"Bir Zamanlar Sahalarda" adlı çizgi roman Murat Mıhçıoğlu, Bülent Sağman, Cem Özüduru, Ozan Erman ve Giampiero Casertano'nun bir yıllık yoğun emeklerin bir ürünü.
Geçtiğimiz hafta çıkan kitap, çizgi roman denilince akıllarına Örümcek Adamların, Süpermenlerin geldiği ve insanların halı sahalarda maç yaptığı günümüzde bizi çamurlu sahalara davet ediyor, şike yapan defans oyuncusu babasının izinden gitmeyi reddederek kendi yolunu bulmaya çalışan bir kaleci çocuğun otantik hikayesini anlatıyor.
"Bir Zamanlar Sahalarda" ekibinden Bülent Sağman ve Murat Mıhçıoğlu ile küresel popüler kültüre mal olmuş yabancı çizgi romanlar karşısında görünür olmak için mücadele eden bağımsız ve yerel özgün içerikler üzerine söyleştik.
“Bir Zamanlar Sahalarda”nın fikri nasıl ortaya çıktı?
Bülent Sağman (Sağda "Büyücü" Tekir ile): Çizgi roman “Büyücü Tekir” adlı romanımdan hareketle yazılıp çizildi aslında. Futbolu merkeze alan bir eser oldu. Zaten kitabımı yazarken bunun bir şekilde çizgi roman olabileceğini de hayal etmiştim. Kitabı 2005’te yazdığım andan itibaren çizgi roman fikrini düşünmüştüm. Bir gün Murat ile tesadüf eseri tanışıp bu projeye daldık.
Peki kısaca eserin konusundan bahseder misiniz?
Murat Mıhçıoğlu (Aşağıda "Gaddar" ile) : “Büyücü” Tekir, Güvercinler adlı futbol takımında “Gaddar” olarak tanınan ünlü defans oyuncusunun oğlu olarak karşımıza çıkıyor. İstanbul’un bir kenar mahallesinde büyüyen Tekir’in şiddet, küfür ve şike ortamında hayat mücadelesini izliyoruz. Kitap, endüstriyel futbol dünyası içinde kirlenen baba ile sokak futbolunun çamurları içinde temiz kalan oğul arasındaki çatışmayı, bir dönemin futbol medyasını ve tribün kültürünü anlatıyor.
Bülent: Kitabı yazarken sürekli çocukluk anılarıma döndüm. Eski çift ayakkabıyı giyip dehşet top oynayan Billy the Boots’un hikayesini bir tanıdığımızın evine gidip bakardık. Her şey kurmaca elbette, fakat feci derecede gerçekçi bir kurmaca; özellikle de günümüzde zirve yapmış saha içi/dışı çirkefliklere ve onlara inat yaşayan masumane "topçuluk" düsturuna tutacağımız bir ayna...
Kitap bir anlamda baba - oğul çatışmasını ele alıyor galiba…
Bülent: Evet, baba ile oğlun evrensel çelişkisi mevcut. “Büyücü” Tekir küçük yaştan itibaren doğru ile yanlışın ne olduğunu ayırt edemeyen bir çocuk. Babası evine şikeden para sokuyor, annesi buna çok seviniyor. Statta annesine küfür ediyorlar. En yakın arkadaşının annesi fahişelik yapıyor. Çok kuvvetli ve “Gaddar” bir baba figürü var. Hem ortalıkta yok, hem de kumar oynuyor. Ama sonra stada girince herkes adını bağırıyor. Çocuk devamlı bir fırtına içinde ve tek başına ne yapacağını bilmiyor. Ahlak kavramı da sürekli sorgulanıyor. Kendi başına büyümek zorunda olmak zorunda olan bir çocuk. O yüzden kendini kalecilikle özdeşleştiriyor. Problemli hayatının içinden öyle çıkıyor.
* Murat Mıhçıoğlu, "Gaddar"a karşı
Murat: Hayat biraz da futbol oyunu gibi sanki. Orada da olaylar tam da bizim gördüğümüz gibi gelişmiyor. Araya şike giriyor, biz bir maç izliyoruz ama aslında neler dönüyor. Babanın defansta yaptığı hataları sanki çocuk düzeltiyor.
“Halı saha dediğiniz beton üstüne halı sonunda”
Kitapta 70’li yıllarda geçiyor. Bunun özel bir nedeni var mı?
Murat: Bu kitabın retro tarafı aslında. Artık görmeye alışkın olmadığımız bir organik mahalle kültürünü barındırıyor içinde.
Bülent: Şimdiki çocuklar artık mahallede top oynayamıyor. Varsa yoksa bilgisayarlar ve Play Station. O eski kültür yok. Eskiden anneler çocuklarını bağırarak çağırırdı. ‘Hadi gel yemek yemeye!’ diye. Yemekten sonra tekrar dönerdik topun başına.
Murat: Ayrıca bir de şu var: Kitapta çocuklar toprak sahada top oynuyor. Bu artık olmayan bir durum. Bir de halı saha olayı çıktı 80’lerin sonunda. Halı saha dediğiniz beton zemin üstüne halı sonunda. Yani bastığınız zemin ne toprak ne de çim.
Bu biraz da spor dünyasındaki yansımaya işaret ediyor. Arsanın bile artık kalmayıp maç yapmak için mekan ve zaman satın almanın gerektiği bir dünya şartlarına işaret ediyor. Halı saha karşısında çim saha. Futbol çimde oynanır. Türkiye’de bu pek mümkün değil artık.
Bülent: Endüstriyel futbol içine girince ruh da ölmeye başladı. O zamanlarda anlatmaya çalıştığımız o yoldaşlık gibi taraftarlık, karşı takıma saygı duyma, o zaman daha farklıydı. Şimdi hırslandıkça daha da garipleşmeye başladı. Oyun vahşileşmeye başladı. Biraz da bu yüzden yazdım bu kitabı. Senaryo işinde de bunun eskiden güzel bir şey olduğunu anlatmaya çalıştım.
Çizgi romanda "yabancı kontenjanı"
Türkiye’deki futbol ve çizgi roman kültürü arasında benzerlikler var mı?
Murat: Hani Türkiye’de futbolcular arasında geniş yabancı kontenjanı var ya. Aynı şey şey sanki çizgi roman dünyasında da yaşanıyor. İşlerimiz görünemiyor. Hani nasıl altyapıdan futbolcu çıkmıyorsa, bu da öyle bir durum. Yayıncılık konusunda sermayesi olan herkes işin kolayına kaçarak 100 - 200 dolar verip yabancı çizgi romanları çevirtiyor. Oysa özgün eser yaratımına daha çok yatırım yapılması gerekiyor.
Türkiye’de mizah dergisi kültürümüz epey gelişmiş. Bu Oğuz Aral sayesinde oturdu. Ama Türkiye’deki çizgi roman kültürünün en yetkin isimlerinden Sezgin Burak ve Suat Yalaz’ın döneminde maalesef benzeri kurumsallaşma gerçekleşemedi. O yüzden Türkiye’de çizgi roman kültüründe bir kurumsallaşma yok ve herkes sıfırdan başlamak zorunda kalıyor. Biz de öyle başladık. Maalesef arkamızda dayanabileceğimiz büyük bir gelenek ya da kurum yok.
Futbolumuzda da öyle bir şey var sanki. Milli Takım hep yeni hocayla başlıyor, her şey sil-baştan değişiyor. Değişim iyi bir şeymiş anlatılıyor ama bu her zaman da iyi bir şey değil aslında. Dayanılacak bir mazi ya da gelenek olması güzel olurdu. Keşke bir gelenek olsaydı, şimdi bir yenilik olarak yapıyoruz.
* "Büyücü" Tekir'in babası "Gaddar" yumruk atarken
Bülent: Kitapçıya gitseniz şu an, çizgi romanların yüzde 95’i yabancı ve endüstriyel kökenli üretimler. Onların arasında insanların yerli ve bağımsız içerikleri görmesi bile çok zor oluyor. Biz bu çizgi romanı 1 yıla yakın bir sürede hazırladık. Sonra insanlara gösterdik. İnsanlar bize “Bunu her ay yapmalısınız!” dediler.
Murat: Yurtdışından hazır malzeme geldiği için insanlar bunun arka planını görmekte zorlanıyor. Spiderman, Superman ya da Batman seriler halinde çıkıyor. İnsanlar bu işin mutfağını görmüyor.
Nasıl futbol endüstrisi varsa, çizgi romanda da durum öyle aslında. Yurtdışındaki rakiplerimiz ise endüstriyel bir süreç içindeler. Biz ise sanki hala Büyücü Tekir’in oynadığı çamurlu sahada maç yapıyoruz.
Çamurlu saha örneğinden devam edersek, eski mahalle maçlarının ruhu nasıldı?
Bülent: Eskiden mahallede bir maç olduğu zaman, aynı çizgi romandaki gibi, bütün mahalle toplanırdı. Artık böyle bir şey yok. Ben Nişantaşı’nda büyüdüm. Bizim orada Teneke Mahallesi vardı. Orası işçi sınıfı mahallesiydi. İki mahalle arasında futbol üzerinde değişik bir bağ kurulmuştu. Şimdi ise televizyonu açınca bütün maçları seyredebiliyoruz. Eskiden biz çok merakla beklerdik. Artık vaktimiz oluyor hepsine yetişmeye. Her şey televizyonda ve kopuk geçiyor.
Murat: Fakat futbolda endüstriyel olursa daha iyi olacak diye bir kural yok. Belki de hayatındaki en güzel golü mahalle maçında görebilirsin.
“Kendi alanlarımıza sahip çıkmalıyız”
Peki nasıl ayakta kalınacak?
Bülent: Direneceğiz! Çizgi roman açısından bakarsak, bağımsız olarak üretime devam edeceğiz. Ve belki de sonra bunu farklı alanlara taşıyacağız. Yurtdışında böyle üretimlerin filme çevrilmesi gibi alternatifler oluyor. Biz de bakacağız. Bir yandan da, Büyücü Tekir’i yurtdışına açmaya çalışıyoruz. Büyücü Tekir’i Fransızca, İngilizce ve İtalyanca’ya çevirtiyoruz.
Murat: En azından belki de şu algıyı kırmalıyız: Belli yaş gurubundaki insanların kafasına çizgi roman denince yalnızca Batman, Superman geliyor. Belki de ilk olarak bunu kırmalıyız. Nasıl futbol deyince futbol oyunu düşünülüyorsa. Film olarak müaddilini düşünürsek, Sundance Film Festivali. Bağımsız sinema gibi. Bu tarz şeylerin olması lazım. İnsanların görmediği büyük sermayelerin uç unsuru olarak… Büyük futbol takımları da, büyük çizgi romanlar da, bazı birikimlerin görünen uç unsurları. Biz her şeyi onlara teslim etmemeliyiz. Kendi alanlarımıza sahip çıkmalıyız. Türkiye’de çizgi romandan bahsedince yerel ve bağımsız üretimlerden de bahsetmeliyiz.
Nasıl futbol denince sokak maçından keyif alınabilecekse, çizgi roman denince de şimdiye adını hiçbir yerde duymadıkları bir kitaptan keyif alınabilmeli. Belki de yeni format atmamız lazım zihnimize.
* Bir Zamanlar Sahalarda hakkında daha ayrıntılı bilgi ve kitabın çevresinde gelişecek aktivitelerin duyurusu, sosyal medyadan #BirZamanlarSahalarda hashtag’iyle takip edilebilir. (BM)