* Fotoğraf: Pexels
Türkiye’de 2001 yılında, Avrupa Birliği’ne uyum yasaları kapsamında yapılan düzenlemelerin etkisiyle İnfaz Hakimlikleri kuruldu. Avrupa Toplulukları Komisyonu’nun hazırladığı “Türkiye’nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine İlişkin 2001 Yılı İlerleme Raporu”nda İnfaz Hakimliklerinin kuruluşu olumlu olarak değerlendirildi ve “Toplam 140 infaz hakimliği birimi oluşturulmaktadır. İnfaz hakimliği, hükümlüler ve tutuklulara yönelik eylemlere ve bu eylemlerle ilgili şikayetlerin değerlendirilmesine yönelik kararları almakla sorumludur.”[1] sözleriyle bu kurumların asıl işlevi dile getirildi.
Kuruldukları 2001 yılından itibaren İnfaz Hakimliklerinin iş yükü neredeyse her yıl düzenli olarak arttı. 2004-2019 yılları arasındaki 15 yıl içinde, başvuru ve şikayetler yüzde 6.513, disiplin cezası onayları ise yüzde 989 artış gösterdi.[2]
Başvuru ve şikayetler ile disiplin cezalarında görülen yüzde 6.513 ve yüzde 989’luk artışa rağmen aynı dönemde mahpus sayısı sadece yüzde 403 artış göstermiştir. Mahpus sayısı yaklaşık 4 kat artarken mahpuslara verilen disiplin cezalarının yaklaşık 10 kat artmış olması mahpuslara daha fazla disiplin cezası verildiği anlamına geliyor. Mahpuslar 2004 yılına oranla 2,5 kat daha fazla cezalandırılmışlar. Ama asıl artış mahpusların başvuru ve şikayetlerinde yaşanmış. Mahpus sayısındaki yaklaşık 4 katlık artışa rağmen başvuru ve şikayetlerde 66 katlık bir artış var. Yani aradan geçen 15 yıl içinde mahpusların başvuru ve şikayetleri 16 kat artış göstermiş.
Mahpusların, başvuru-şikayetlerin ve disiplin cezası artış oranlarının yer aldığı aşağıdaki grafik, 2010 yılından itibaren hapishanelerdeki başvuru ve şikayetler ile disiplin cezalarının artışını görünür kılıyor. 2010 yılında açılmaya başlayan makas 2012 yılında bir sıçramaya dönüşüyor ve 2019 yılında en üst noktasına varıyor.
İnfaz hakimliklerine yapılan başvuru ve şikayetlerde 2012 yılında yaşanan sıçramanın ve sonrasındaki hızlı yükselişin önemli bir nedeni 5 Nisan 2012 tarihinde yapılan yasal düzenlemedir.[3] 11 Nisan 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren bu düzenlemeyle infaz ve denetimli serbestlik süreleri yeniden düzenlenir ve denetimli serbestlikten yararlanmak isteyen mahpusların başvurularına ilişkin infaz hakimlikleri yetkili kılınır. Bu tarihten sonra da birçok defa infaz yasasında düzenlemeler yapılır ve on binlerce mahpus yeni yasal düzenlemelerden yararlanabilmek ve denetimli serbestlikten faydalanarak hapishaneden çıkabilmek için infaz hakimliklerine başvurular yapar.[4]
Sonuç olarak yukarıdaki tablo ve grafiklere bakıldığında görülmektedir ki son 15 yıl içerisinde mahpusların başvuru ve şikayetleri 16 kat, mahpuslara verilen disiplin cezaları ise 2,5 kat artış göstermiştir. Bu rakamlar, özellikle de disiplin cezalarının artışı mahpusların daha fazla cezalandırılarak “ıslah edilmesi” yoluna başvurulduğunu göstermektedir ve şiddetin/kötü muamelenin artışının göstergesi olarak okunabilir.
Türkiye’nin özellikle 2000’li yılların başından itibaren ceza infaz politikalarında uygulamaya soktuğu yönelim mimarisi, infaz yasaları ve pratikteki uygulamalarıyla bir bütün olarak yanlıştır. Ayrımcıdır, antidemokratiktir ve insan haklarına aykırıdır... Güncel demokratik tartışmaların ve hapsetmeye alternatif yöntem arayışlarının fersah fersah uzağındadır... Ceza infaz politikalarındaki bu hatalı yönelim sürekli mahpus üretir, mahpus sayısını 15 yıl içerisinde yüzde 400 oranında arttırır hale gelmiştir. Hapishaneler yargıyla birlikte Demokles’in Kılıcı gibi muhalifler üzerinde bir tehdit ve “burun sürtme”, cezalandırma, “rehin alma” aracı olarak işlevli olsa ve aslında bir bütün olarak siyasi ve sosyal hayatı dizayn etmek amacıyla kullanılmak istense de artan mahpus sayısının beraberinde getirdiği sorunlar iktidarı “infaz yasasında düzenleme” adı altında ayrımcı ve örtük aflar çıkarmak zorunda bırakmaktadır.
Başta 2000 yılında “Hayata Dönüş Operasyonu” adı verilen kanlı bir katliamla açılışları yapılan ve hücre tipi yapısıyla varlıkları “işkence” anlamına gelen F Tipleri, ayrımcı ceza infaz yasaları ve keyfi disiplin cezaları olmak üzere bir bütün olarak bu ceza infaz politikasına karşı çıkmak gerekmektedir. Mahpus sayısını sürekli arttıran ve kapalı demir kapılar ardında disiplin cezaları yoluyla mahpusları ıslah edeceğini düşünen bu anlayış akla ve vicdana aykırıdır, insan hakları ve demokrasi perspektifiyle bakıldığında kabul edilmesi mümkün değildir.
2020 yılı verileri ve Türkiye’nin istatistiklerle imtihanı
2020 yılı istatistikleri açıklanmış olmasına rağmen yukarıda değerlendirme yapılırken 2004-2019 yıllarının karşılaştırılması tercih edildi. Bunun nedeni 2020 yılı istatistikleri hazırlanırken veri toplama yöntemlerinde değişikliğe gidilmiş olması ve açıklanan verinin geçmiş yıllarla karşılaştırılma olasılığının zorlaştırılmasıdır. Meselenin bu kısmı bu yazının doğrudan konusu olmasa da Türkiye’de devlet kuruluşları tarafından açıklanan istatistiklerin durumunu göstermek açısından ele alınması gerekmektedir.
2019 yılı ve öncesi Adli İstatistikler yıllıkları içerisinde İnfaz Hakimlikleri başlığı altında “Başvuru ve Şikayetler” ile “Disiplin Cezaları” verileri tablolar halinde ve “Dosya Sayısı” ile “Kişi Sayısı”nı içerecek şekilde sunulmaktaydı. Ancak 2020 yılı verileri açıklandığında görüldü ki iki temel değişikliğe gidilmiş.
1- “Dosya Sayısı” ile “Kişi Sayısı”na bir de “Talep Sayısı” eklenmiş ve bu değişiklik yoluyla mükerrer başvurular “Talep Sayısı” adı altında toplanırken, “Kişi Sayısı” adı altında bir kişinin birden fazla başvuru ve şikayeti görünmez kılınarak sadece kişi sayısına ulaşılmak istenmiştir.
2- “Disiplin cezası onayı talep türleri”nin “Başvuru ve Şikayetler” başlığı altından çıkarıldığı belirtilmiştir.
Ayrıca, 2020 yıllığı içerisinde her iki genel tablonun da altına aşağıdaki ibare düşülmüştür:
“Not: Veriler; Adli Veri Bankası ekranlarından 01/01/2013-31/12/2020 tarihlerini kapsar şekilde derlenerek hazırlanmıştır. Veriler değerlendirilirken söz konusu veri toplama tekniğinde yapılan değişikliklerden kaynaklı farklılıkların olabileceği dikkate alınmalıdır. Devirlerde oluşan tutarsızlıklar, UYAP sistemindeki veri güncellemelerinden kaynaklanmaktadır.”[5] Bu ibare, tablolardaki her bir tutarsızlığa ilişkin geliştirilebilecek eleştirinin önünü baştan almayı amaçlamaktadır. “Burada bir tutarsızlık var” denilecek olsa da cevap zaten baştan verilmiştir.
Veri toplama tekniğinde değişikliğe gidilmesinin ardından sadece 2020 yılı verileri değil geriye dönük olarak 2013 ve sonraki yılların verileri de yeniden düzenlenmiştir. Geçmişte açıklanan verilerle 2020 yılında açıklanan yeni veriler karşılaştırıldığında aşağıdaki tablo ortaya çıkmaktadır:
Geçmişte kişi sayısı olarak sunulan ve bir kişinin birden fazla başvuru yapması halinde her bir başvuruyu ayrı birer kişi olarak değerlendiren veri toplama tekniğinin sonradan “Kişi Sayısı” ve “Talep Sayısı” olarak ikiye ayrıldığını düşünsek dahi yukarıdaki tablo tutarsızlıklar içermektedir. Yapılan değişikliğe göre 2020 yılında sunulan “Talep Sayısı”nın geçmişteki “Kişi Sayısı” ile tutarlı olması gerekirken “Başvuru ve Şikayetler” başlığı altında 2020 yılında açıklanan rakamlar 2019 yılı hariç daha yüksekken “Disiplin Cezası Onayları” başlığı altında ise yer yer yarısına yakın rakamlar açıklanmıştır.
Yeni veri toplama tekniği mükerrerlik olgusunu dikkate alması, “talep” ve “kişi” sayısını ayrı ayrı sunması açısından olumlu ve önemli olsa da ortaya koyulan rakamlar, özellikle de disiplin cezasına ilişkin verilerin neredeyse yarısı oranında düşük gösterilmesi açıklanmaya muhtaçtır ve bundan sonra aynı konuda açıklanacak rakamları da şüpheli hale getirmektedir.
Geçmiş verileri de dikkate alan bu değerlendirme göstermektedir ki:
1- Veri toplama tekniğinde yapılan değişiklikle 2020 yılı verilerini geçmiş verilerle anlamlı bir şekilde karşılaştırabilme olanağı zorlaştırılmıştır.
2- Geçmiş verilere bakılmadan, veri toplama tekniklerinde yapılan değişiklikler gözetilmeden sadece yıl içinde sunulan veriler üzerinden yapılacak değerlendirmeler artık güvenilir değildir. Örneğin 2019 yılında o yıla ait “disiplin cezası onayı” sayısına 54.435 dedikten sonra 2020 yılında 2019 yılı verisi 38.154 olarak açıklanabilmiştir. Ancak bu anlaşılamayan veri toplama tekniği değişikliği nedeniyle ne 2020 yılı rakamını ne de bundan sonra açıklanacak rakamları “güvenilir” ve “gerçeği yansıtan” bir veri olarak görebilmek mümkün değildir.
Türkiye’de açıklanan istatistikleri yakından takip edenler ve son 10 yıla biraz daha ilgiyle bakanlar için bu şaşırtıcı bir gelişme değildir. Veri toplama tekniğini değiştirerek yıllara göre karşılaştırmalı çalışma yapılmasını zorlaştırmak, aynı yıla ilişkin farklı zamanlarda farklı veriler açıklamak ya da veri açıklamayı toptan bırakmak Türkiye’de giderek olağanlaşıyor.[6] Bu durum bu konuda bilgi üretmeye çalışanların işlerini ise giderek ağırlaştırıyor ve güçleştiriyor.
Mevcut tablo gösteriyor ki başta üniversitelerin ilgili bölümleri ve birimleri, sendikalar, barolar, meslek odaları ve sivil toplum örgütleri kendi veri kaynaklarını, veri sistemlerini oluşturmak, sistemli hale getirmek ve verilerini düzenli olarak kamuoyuyla paylaşmak zorundadır. Tek veri kaynağının devlet kuruluşları olduğu Türkiye’de anlamlı, karşılaştırılabilir ve güvenilir veri üretmek gün geçtikçe zorlaşmaktadır. Bu, tek tek araştırmacıların altından kalkabileceği bir yük olmanın ötesindedir ve kolektif bir çabaya ihtiyaç vardır. (ME/AS)
[1]https://www.ab.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/Turkiye_Ilerleme_Rap_2001.pdf Sayfa 24
[2] Analiz 2004 yılından başlatılabildi çünkü bu verileri içeren ve Adli Sicil ve İstatistik Müdürlüğü tarafından yayınlanan Adli İstatistikler’in 2009 öncesi yıllıkları artık kamuoyuyla paylaşılmıyor. Bu konuda bir yazı için bakınız: https://m.bianet.org/bianet/insan-haklari/236091-bakanlik-bilgileri-hatali-yorumluyordunuz-kaldirdik Ayrıca tablo içerisindeki 2020 yılı kişi sayıları "İnfaz Hakimlikleri Başvuru ve Şikayet Konusuna İlişkin Dosya, Kişi ve Talep Sayısı" ve "İnfaz Hakimlikleri Disiplin Cezası Onaylarına İlişkin Dosya, Kişi ve Talep Sayısı" tabloları yerine 2020 yılına özgü hazırlanan "İnfaz Hakimliklerince Başvuru ve Şikayet Talepleri Hakkında Verilen Kararlar" ile "İnfaz Hakimliklerince Disiplin Cezası Onaylarına İlişkin Dosya, Kişi ve Talep Sayısı" tablolarından alınmıştır. İlk tablolar ile 2020 yılına ait bu tabloların verileri arasında tutarsızlıklar bulunmaktadır.
[3] Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri ile Koruma Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2012/04/20120411-11.htm
[4] Bu yazıyı dağıtmamak adına denetimli serbestliğe tabi olarak hapishanelerden çıkarılan mahpuslar konusu ayrı bir yazıda ele alınacaktır.
[5] 2020 Adli İstatistikler yıllığı, sayfa 130, 134