"Kadın"ı tanımak istiyor, bir bilene soruyor. O da bir gazeteci, bakın ne diyor:
"Suratında müstehzi gülümseme ve İngilizlerin o meşhur ifadesi..."
Sonra da, "İngilizlerin o meşhur ifadesini, "bu kadın" özelinde yorumluyor. Kadının yüzündeki ifade Türklere; "Siz var ya, siz! Hepiniz pisliksiniz. Bazen kendi kendime soruyorum, sizin aranızda ne arıyorum, diye. Şu zorunlu işim olmasaydı..." diyormuş.
Bunlar ırkçı, bunlar kadın düşmanı ; böyle olmasa, toptan bir halk, bir kültür için insan bir başkasının "pisliksiniz" diye düşündüğünü nasıl hayal edebilir? Ayrıca, yüzdeki ifade İngilizlerin "meşhur ifadesi" de olduğuna göre, bu kişi çoğunlukla bu ifadenin yaşadığı bir ülkede hala neden ve nasıl yaşıyor?
İşin arkasında "kadın" aramak...
Bir başka gazetede, aynı "kadın"la ilgili, başka biri , meseleye yeni bir "boyut" getiriyor:
".. Başından bir evlilik geçmiş (bir şimdi yetişkin olan kız çocuğu mükâfatlı) fakat evlendiği beyefendi daha sonra bir Türk hanımla evlenmiş!
Vallahi ne yalan söyleyeyim içimden 'Bingo' dedim...
'Gönül yarası Türk düşmanlığı olarak ortaya çıkıyor.' ('Gönül yarası'ndan kadın düşmanlığı da ortaya çıkar mı?)
Hani Fransızların bir lafı vardır 'işin arkasındaki kadını arayın' diye... (İngilizlerden sonra Fransızlar da olaya girdi.)
'Burada işin arkasında bir adam ve bir Türk kadın var' diye aklımdan geçti. "
Birine "kadın" demenin ardındaki...
Bunlar, birilerine "kadın" dediler mi, bilin ki, sadece hakaret etmek, aşağılamak içindir. Kimi durumlarda, "Kadın" demek de yetmez, "kadıncağız" diyerek biraz daha "sakinleşirler". Bazen de, hayatlarında görmedikleri bu "kadın" onlar için sadece ilk adıyla vardır...
Olmadı; işe bir de "gönül yarası" karıştırırlar. "Hanım" dediler mi, bir "saygıda kusur etmeme hali" iletirler.
Erkeklere "adam", "adamcağız" denmez; erkeğin bir adı bir de soyadı vardır, sadece adı olan erkek futbolcudur, sporcudur. Kadının sporcu olarak da durumu hayli zordur. Zaten, "adam gibi adam" olmak o kadar önemlidir ki, bir kadını önemli bulduklarında da böyle anlatırlar.
Kadınları "dar kalıplara" sıkıştıran bilinç
Vivet Kanetti bir kitap yazdı: Koş Süreyya Koş!
Süreyya Ayhan'ın en azından adını duymuş olmalısınız. Milli koşucu Süreyya (biz de burada usule uygun ön ad kullanıyoruz sadece) uluslararası yarışmalarda final koşan, altın madalyalar kazanan milli koşucu. Kitap, Süreyya ile ilgili olmamakla birlikte, kadının bu sporcu halinden, Süreyya'dan yola çıkıyor.
Kanetti, "Kolektif bilinç kadınları dar kalıplara sıkıştırmada inat ederken, Süreyya'nın koşusu, sadece kendi bireysel zaferini değil, Türkiye'deki kadınların artık, baskı ve koşullar ne olursa olsun, durdurulamaz 'koşusunu' da simgeliyor gözümde" diyor.
"Koş Süreyya Koş"da, yazar, "Türkiye'de kadınlara dikilmiş tek beden ruh kılıfının ne denli dar ve yetersiz kaldığını", kendi mesleği gazetecilikten yola çıkarak anlatıyor.
Eğer "kadın" iseniz...
Bu "tek beden"in dışına çıkanların, son bir yılda, Sema Pişkinsüt'ten başlayarak nasıl saldırılarla karşılaştıklarını "liste"ye her gün yenileri eklendikçe, ne derler, unutmak mümkün olamıyor. Saldırıya uğramanın ölçütü, elbette kadın olmak değil, ama eğer kadınsanız, saldırı kolaylaşıyor.
Nedense, saldıranların tümü erkek, saldırıya uğrayanların da çoğu kadın oluyor.
Bu kolaylığın, başlıca nedeni medyadaki kadınların "azlığı" olabilir mi? Kanetti, okuru gazetelerde, radyolarda ve televizyon kanallarında bir yolculuğa çıkarıyor; bildik durumu farkına varmamızı sağlıyor adeta.
7 Erkek prestijli ev sahibi ve...
"Televizyon yönetimi 7 prestijli ev sahibi tayin etmişti... Bunlar haber ağırlıklı bir kanalda prime time'a çıkıyorlar, birilerini ağırlıyorlardı. Kimlerdi, bu prestijli görev için seçilenler? Kimlerden oluşuyordu CNN -Türk "elit"i? Taha Akyol, Mehmet Ali Birand,Yavuz Baydar, Hakkı Devrim, Şahin Alpay, Cüneyt Özdemir...
Rana Pirinççioğlu seçilmişti, CNN Türk'teki "7 prestijli"nin "kadın prestijlisi" olarak... görevi, oyuncuları, şarkıcıları ağırlamak oldu. Haftada bir haber kanalı CNN Türk'ün "teneffüs" akşamında...."
Dahası, Pirinççioğlu bir anda ekrandan yok oldu da kimse ne sordu, ne de birileri bir açıklama getirdi.
Örnekler çok elbette... Mevzu memleket meseleleri, ekonomi ve siyaset ise yani, üç adam oturuyorlar, bir saat konuşuyorlar da konuşuyorlar... Kadınlara ise, haftanın en şıklarını duyurmak kalıyor, oralarda bile arkadan tok bir erkek sesi, "kaç kere söyledik o ayakkabı uymuyor, " o küpeyle ne yapmaya çalışıyorsun" tarzında "olmadı, olmuyor" diyerek "haşlıyor" kadınları.
Kadınlara "kimlik" dayatmaları
Gendaş Yayınları'ndan çıkan 192 sayfalık Koş Süreyya Koş, 26 bölümden oluşuyor:
"Uzun ve Dar", "Hafif Kadın" Değil Ama Mama Gibi Konuşuyor, İnsan Satıcıları Dili, Bir Gizli Dilin Tenekelemesi, Balkanların En Büyük Aşk Uzmanları, "Erkeğin Geyşası", Develer Ve Timsahlar, Hülyasız Hülya ve "Ebedi Çapkın"ı, Karma Hayat, Kızlar Birbirinin Kurdu Mudur, Cinsiyetçi Basın,Güzel Babalara Kim İhanet Etti, Önce Aşk,Sonra Aşk, Aşk Alimi Seks Cahili, Delidir Ne Yapsa Yeridir,Eve Ekmek Götüren Erkek, Erkek Erkeğe Saadet,"Coşkun Denizde Dümensiz Tekne", Kadının Fendi Erkeği Yenmedi,"Türbanlı Kadınlar Ve Bizler"Şövalyelik Hakkı, Maşallah Kadınlar, Firdevs Ve Kolyenin En İri İncisi, Tanrıçalıktan Bireyliğe,Hayat Pastasından Isırmak. "
"Bizde de kadınlara karşı büyük kimlik dayatmaları görüyoruz, her yerde; giderek daha yoğun, daha mitik...
"Kadın insancıl, kadın barışçı, kadın akıllı, kadın verici, kadın fedakar, kadın anaç, kadın bilge, kadın duyarlı,erkek yıkıcı/kadın hayat ve yuva kurucu, kadın kanaatkar,kadın daha olgun, kadın çekip çevirici, koltuğu, perdeyi, erkeğin kravatını seçici, kadın sevmeden sevişmeyen, kadın sadece erkekler için dans eden,..." ya da "kadın kadına kurt, kadın kadına düşman..."
Kadının üzerinden "ırkçılık" yapmak
Okurun, kitapla ilk kez ya da yeniden fark edeceği üzere, bir iki istisna dışında medyayı erkekler yönetiyor, "fikir" üretenler de, kadının önemli ya da önemsiz olduğuna karar verenler de erkekler...
Bu tespitle, baştaki iki alıntıya dönersek, soru şu: Aynı satırları bir kadın yazabilir mi? Ya da, bu gazetelerin genel yayın yönetmenleri kadın olsa , -ki bir tanesinin genel yayın yönetmeni birkaç kitap dolduracak kadar çok sayıda köşesini "kadın, aşk vs" gibi konulara ayırmasıyla tanınıyor- erkekler bu kadar kolay kadın düşmanlığı, bir kadın üzerinden ırkçılık yapabilirler mi?
Kanetti'nin "kadına kimlik dayatanlar" grubuna girmemek için, bu soruyu yanıtlamaktansa, "Hayat pastasından ısırmak hakkını kullanma" davetine katılmak en iyisi. Siz de buyurun!
"Koş Süreyya koş! Bütün şampiyonluklar bizi bekliyor!"
-------------------------
* Vivet Kanetti kimdir?
"Koş Süreyya Koş" kitabının önsözünde yazar şöyle tanıtılıyor:
İstanbul 'da, Çin Zodyağına göre Ağaç Atı olarak doğdu. İstanbul'da ve daha pek çok yerde yaşadı. Satıcılık, telefonculuk, çevirmenlik, tiyatroculuk, sinema figüranlığı, öğretmenlik, akıl hastanesinde ergoterapistlik, muhabirlik, televizyonculuk ve köşe yazarlığı yaptı.
E.Emine adıyla yazdığı ilk romanı 'Bizans Sohbetleri' 1988'de yayımlandı... Bu kitabı, 'Kurabiye Saatinde', 'Kırık Zarlar' ve 'Turuncu Kayık' adlı romanlar izledi... Gazete yazılarından sınırlı bir seçkiyi 'Hissesiz Kıssalar' adlı kitapta topladı... Gendaş'ta yayımlanan 'Turuncu Kayık'ın ikinci baskısında, E.Emine'yle yer değiştirdi... 'Koş Süreyya Koş Şampiyon Olacağız' Kanetti'nin altıncı kitabıdır. (NU)