Fotoğraf: Canva / "Cezaevinde Kadın Olmak" kapak görseli
M.D., 2004 yılında tutuklanmış ve 14 ay hapishanede tutulmuş adli bir kadın mahpus. 14 aylık tutukluluğunun ardından anılarını "Cezaevinde Kadın Olmak" kitabında kaleme almış. Kitabında, bugüne değin anılarını kaleme almış siyasi kadın mahpusların birçoğunun dile getirmekten imtina ettiği “kadın mahpusların kadın olmaktan kaynaklı sorun ve ihtiyaçları”na da açıklıkla değinmiş. Sadece bu yanıyla dahi olsa önemli ve ilgililerin okuması gereken bir kaynak.
M. D., tekstil sektöründe çalışan biri. 10 Mart 2004 günü sabah polisler kapısını çalıyor ve “hayatının en unutulmaz döneminin başlangıcı” başlıyor. Kardeşiyle beraber yaşadığı evde o gün misafir olarak kalan kişi kredi kartlarını çoğaltıp dolandırıcılık yaptığı gerekçesiyle tutuklanıyor. Üstelik bu işte kullandığı bilgisayar ve cihazlar da evden çıkıyor.
Bunun üzerine M. D. de “çete üyesi” olduğu gerekçesiyle tutuklanıyor ve 14 aylık tutukluluk günleri başlıyor. Bu günleri önce Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi’nde sonrasında da Paşakapısı Hapishanesi’nde geçiriyor.
M. D.’nin 118 sayfa tutan anlatımlarını okurken, bir kadının, özellikle de “adli suç”tan dolayı adalet sistemine dahil edilmiş bir kadının gözaltı aşamasından itibaren yaşadıklarının tanığı olabiliyorsunuz.
Hapsetmenin, hapsedilen herkes için olumsuz etkileri vardır. Ancak kadınların, kadın olmaktan kaynaklı yaşadıkları ve dile getirilmediğinde göz ardı edilen, yok sayılan durumlar ve olumsuzluklar da söz konusu. M. D., kitabını yazarken elbette bu bakış açısıyla bu durumları ve olumsuzlukları sıralamıyor ancak satır aralarında bunların bazılarını görebilmek mümkün.
Zorla jinekolojik muayene
Gözaltındayken, mahkemeye veya mahkemeye çıkarılmadan sağlık kontrolüne elleri kelepçeli olarak götürülmek, insanların bakışları arasında, kelepçeli ve askerler eşliğinde yürütülmek birçok insanı olumsuz etkiler. Ancak M. D. bir kadın olarak bu konunun bir başka yönüne de dikkat çekiyor. Sağlık kontrolünde zorla jinekolojik muayeneden de geçiriliyor. Suçlu olsun ya da olmasın bir insanın istemediği halde jinekolojik muayeneden geçirilmesi insanlık onurunun yok sayılması anlamına gelmektedir.
“Hastanede bizi muayeneden geçirdiler. Utancım yüz bin kat şimdi. Yat, nefes al, bacaklarını aç, sırtını dön, doktordan gelen kısa ve net direktiflere hiç ses çıkarmadan uyuyoruz. Jinekolojik muayene bittikten sonra polisler prosedürleri tamamlıyor, tekrar geri dönüş.” (11)
Hijyen sorunları
Gözaltı sürecinde veya hapishanede yıkanamamak herkes için kötüdür. Ancak kadınların regl süreçleri, yıkanamama halini beter bir olumsuzluğa çevirir onlar için.
“Her şeyden önce günlerdir yıkanamamıştım, üstüne üstlük nezarette sanırım gerginlikten, günümden önce regl olunca kendimden tiksinir hale gelmiştim. Bir banyo için neler vermezdim ki.” (18)
“Kendi kokum burnuma geliyordu, orada oturup durmaktan öleceğimi düşünüyordum. Daha fazla dayanamayacaktım, banyo yapmak istiyordum. Selen’e söyledim, banyo yapmak istiyorum deyince oradan kadınlar banyo karşıda ama su buz gibi yıkanamazsın donarsın demeyi de ihmal etmediler. Tüpte ısıtayım dedim hayır yasak ısıtamazsın cevabı hemen geldi. Gerçekten bu koku ile yaşayamam daha fazla dedim ve Münevver teyzenin tüm karşı çıkmalarına rağmen, kış günü buz gibi suyla belden aşağımı yıkadım temiz çamaşır giydim. İnsan donarken bu kadar mı mutlu olabilir.” (28)
Yetersiz sağlık hizmeti
Kadınların kullanmaları gereken ilaçlar olabiliyor. Hapishanenin doktoru erkekse ve bu konuda yeterli bilgiye ve duyarlılığa sahip değilse bırakalım ilacı kullanmayı, doktora derdini anlatmak dahi sorun haline gelebiliyor.
“Sırayla hepimize sordu bilinen bir hastalığınız var mı diye. Ben migrenim olduğunu, bunun dışında reglimin düzene girmesi için doğum kontrol hapı kullandığımı söyledim. Bana baktı ve ‘Korkma burada hamile kalmazsın’ dedi. Anlamadığını düşünerek bir kez daha tekrarlayınca bu kez gülerek, ‘Yav kızım korkma dedik ya, burada hamile kalamazsın dedik’ cevabını verdi.” (28)
"Kadın tutukevinde kadın bağı yok"
Kadınların hapishanelerde kendilerine özgü ihtiyaçları var. Ped bu ihtiyaçların ilk akla geleni. Düşünen herkes için “ilk akla gelen” ihtiyaçlardan biri olmasına ve bu nedenle “kadın hapishanesinin kantininde de vardır artık” diye düşünmemize sevk etmesine rağmen kadın hapishanesinde ped veya kadınların diğer kendilerine özgü ihtiyaçlarını bulabilmek dahi sorun olabiliyor.
“Kantinde zaten hiçbir şey yoktu, son dönemde hiçten bir şey yok. Sadece halley var. Açız ama öyle böyle değil, gerçekten açız. Annemler gelince açım diyordum, bu o zamanları bile aratacak bir durum. Ela ile kantine yoğurt geldiğini öğreniyoruz, kantine nasıl koşturduk hatırlamıyorum. Ha bir de kaşar gelmiş, hemen alıyoruz, yoğurdun içine pul biber ve etimek doğrayıp bir yiyişimiz var ki görmeye değer bir manzara. Size Türkiye’nin ilk kadın tutukevinde neyin olmadığını söyleyeyim de ağlanacak halimize gülün biraz. Kadın tutukevinde kadın bağı yok. Nasıl ama? Eski çarşafları yırtıp yırtıp kullanıyoruz. Var mı daha ötesi bir rezillik?” (52)
“(...) bir de simli kalemim vardı, kalemi ruj olarak kullanıyordum. Orası cezaeviydi ama kadın da her yerde kadındı.” (116-117)
Anneleriyle hapis çocuklar
6 yaşına kadar çocuğu olan kadınların çocukları eğer dışarıda bakacak kimseleri yoksa hapiste anneleriyle beraber kalabiliyorlar. 0-6 yaş arası bu çocuklar, anneleriyle birlikte aynı hapishane koşullarında, aynı sorunları yaşamak zorunda bırakılıyorlar. Koğuşlardaki koşullar bir yana sevk söz konusu olduğunda bu çocuklar da anneleriyle beraber ring araçları ile yolculuk yapmak zorunda kalıyorlar.
“Hava sıcak, arabanın içi iyice sıcak, üstelik çok havasız. Yol bitecek gibi değil (...) Yol gerçekten bitmek bilmedi. Dışarıdaki havanın ısınması bize giderek daha fazla eziyet vermeye başladı. İçerisi de hızla ısınıyor ve temiz hava girmediği için arabanın içi dayanılmaz bir hal alıyor (...)
Yanımızda bebek var, ringin içi artık yanıyor sıcaktan. Suyumuz çoktan bitti zaten. Ben ne zaman serap görmeye başlarım diye hesap yapıyorum. Hadi biz neyse, biraz daha dayanırız ama bebek bizi korkutmaya başladı. Nefes almakta resmen güçlük çekiyor, çünkü biz ringin içinde iki saatten fazla bir süredir hala o biraz dedikleri zamanın geçmesini bekliyoruz (...) birazdan alacaklar zaten sizi deyince biz anladık ki onlar bizi beslemeyecek boğacaklar. Onun üzerine biz de artık içeri bile girmeyen askere bebek çok kötüleşiyor onu alın bari diyerek en gencimizi kurtarma planlarına girdik. Kurtardık da, onu hemen dışarı aldılar.” (61-62)
Erkekler bekleme salonunda, kadınlar konserve kutusunda
31 Aralık 2021 tarihli rakamlara göre Türkiye’de sayısı yaklaşık 300 bini bulan mahpusların yaklaşık 11 binden fazlasını kadınlar ve kız çocukları oluşturuyor. Yani kadınların toplam mahpus nüfusu içerisindeki oranı yüzde 4 dahi değil (3,9). Bu orantısız durum, zaman zaman olumsuzluklara yol açabiliyor. Örneğin mahkemeler sırasında erkekler mahkemelerin bekleme salonuna alınırken, kadınlar, bekleme salonları erkek mahpuslarla dolu olduğu için konserve kutusuna benzetilen ringler içerisinde tutulabiliyorlar.
“Yine zincirlendik, kapıda şahane bir limuzin bekliyordu. Binmemek olmaz, şimdi o kadar zahmete girmişler. Neyse Bakırköy’e doğru yola çıktık. Havalar zaten çok sıcak, arabanın içende nefes almak ne mümkün. Aracın her yeri kapalı. Yine buna da şükür, ceza alan arkadaşlarımız bu araçlarla uzak yerlere transfer oluyorlar. Allah kolaylık versin hepsine. O gün Bakırköy full. İğne atsan yere düşmez. Bizi yeni ringte, pardon limuzinde bekletiyorlar. Nezaret erkek mahkum doluymuş, bizi oraya da alamıyorlar. Delirmek mi dediniz. Direkt beni ruh ve sinir hastalıkları hastanesine geçirseler yeridir. O kapalı arabada sigara üzerine sigara içiyorum.” (85)
"Tuvalete bile askerlerle gidiyorduk"
Mahkeme veya hastaneye sevk esnasında tuvalete gidebilmek kadın mahpuslar için katmerlenmiş bir eziyet haline gelir. Çünkü izin istemekten tuvalete gitmeye kadar tuvaletin tüm aşamalarına erkek askerler nezaret eder ve hatta tuvalet kabinin içerisinde değilse de tuvaletin içerisinde beklemeyi dayatabilirler.
“Gerginlikten durmadan tuvalete gitmem gerekirmiş gibi bir his vardı üstümde. Gerçekten gitmem gerekiyordu. Askerler komutanı çağırdı, tamam dedi komutan. Tuvalete bile askerlerle gidiyorduk, önce adliye personeli izin vermedi, sanki bizler birer mikrop taşıyıcıydık, komutan kızdı bağırdı sağ olsun orada çalışanlardan daha temizdik, bunu biliyorduk. Komutan bir asker çağırdı, askerlerin kullandığı tuvalete götürdüler bizi, önce asker girdi içeri kontrol etti sonra biz ama kapıda ve tuvaletin içinde beklediler bizi.” (85-86)
M. D.’nin kitabından alıntılar halinde sunduğumuz bu tespitler kadın mahpusların kendilerine özgü sorunları ve ihtiyaçlarına dair veriler sunuyor bizlere. Bu tür anlatımların artması ve kamuoyunda görünür hale gelmesi bu tespit ve verileri daha da kapsayıcı duruma getirecektir. (ME/YK)