"Kadın cinayetleri, günahı sadece erkek aktöre yüklenemez bir realitedir. Sebep ne olursa olsun insan kaynaklı olan bu hareketlerin mutlak surette haklılık derecesi farklı olan en az iki aktörünün olduğuna tanık olunmuştur.
"Tabii ki kadınımız, muhatabı olan erkek karşısında fiziki gücü sebebiyle ciddi manada mağdur ve maruz durumdadır. Ama dili ve hareketleri bakımından aynını söylemek maalesef mümkün değildir."
"Çağın Polisi Dergisi"nde emekli bir emniyet müdürünün yazdığı bu makale bugün basına "Türk erkeği Hans değil" başlığıyla yansıdı. Neredeyse tüm gazeteler haberi aynı başlıkla verdi ve yorumsuz olarak yayınladı. Makalede kullanılan ifadeler, savunulan fikirler gerçekten o kadar "tuhaf" ve çelişkili ki üzerine yapılacak pek bir yorum bırakmıyor.
"Kadın Cinayetlerinin Panoramik Anatomisi" başlıklı yazı, kadın cinayetleri için katiller dışında herşeyi ve herkesi suçluyor. Öldürülen kadınlar da suçlular arasında.
Polis Akademisi Başkanlığında görev yapan ve Atatürk ilkeleri ve inkilap tarihi doktoru olan eski bir emniyet müdürünün kaleminden dökülen yanlış bilgiler, önyargılar, birbiriyle çelişen argümanlar...
Aslında kadınların senelerdir verdiği mücadelenin neye karşı olduğunun kısa bir özeti gibi.
Peki bu cinayetlerin "panoramik anatomisi" nasıl çiziliyor?
Emekli emniyet müdürü Dr. Hasan Yağar, önce "milli gelenek ve görenekleri, mistik ve dini anlayıştan" kaynaklandığını söylüyor cinayetlerin.
Birkaç satır aşağıda ise kafası karışıyor ve cinayetlerin "hemen hepsinin mega kentlerde cereyan ettiğini, yürekleri yakan bu olayların güzelim Anadolu'nun ücralarındaki köy veya mezralarda değil, büyük kentlerde vuku bulduğunu" söylüyor. Buna neden olarak da "mega kentlerdeki milli gelenek ve göreneklerimize, örf ve adetlerimize, dini ve ahlaki kabullerimize pek uymayan hal ve hareketlerin varlığını" gösteriyor.
Yani bu sefer de yukarıda kadın cinayetlerinin sebebi olarak gösterdiği gelenek, görenek ve anlayışlara aykırı hallerden kaynaklandığını ifade ediyor.
Yazarın hakim olmadığı bir konuda yazı yazmasından kaynaklanan kendi çelişkileri bir yana, yazı gazetelere yansıdığı ana kadar polisler arasında, bugünden itibaren de daha geniş bir kitleye ciddi bir dezenformasyonun yayılmasına sebep oluyor.
Kadınlar sadece "mega kentlerde" öldürülmüyor. Daha örgütlü mücadelelerin mümkün olduğu büyük şehirlerde, erkek şiddeti çok daha fazla ifşa edilebiliyor. Kadınların yıllar süren mücadeleleri sayesinde erkek şiddeti vakaları polis tutanakları arasında kaybolmak yerine gazetelerin manşetlerine taşınıyor.
bianet'in basına yansıyan haberlerden derlediği erkek şiddeti çetelesi de Yağar'ın iddiasına yalanlıyor. Örneklendirmek gerekirse, erkekler Aralık ayında 11 ilde 14 kadın öldürdü. Kadın katlinin yaşandığı şehirler arasında "mega şehir" de yoktu. (Adıyaman, Amasya, Antalya, Denizli, Kocaeli, Malatya, Nevşehir, Sakarya, Tokat, Trabzon ve Zonguldak.)
Yağar, kadın cinayetlerini gerekçelendirmeye devam ediyor ve erkek şiddetini dış etkenlerden kaynaklandığını söylerek aklarken, kadınların dil ve hareketleriyle kendi ölümlerine sebebiyet verdiklerini anlatıyor esasen.
"Erkeklerimizin cinayet derecesindeki bir eylemi durup dururken işlemesini söylemek de mümkün değildir. Kanaatimce dil ve hareketlerle sebep mahiyetinde gündeme getirilen bir olgunun ağır tahrik derecesinde ve kabul edilemez mahiyette kişiyi, geleceğini mundar eder anlamda öldürme eylemine sürüklediği söz konusu olsa gerek."
Evreka! Erkek şiddetinin altında yatan sorunu çözdük. Kadınlar söyledikleri ve yaptıklarıyla erkekleri kendilerini öldürmeye sürüklüyorlar. Ağır tahrik altında işlenen cinayetlerin yüzünden bir de bu erkeklerin gelecekleri mundar oluyor.
Yazıyı okudukça olaylara bakışım değişiyor. Aslında erkek şiddeti kadınları değil, erkekleri mağdur ediyor. Bundan sonra insan hakları savunucuları öldürülen kadınlar için değil, öldüren erkekler için yürümeli; kadın kuruluşları davalara sanıkların tahrik indirimi aldığından emin olmak için müdahil olmalı.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da kamu personeline verdiği kadına yönelik şiddete karşı ve toplumsal cinsiyet konulu eğitimlerine aynen devam etmeli. Belli ki toplumun bu konudaki farkındalığı gitgide artıyor.
Yağar'ın yazısındaki anlayışının doğal uzantıları böyle "tuhaf" sonuçlara varıyor. (ÇT)