanemiz işkencedeyken gizli poliste, öğrenciler gizli polise telefon ediyor, "Arkadaşımız Manolis'i ya da Apostolides'i içeri aldınız ama onun bazı sorunları var, ben şimdi polise geliyorum, işkenceyi bana yapın, onu serbest bırakın" diyorlardı. Kardeşlik duygusuydu bu, yoldaşlık duygusuydu, gerçekti...
Politeknik'te ve Hukuk Fakültesi'ndeki ilk başkaldırılardan sonra Kasım 1973'te Politeknik'te büyük bir başkaldırı oldu. Oradaydım... Dayanışma duygusunu hatırlıyorum o günlerden... Üç beş gün değil bütün bu döneme damgasını vuran duyguydu bu. Örneğin o günkü öğrenci hareketinden arkadaşlarımız var, bazılarımızın tutumu değişti, örneğin aramızdan biri bakandır şu anda, bir diğeri sendikacıdır, bir diğeri mühendislik yapıyor, bazen buluşuruz şimdi ve hala o özel duygu var, dayanışma duygusu...
Elbette o günlerdekinin aynısı değil ama birbirimizi seviyoruz. Örneğin PASOK'un Genel Sekreteri Laliotis bizim harekettendi... Buluştuğumuzda farklı bir duygudur, politika tartışmayız, birbirimizi yere vurmayız, aramızda özel bir duygu var o günler nedeniyle...
İşkencenin amacı hareketi yıldırmaktı
Politekniğe tanklar girdi, ardından bu olaylar bittiğinde Papadopulos'u İoannides devirdi İoannides Makarios'a darbeyi düzenleyen adamdı. İoannides'in gelişiyle Yunanistan'da yeni bir diktatörlük dönemi başlamıştı - daha zor günlerdi çünkü Papadopulos, tıpkı Kenan Evren'in Türkiye'de yaptığı gibi politikaya bir geçiş yapmak istiyordu, partilerin olmasını istiyordu ancak bu partiler devlet denetiminde olmalıydı. Ancak İoannides daha dogmatikti, Politeknik olayları ardından bizleri teker teker avlamaya başladı.
Ocak ayında okulumda tutuklandım, askeri poliste üç ay süreyle kaldım, tümüyle soyutlanmış biçimde herkesten. Askeri polis, işkenceleriyle ünlenmişti. Üç ay sonra beni salıverdiler çünkü gizli bir örgütten değildim, beni daha fazla tutmak için bir gerekçe bulamıyorlardı, bana iki nedenle işkence yaptılar: "uysallaşmamı" istiyorlardı, ikincisi de ötekilere de "Onun gibi yaparsanız, sonucu böyle olur" demek ve hareketi sindirmek istiyorlardı. Üç ay sonra serbest bırakıldım... Ardından Kıbrıs'taki olaylar meydana geldi ve cunta düştü...
O günlerde Kıbrıs'la ilgili neler düşünüyorduk? Kıbrıs'ta İoannides darbe yaparak Makarios'u devirmeye çalıştığında, çok kötü siyasi ve psikolojik baskı altındaydık... Bu darbe başarılı olursa daha uzun yıllar cuntanın Yunanistan'da iktidarda kalmasından korkuyorduk. Ancak Türk ordusu işgale girişince, bir yandan kendimizi kötü hissettik çünkü Türk olsun Rum olsun insanlar ölecekti, ancak bunun ardından bu olayın belki de Yunanistan'daki durumu değiştireceğini, cuntanın iktidarını yitireceğini düşünmeye başlamıştık. Öyle de oldu zaten...
Yunanistan neydi? Kıbrıs neresiydi?
Cuntanın Kıbrıs'taki darbesi ve Türkiye'nin Kıbrıs'ı işgali, son derece dramatik bir değişiklikti. Bu Yunanistan'daki insanlar için yalnızca siyasi bir değişiklik değildi, aynı zamanda ideolojik bir değişiklikti o günlerde Yunanlılar Kıbrıs'ı kendi toprakları olarak görüyordu, bir "düşman" geliyor ve orayı işgal ediyordu... Yunanlılar Kıbrıs'ı "korumalıydı"... Çelişkiyi görüyor musun? O zaman "Yunanistan" ne demekti? "Yunanistan", İoannides mi demekti? Yoksa demokratik bir Yunanistan mı olmalıydı? O zaman "Kıbrıs" neydi? Makarios muydu, Sampson muydu? İnsanlar bunları hissetti burada - o günlerde cuntanın bu büyük sorunu çözemeyeceğini gördük.
O günlerde yaşadığımız çelişkili duygulardı... O nedenle rejim çöktü. Bir yandan 1974'te cunta "düşman"lara hazır değildi, yalnızca "iç düşmanlara" hazırlıklıydı, yani bütün hazırlığı bize karşıydı! Örneğin tanklar, toplar, tüfekler hep Atina'daydı! Sanırım İoannides Amerikalıların etkisindeydi, onlar İoannides'e "Kıbrıs'a gidebilirsiniz, Türkiye'ye de bir üs falan verirsiniz, direnişle karşılaşmayacaksınız" demişti herhalde... Sanırım Amerika'nın planıydı tüm bunlar - Kissinger'in kandırmacasıydı..." (NK)
* Yeni Düzen Gazetesi'nde yayınlanan "Atina Notları" dizisinden alınan yazının ara başlık ve vurguları Bianet'e aittir.