Sabah onun ölüm haberini alırken aklım, nedendir bilmem, 45 yıl önceki bir sahneye gitti. Birkaç yıl önce göçmen aile olarak vardığımız Fransa’da salonda çocuk halimizle oyun oynuyoruz. Eve gelen bir kişi “Noel ölmüş” diyerek acı haberi duyuruyordu. Noel, Türkiye’den giden ailelere idari ve tercümanlık işlerinde yardımcı olmasıyla nam salmış Ermeni bir aile dostuydu. Hayranlık duyduğum o gür ses halen kulaklarımda… Evde herkes ağlıyordu.
Erken yaşta ani bir vefattı.
Pazar sabahı aldığımız dostumuz Hakan Bakırcıoğlu’nun ölüm haberi nedense o anı bugüne taşıdı.
Hakan’ı 16 yıl emek verdiği, tüm sorumluların cezalandırılması için hayatını adadığı Hrant Dink cinayeti davasının başında tanıdım. Tanıştırıldığımız anı tam olarak hatırlamıyorum ama ikimizi de ancak işimiz bir araya getirebilirdi. İlk yargılamaların yapıldığı Beşiktaş’taki Adliye Binası’nda duruşma izlerken, ya da adliye bahçesinde çay içerken olmalı.
Hakan az konuşurdu ama her konuşması tazeydi. Az gülerdi ama tebessümü salgın etkisi yapardı. Konuşması da, tebessümü de her defasında bir ilk etkisi yapardı.
“Bir sabah buluşup kahvaltı edelim”
Laubaliliği hiç bilmezdi. Söze atılmaz, ne zaman söze başlayacağı, ne zaman sözü sonlandıracağını iyi bilirdi. İnsanlarda derin saygı uyandırırdı. Ne kendi prensiplerinin dışına çıkardı ne de kimsenin incinmesine izin verirdi. Yumuşak sesi, güler yüzlülüğü, kimsenin terslenmemesi ve kırılmaması için engin bir hoşgörü deryasıydı. Saygı yayar, saygı çekerdi.
Hakan ile adliye koridorlarında ve sigara molaları sırasında sohbet ederdik. Ayrıldığımızda, “bir sabah buluşup kahvaltı edelim” derdi. Sevdiği mekanlar vardı, oralarda ve Şişli Camisi’ne yakın hukuk bürosunda buluşup geleneksel çaylı kahvaltımızı eder, rahat rahat sohbet eder, dertleşirdik. Hukuk muhabbetlerinden ikimiz de keyif alırdık. İçtiğimden değil de, laf olsun diye, ona eşlik etmek için bir sigara içerdim.
Kardeşleriyle hukuk işlerini yürütmenin, Hrant’ın davasını sürdürmenin keyfini anlatırdı. Adıyaman Kahta’daki Ermeni köklerinden, akrabalarından, İstanbul Sefaköy’de kardeş ve kuzenleriyle hayata ve İstanbul’daki hukuk eğitimine atılışını anlatıyordu.
Hayatını kendi elleriyle kurmuş, idealleri için didinmiş olduğunu, avukatlığı da herkese yarar çok geniş bir adalet anlayışı içerisinde kararlı ve etkin şekilde yaşadığını anlıyordunuz zaten.
Cübbesi hafif, söylemi netti
Hakan demeç, diyalog ve belge peşinde olan gazetecileri bilgilendirme konusunda istikrarlı olduğu kadar insaniydi. Kimseyi boşlukta bırakmaz, muazzam da güven uyandırırdı. Onunla, Hrant Dink dosyası kapsamındaki etkili faaliyetlerin gerisinde hep, konuya hakim, mesleki disiplin sahibi, donanımlı bir insan vardı.
Temsilcisi olduğum uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) dahil birçok kuruluş, yıllarca Dink cinayetini hak ettiği ölçüde gündemde tutabildiyse ve dosyanın peşini bırakmadıysa bunda hukuk bilgisini adaletin hizmetine bu kadar şeffaf, duru, kaprissiz, karşılıksız şekilde sunan Hakan’ın emekleri büyüktür. Cübbesi hafif, buna karşılık sözünü muazzam bir kararlılıkla taşıyan nitelikli avukatlardandı. Duruşmada, savunma sırası ona geldiğinde, gazeteciler, izleyiciler, herkes sunumun gerisinde ciddi bir hazırlığın olduğunu bilir, dikkatsizlik halinde her an önemli bir bilgiyi kaçırabileceklerinin farkında olurdu. Hazırladığı dilekçeler, özenle ütülenmiş şık bir gömleği andırırdı.
Hakan ile Trabzon’da
Eylül 2013 olacak; Dink cinayetinde bazı kamu görevlilerinin yargılandığı Trabzon’daki dava için Hakan’la yola düştük. Hatırlanacak olursa, tetikçiler Trabzon’un Pelitli Beldesi’nden ayarlandığı ve hazırlıklarına göz yumulduğu için, bu şehirdeki emniyet ve jandarma görevlilerini kapsayan bir dava süreci de yaşandı.
Trabzon Adliyesi’nde duruşma saati geldiğinde Hakan avukat olarak içeri alınırken hakim kararıyla izleyici alınmayacağı söylendi. Giremiyorum, haber yapamayacağım, salon kapısı da kapandı zaten. Bunun üzerine mübaşirle tartışma başladı, sesimi yükseltmek zorunda kaldım: “Kusura bakmayın, İstanbul’dan Trabzon’a duruşma izlemeye geldim. İzlemeden gidemem. Böyle keyfi bir karar olmaz!”.
Hakim inadından dönünce birkaç dakika sonra salona alındım. Çıkışta Hakan “sesinle içeriyi inlettin. Baktı ki olmuyor, hakim kararından döndü” deyince, karşılık verdim; “Ben de sandım sayende, hakkımı savundun da içeri alındım!”. “Gerek kalmadı” dedi. Şakalaşıp güldük.
Hakan ile şakayı ileri götürmeyi severdim. Mütevazi ve terbiyeli gülüşünü bozmak isterdim hep, başarınca gözleri iyice kısılır, etraf ışıldardı.
Dink dosyasına “bütünlüklü” baktı, hayat adadı
Hakan, İstanbul Adliyesi’nde bu ceza davasını en istikrarlı yürüten avukatlardan oldu. Dosyayı onca yıldır içe sinecek tarzda izleyebildiysem bundan onun emeği büyük. Onun görüşlerden yararlanarak çok habere imza attım. 2011’de bianet sitesinde çıkan biri için, “Dink Cinayeti'nde Umutlu Olmak İçin Daha Erken” diyordu.
Cinayetin ilk yıllarda “Ergenekon Örgütü”nün hükümeti istikrarsızlaştırmaya dönük eylemlerden sayılmasından sonra 2021 yılında da “FETÖ işi” olarak gösterilmesine itiraz ediyordu. Hakan, bağlantıları ne olursa olsun, cinayeti azmettirenler dahil tüm gizli ve açık aktörlerin yargılanıp cezalandırılması için uğraş verdi.
2019 yılında yine bir Hrant Dink anma gününde, Hrant Dink’in Arkadaşları’ndan Bülent Aydın’ın muhteşem anonsuna eşlik edercesine, Agos gazetesi önünde onun şu video mesajını kaydedecektim: “Takipsizlik kararı verilen kimi devlet görevlileriyle ilgili Mayıs 2017’de başvurduğumuz Anayasa Mahkemesi olumlu karar verirse dava, İstanbul Başsavcılığı’nın harekete geçmesiyle, daha bütünlüklü yürüyebilir”.
#HrantDink ailesinin avukatı Hakan Bakırcıoğlu: Takipsizlik kararı verilen kimi devlet görevlileriyle ilgili Mayıs 2017’de başvurduğumuz Anayasa Mahkemesi olumlu karar verirse dava, İstanbul Başsavcılığı’nın harekete geçmesiyle, daha bütünlüklü yürüyebilir #HrantİçinAdaletİçin pic.twitter.com/cGJBHSVJK6
— RSF Türkçe (@RSF_tr) January 19, 2019
Sansasyonel değil, gerçekçiydi
Kasvetli ve sansasyonel değil pozitif söylemlerle cümleler kurardı. Nokta atışı yapardı. Kolaycılık peşinde değil, çözüme doğru kapı aralayan formüllerle kendisini ifade ederdi. Sanki Hakan’ın isyanını, adalet sabrı ve bu umutlu bakışı idare ediyordu.
Cinayet dosyaları, 16 yıllık dönemde kasıtlı olarak bütünlüklü bir yola sokulmadığını pek iyi bildiğinden Hakan, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 26 Mart 2021’de verdiği 37 beraat ve 27 mahkumiyete ilişkin karara da itiraz etti.
Covid pandemisi nedeniyle hepimiz maskeliydik. Yerel mahkeme kararını verdiğinden adliye ortamında Dink dosyası itibariyle son kez bir aradaydık. Adliye önündeki açıklamasında, arkasında bulunuyordum. Mesajı, “Bugün Hrant Dink cinayetini tam olarak açığa çıkarmayan, cinayette sorumluluğu olan birçok kişini beraatı ile sonuçlanan ve sorumlular hakkında hüküm kurmayan bu karar da bozulacaktır. Biz bu karara itiraz edeceğiz, yargılamanın hakkıyla yapılması için sonuna kadar zorlayacağız” oldu
Paris’te nikah şahidiyim
2016 Baharıydı. Teklifi alınca şaşkınlığımı gizleyememiştim biliyorum. Hakan’ın Sevgili Sibel ile güzel bir birlikteliği vardı; bir gün telefon açıp, “Bizim nikah şahidimiz olur musun? Paris’te nikahı kıyacağız, gelir misin?” deyiverdi. Vazife büyüktü (!) ama yine de çok mutlu olmuştum. Şaşkınlığımdan “seni şimdi arayacağım” deyip, iki dakika sonra ona geri dönüp “çok mutlu olurum” ile karşılık vermiştim.
Güneşin ve yağışlı havanın iç içe geçtiği günlerde Paris’teydik. Adliye koridorlarından uzakta bu kez. Evlilik işlemleri için dosyayı Paris Büyükelçiliği’ne bıraktıktan sonra République (Cumhuriyet) ve Nation (Ulus) Meydanları ve Seine gibi şehrin birçok yerini geziyor, iyi vakit geçiriyorduk.
Bir iki gün sonra nikahları sorunsuz şekilde kıyılınca daha rahatlardı. Kostümlü Hakan ve gelinlikli Sibel bambaşka, şen ve atletik bir havaya girmişti. Bu kez Eyfel Kulesi ve karşısındaki Trocadero Meydanı taraflarındaydık. Çok mutluydular. Her daim fotoğraflarını çeken ve rahatladıklarını pozlardan fark eden ben de…! Paris’teki o beraberliğimize bugün neredeyse mistik bir gözle bakıyorum. Yanlarında olmanın, o anlarını fotoğraflamış olmanın kıymetini bugün ayrı bir şekilde yaşıyorum.
50’li yaş günüm…
Sevgilim Serpil’in düzenlediği sürpriz 50’li yaş kutlamamda onca dost arasında Hakan ve Sibel de vardı. Onlar da, unutamayacağım bu gecede beni itip kakan, takılan, şakalarıyla beni dize getirmeye çalışan “hain ittifak”ın parçasıydı. Kadeh kaldırdık, dostlarla; bir 50 yaşa ancak böyle mutlu girilirdi…ömrümüz uzun olsundu, en kötü günümüz o gün olacaktı.
Hakan benim 50’limde vardı, onunkini görememe düşüncesi bana nasıl ağır geliyor…
Onun kaybının yüreğimizde yarattığı muazzam boşluk kavuruyor bizi. Onun boşluğu herkes için bariz olacak; şüphesiz ailesinde, şüphesiz dostlarında, şüphesiz meslektaşlarında, şüphesiz temas ettiği herkeste!
“Hakan bir hayat kaybetmedi, bir hayat kazandırdı”
Kumkapı Meryem Ana Kilisesi'ndeki muhteşem kalabalık tören sırasında Hakan için söylenen bir söz çok anlamlı geldi: “Hakan bir hayat kaybetmedi, bir hayat kazandırdı”.
Törende kahrolmuş değerli aile üyelerini, acılı hukukçu meslektaşları, derin üzüntü içindeki gazeteci arkadaşları, onu tanıyan, ondan destek görmüş, mücadelesini taktir etmiş yüzlerce insanı gördüm. Huzur içinde uyuduğu yer çelenklerle taştı. Yüzlerce seveni, onuruna verilen yemekte Hakan’ı kaybetmenin şaşkınlığından kendini kurtaramıyordu. Masamızda bazıları, dosyalarını teslim ettikleri Hakan sayesinde dardan kurtulduklarını söylüyordu.
Bu boşlukta ağlarken bir duygu insana iyi geliyordu: Onun hayatına dokunabilmiş olmak. İyi ki Hakan ile yollarımız kesişmiş.
Hakan, fiziken bizi bıraktı gitti ama hepimize, Kahta yerelinden getirip dünya insanı için geliştirdiği erdemli bir duruş, paha biçilmez bir mücadele bıraktı.
Kesin şu ki, onu çok özleyeceğiz.
(EÖ/RT)