"Cin Ayşe bir fanzin ismi, "eylem dolu bir kaçış çizgisi çizme arzusuyla" yola çıkan bir kadın görünürlüğü projesi.
Amacı, kadının tarihin dışına itilmişliğini kesintiye uğratmak. Kadının eril anlayışla kurulu sanat ve edebiyat tarihindeki yerini, "kaz(ı)ma" ile günyüzüne çıkarıp teslim etmeyi istiyor. Kadınların Dada’sı, Beat Kuşağı Kadınları, Kadınların Sürrealizm’i ve Art Brut Kadınları, Kadınların Fluxus’u dosyaları Cin Ayşe’nin şimdilik kaz(ı)dığı.
Kadın yazını, Cin Ayşe’de ahlak sansürü olmaksızın görünür kılınıyor. Bir kültür, sanat, edebiyat fanzini olan Cin Ayşe her metne açık; şiir, öykü, deneme, makale ya da başka biri yahut hepsi. Bir sınırlama yok. Bir yayın kurulu da yok. Hiyerarşi oluşturabilecek, mevcut yapıyı istemeden dahi tekrar edebilecek her şeye karşı çıkılıyor. Anita Sezgener fanzinin editörü. Ona “cin editör” demek gerek, çünkü bildiğimiz tipte bir editör değil o, derginin her işini yapıyor.
Cin Ayşe, LGBT bireylerle dayanışmayı önemsiyor. Son iki sayıdır da erkek kotası uyguluyor. Belli kriteri gözetmek kaydıyla…
Fanzinin yakın zamanda okuruyla buluşan onuncu sayısı Gezi direnişçilerine ve tüm direnenlere adanmış. Bir de geçtiğimiz temmuz ayında yitirdiğimiz Leylâ Erbil’in anısına iki “tuhaf yazı” dökülmüş.
Anita Sezgener, “sitoplazmik bir soluma denemesi”yle “Tuhaf Bir Kadın”ın peşine düşüyor. Sezgener’in şairliği Leylâ Erbil’in o yaşatan sertliğine temas ediyor: “…sitoplazma! Saydam bir geriniş bu! Proteinimizdir suyumuzdur bu anlatı en hücremizden geren okurbizi nerdeyiz biz iliğimizle olalım!” Sezgener, Tuhaf Bir Kadın’la iç içe geçiyor, nerede o bitiriyor, nerede Leylâ Erbil başlıyor, bilemiyoruz.
Arzu Eylem ise “Tuhaf Bir Yazı”da Tuhaf Bir Kadın’ın başkişisi Nermin oluyor. Nermin, Cüce’nin, Kalan’ın, Kalan’dan atılmış Tuhaf Bir Erkek’in peşine düşüyor. Nermin Tuhaf Bir Yazı’nın sonunda Gezi direnişçilerini hasta yatağından kalkarak selamlayan Leylâ Erbil’le buluşuyor. “Dedi ki bana Leylâ, simgelediğim dünyayı anladı sanki gençler. Düşürdüler gorgonun maskesini. Yazacaktım ömrüm yetseydi tuhaflığı ortadan kaldıran erkek ve kadınları…”
Beray Selen’in “Queer” yaklaşımıyla kadın ve erkek sesi üzerinden operanın gerçek kimliğini analiz ettiği çalışması da bir hayli dikkat çekici.
Gülsevil Sariye Dönmez’in Türkiye solunun cinsiyetçiliğini ifşa ettiği yazısının yayımlanan ilk bölümü kayda değer. Dönmez, “Muktedir olanın sömürü ve eziciliğinden şikâyet edip, hiyerarşik kaygılarla karşı bir oluşum içinde aynı iktidar konumlanışını yaratmak, cinsiyetçiliğe karşı bir savaş verirken aynı iktidar dilini kullanmak ironisi” diyerek anlatıyor solun konumunu, Vedat Türkali’nin “Tek Kişilik Ölüm” romanından ve Cemal Süreya’nın erkek aydına çuvaldızı batırdığı söyleşisinden dem vuruyor.
Özge Çelikaslan, “kadınların videosu”nda “görüntüyü işgal et” diyerek Gezi direnişindeki kadınların tanıklığına yer veriyor.
Onuncu sayıda Aslı Serin, Ece Apaydın, Elif Sofya’nın şiirlerine; Deniz Gezgin, Melike Koçak ve Defne Sandalcı’nın öykülerine de yer verilmiş. Zeynep Talay ise kendi hikâyesini anlatırken babasının da Gezi direnişine ve onur yürüyüşüne katılma sürecini aktarıyor.
Erkek kotasının onuncu sayı konukları ise bir şiiriyle katkıda bulunan Sinan Özdemir ve Sarkis’in kişisel sergisi İkiz üzerine bir değerlenmesiyle Uygar Asan.
Cin Ayşe, onuncu sayıda özel feminist manifestolar seçkisi de sunuyor. Değişik tarihlerde farklı feminist gruplarca ya da feministlerce açıklanan manifestolar arasında Aşköldürür Manifestosu , Cinsellik Karşıtı Manifesto, Erkek Doğrama Cemiyeti Manifestosu, Nihilist Kadınlar Manifestosu ve Siyah Kadınların Manifestosu gibi metinler bulunuyor. (ET/YY)