Bulunduğum hapishanede ciddi sağlık sorunları yaşayan tutsakların sayısı hayli fazla olsa da, kendimi durumu çok daha acil olan arkadaşlarla sınırlandırmadım.
Süreyya Bulut durumu acil olan arkadaşlardan biri.
Kasım 1975 doğumlu olan Süreyya Ekim 1994’de bir çatışma sonucu yaralı olarak gözaltına alınmış.
Ancak gözaltına alınmadan önce tam 12 gün boyunca arkadaşlarının daha sonra almak üzere sakladıkları yerde yaralı olarak aç-susuz beklemek zorunda kalmış.
Çatışmalar şiddetlenip, yayılınca arkadaşlarının gelemeyeceğini düşünerek başının çaresine bakmaya çalışır.
Yanı başındaki diğer yaralı arkadaşı yaşamını yitirmiştir.
O koşullarda, o halde, aç-susuz yaşamış olmasına kendisi de çok şaşıyor.
Zira kafasında ağır yaralanmıştır ve çok kan kaybetmiştir.
Kafasına isabet eden şarapnel parçasının bir milim daha ileri gitmesinin mutlak ölüm olacağını tutuklandıktan çok sonra öğrenmiş.
Arkadaşlarının sakladığı yerde kendisine geldiğinde su ve yiyecek bir şeyler aramak için oradan çıkar.
Gittiği bir köyde pusuya düşer ve gözaltına alınır.
Yaralı haliyle hastane yerine polis sorgusuna götürülür.
Ağır yaralı olduğu için bildik sistematik işkence yöntemleri yerine kaba ve psikolojik işkence yaparlar.
O halde 16 gün boyunca gözaltında bekletilir.
Çıkarıldığı savcılıkta tutuklanıp, hapishaneye gönderildikten sonra hastaneye götürülür.
Kafasındaki şarapnel parçası sinirleri zedelediği içi sağ gözü görme yetisini kaybetmiştir.
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nin 17 Kasım 1994 tarihinde verdiği raporda:
“Sağ göz dış kısmına temprolden şarapnel parçası girmiş (20 gün önce)” denilmektedir.
Ancak buna rağmen hastaneye yatırılmak yerine Sivas E Tipi Hapishane’ye götürülür.
Orada kısa bir süre kalır.
Dosyası Kayseri DGM’de görüleceği için de sevki Kayseri M Tipi Hapishane’ye çıkar.
Erciyes Üniversitesi’nde yapılan tetikler sonucunda Ankara Hacettepe Üniversitesi’ne sevkedilir.
Hastanede yapılan tetkikler sonucunda vücudunda başka şarapnel parçaları olduğu da tespit edilir.
Kafasındaki şarapnel parçasının çıkarılması çok riskli olduğu için ameliyat edilemez.
Süreyya kafasındaki şarapnel parçasıyla ilgili doktorların kararını tartışmasa da; gözüyle ilgili zamanında müdahale edilip, tedavisi olsaymış görmesinin mümkün olduğunu daha sonraki yıllarda doktorların tespitine dayanarak iddia ediyor.
Yargılama sürecinin sonunda Süreyya müebbet hapis cezasına çarptırılır.
Sonrası malum!
Memleketteki değişik hapishanelere ve o ildeki hastaneler tedavi olabilmek için uğrak yeri olur Süreyya’nın.
Fakat her gittiği hapishanede tomografiler, filimler çekilse de; her defasında Süreyya’nın payına ağrı kesicilerle idare etmek, beyninin saplanmasına bir milim kalmış bir şarapnel parçası, görme yetisini tümüyle kaybetmiş bir göz ile bacağı ve kolundaki şarapnel parçalarıyla yaşamak düşer!
Sürekli bir ağrı ile yaşamanın nasıl bir şey olduğunu tasavvur etmek bile çok zor!
Ama Süreyya Ekim 1994’den beri üstelik tutsaklık koşullarında, bu ağrı ve sancılarla yaşıyor!
Ortak alanda 1 saatlik sohbetimizin bile onu ne kadar etkilediğine şahit oldum.
Zaten kendisi de başı ağrımadan yaşamının nasıl bir şey olduğunu çoktan unutmuş.
Süreyya vücudundaki şarapnellerin verdiği Zararları çözmeye çalışırken, 4 Nisan 2003 tarihinde İzmir Atatürk Eğitim Hastanesi’nde “Wernicke Korsakoff Sendromu” tanısı konulmuş.
Heyet raporunda:
“Bugünkü muayene bulguları ile hayati tehlike arz edebilir. Altı ay sonra kontrolü uygundur” dense de, Süreyya o dönem tahliye edilen hasta tutsaklara dâhil edilmemiş.
12 Ocak 2004 tarihinde Kocaeli Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nde çekilen tomografiler eski tanıları tekrar etse de, Adli Tıp Süreyya’nın tahliyesini engellemeye devam eder.
Bunun için tek gerekçesi de, Süreyya’nın onlarla siyasi tartışma yapmasıdır.
Oysa en ileri düzeydeki Wernicke Korsakoff hastası olan bir siyasi tutsak bile çok değişik konularda siyasi tartışmalar yapabilir.
Kaldı ki, Süreyya’nın fiziki durumu, elindeki raporlar Hipokrat yeminine sadık olan her ilgili doktorun rapor vermesine fazlasıyla yeterli.
Fakat söz konusu Adli Tıp olunca durum anında değişiyor.
2013 yılında hasta tutsaklarla ilgili yasa maddesi yürürlüğe konduktan sonra, Süreyya’da Kasım 2013’de bir kez daha Adli Tıp’a götürülür.
Ve o tarihten beri Adli Tıp’tan gelecek raporu bekliyor.
Vereceği yanıtı az-çok bilsem de, Süreyya’ya günlük yaşamının nasıl geçtiğini soruyorum:
Bildiğin gibi diyor…
Çok çabuk yoruluyor, sürekli baş ağrısı çekiyor, sese karşı aşırı duyarlı, hafızasını toparlamakta ve yakın dönemi hatırlamakta zorlanıyor, havalar soğuduğunda bacak ve kollundaki şarapnel parçalarının verdiği ağrı ve sızısı daha bir artıyor. Aşırı yorgunluk ve halsizliğe neden oluyor bu. Sağ gözünün eksiğini, diğer gözü yüklenince yaşam Süreyya için daha bir zorlaşıyor.
Bakalım Adli Tıp nasıl bir rapor verecek?
Yasal düzenleme sonrasında polisin, savcılık ve hapishane idare gözlem kurullarının hasta tutsakların tahliye edilmesini engellemeye yönelik çaba ve örneklerini dününce…
İnsan daha bir öfkeli ve gergin oluyor.
Ve bu koşullarda dışarıdakilere, duyarlı kamuoyuna bu haksızlıklara, gayri insani yaklaşım ve uygulamalara karşı çıkmak, hasta tutsaklara özgürlük talebini büyütmek düşüyor.
Füsun Erdoğan, 19 Nisan 2014, Gebze Kadın Kapalı Hapishane