Telefondaki ses “Memelerimi sarmış o illet. Yani...” diyordu.
Yüreğim bir anda "Nazan"a kesti.
O, benim bin yıllık arkadaşımdı. Akranımdı. Kızı Pırıl ayaklarının üstünde durduğundan beri hayat yükü –yenilerde- hafiflemişti.
Ocak ayında emekli olacak, baharda da Kaş’ın Bezirgan köyünde aldığı eve yerleşecekti. Ördek, kaz besleyecek, çiçeklerle börtü böcekle uğraşacak, kızlarımıza kırkyama yorgan yapacak, saz çalmayı öğrenecekti.
Tüm 50(-/+1) yaştaki arkadaşlarımızla birlikte 2009 Eylül ayında yeni yaşımızı kutlayacaktık, köydeki evinin bahçesinde.
O güzelim sesiyle şarkılar söyleyecek, o güzelim tarzıyla da fıkralar anlatacaktı bize.
Hayat bu talepleri kaale almadı.
Arz etti: “İnciteceğim seni”
Kendini nelerin beklediğini bilen Nazan, hayatın kendisini incitmesine izin verdi.
Kızmadı. İsyan etmedi. Öfkelenip ‘niye ben?’ ya da ‘şimdi zamanı mıydı?’ demedi. İçinden dediyse de biz duymadık. Kimseyle hastalığına ilişkin konuşmadı. Kimseyi hastalığına ilişkin konuşturtmadı. Beden, ruh ve toplumsallığının iyilik halinin -daha da- bozulmasına destek verdi.
"Sorun, tedavi ve nihai sonuç belli. Tedavi olmaya gerek yok” dedi başlangıçta. Kızının zoruyla ameliyat oldu, radyoterapi ve kemoterapi aldı; gönülsüzce. "Tamamlayıcı tıp" yöntemlerinden hiç birinin uygulanmasına izin vermedi. Zerdeçallı yeşil çay bile içirtemedik.
Hastalığın getirisi sorunları çözmek için harcanan –çok yönlü- çabalara destek vermedi. Yapması gereken hiçbir şeyi yapmadı, yapmaması gereken her şeyi yaptı. İlaç yerine sigara, çorba yerine sigara içerek çöküşünü hızlanırdı.
Bizlerin korku, kaygı ve tedirginliğini umursamadı. Hazırladığımız küçük oyunların sahnelenmesine de izin vermedi.
Çaresizdi(k). Tükeniyordu(k). Alıngandı(k), kırılgandı(k), hassastı(k).
Sabrı(mız), umudu(muz) tükenmemeliydi. Sessizliği parçalayıp, konuşmalıydı(k). Kızı dahil tüm sevenlerinin kendisi için bir şey yapmasına izin vermedi. Günlerine hayat katmamızı istemiyordu.
Direndi hep; gerekli gereksiz her şeye... Ta ki o inanılmaz ağrılar başlayana dek...
O aşama çok zorladı Nazan’ı, tüm Nazanlar’ı zorladığı gibi... O aşama çok zorladı Nazan’ın kızı dahil, tüm sevdiklerini.
Tüm hastalık sürecinde içinden şarkı söyleyip söylemediğini bilemedik hiç.
Söylüyorsa da hangi şarkıyı söylediğini bilemedik hiç.
O da sormadı hiç ‘hangi şarkıyı söyleyeyim şimdi?’ diye.
Biz de “İncitme Beni"yi söyle! diyemedik ona hiç.
Eğer o başlasaydı o güzelim şarkıya...
"Hangi mevsim karşılar beni,
Hangi güneş üşütmez bedenimi
Aşk geri verir mi gençliğimi
Sevebilir misin acıtmadan beni.
Yağmuru dinlermiş gibi dinle
Geçmişim birkaç resim ve cam kırıkları...
Gel otur usulca incitme sen beni
Yıllarca çok incittim kendimi.”
Nakarat kısmına biz de katılacaktık tüm gücümüzle.
“Korkma de, kandır de gerekirse,
Sevdim ben de, ama sakın incitme.” (ŞD/EÜ)
* Şadiye Dönümcü, sosyal hizmet uzmanı.
** Müzik: Colombier. Söz: Yıldırım Türker. Yorum: Hümeyra.