Gürcistan'da Rus işgalinin yarattığı kriz sürüyor. Birleşmiş Milletler'e (BM) göre Gürcistan'ın Güney Osetya'ya saldırısı 30 bin Osetin Kuzey Osetya'ya kaçmasına yol açarken Rusya'nın Gürcü yerleşim birimlerine saldırıları yaklaşık 80 bin kişinin yerinden olmasına yol açtı.
Ayrıca, Rusya'nın Tiflis'i işgal ve bombalama tehditleri, bilinmeyen sayıda Gürcünün Azerbaycan ve Ermenistan'a kaçmasına neden oldu.
Uluslarası insani yardım topluluğunun ve bu alanda önemli rol oynayan ABD'nin krizi yönetme tarzı, Gürcüler arasında gerilime yol açıyor.
İnsani akın
Gürcistan, bir yandan Güney Osetya ve Abhazya'dan korku içinde Tiflis ve diğer yerleşim merkezlerine akın eden zorunlu göçmenlere çare ararken bir yandan da ülkeye akın eden insani yardım kuruluşlarıyla uğraşmak zorunda.
Ülkeye sürekli ekipler gönderen yardım kuruluşlarının, ne yapabileceklerini, nerede çalışabileceklerini ülkeye geldikten sonra sormaları şaşırtıcı değil.
İnsani yardım konusunda durum daha kaygı uyandırıcı. Krizin ilk günlerinde Gürcü yetkililer ve sivil toplum kuruluşları, sürekli ülkeye getirilen malzemenin depolanması konusunda sorunlar yaşanacağına dikkat çekiyordu. Bu tartışmanın başlamasının ardından ABD Kalkınma Ajansı (USAID) her gün bir askeri uçak dolusu malzeme getirmeye başladı.
Gürcistan taze yiyecek bakımından zengin bir ülke olmasına rağmen USAID, hazır yiyecekler getiriyor. Bakalım Gürcüler bu yiyeceklere alışabilecek mi...
Yardım kuruluşları uluslararası bürokrat ve teknokratlara iş ve kariyer olanağı sağlarken, depolarındaki malzemeleri de kullanma şansı buluyorlar. Aynı zamanda gerekliliklerini gösteriyorlar.
Gürcistan, baş edilmesi zor yeni bir krizle daha karşı karşıya...
Yoksunları piyasaya terk etmek
Hükümetin neo-liberal yapısını zorunlu göçmenlerin temel haklarını korumaya ve temel ihtiyaçlarını karşılamanın gereklerine uyarlamak kolay değil.
1991-94 döneminde Abhazya ve Güney Osetya'daki etnik temizlik uygulamalarından kaçan (bundan kimin sorumlu olduğu meselesine burada girmeyeceğim) toplam nüfusları 250 bin olarak tahmin edilen Gürcü, Gürcü-Abhaz, Gürcü-Oset aileler, 15 yıldır normal bir yaşam sürdürme olanağına kavuşamadılar.
Bundan Gürcü hükümetlerinin milliyetçi politikaları kadar, 2003 sonrasındaki neoliberal politikalar da sorumlu. Saakaşvili hükümeti ve öncesindeki Şevardnadze rejiminin temel farkı, hangi çıkar çevrelerinin iktidar ve kaynakları paylaştığı kadar, bölüşüm politikalarını hangi ideolojik çerçevede meşrulaştırdıklarıyla da ilgili.
Her iki rejim açısından da milliyetçilik ve ulusal hıncın beslenmesi, yoksunların seslerini bastırmak açısından etkinliğini kanıtladı.
Gürcistan hükümetinin genç kadroları, IMF ve Avrupa Birliğini rahatsız edecek ölçüde neo-liberal bir köktencilik sergiliyor.
AB'yi tatmin etmek için zorunlu göçmenlerin, yoksul yaşlıların, engellenenlerin temel ihtiyaç karşılamaya ve temel haklarını korumaya yönelik politika belgeleri üreten hükümet yetkilileri, aslında bu sorunların piyasa tarafından çözüleceğini söylemekten çekinmiyor.
İnsani Yardım Tartışması
Hükümet adına yapılan açıklamalarda, insani yardım konusunda koordinasyon ihtiyacını belirtmenin yanı sıra dikkat çekici bir mesaj vardı: İnsani yardım, ulusal piyasayı çarpıtma ve 'vergi kaçakçılığı' boyutuna varabilir. Hükümetin henüz 30lu yaşlarının başlarındaki uzmanları, her konuşmalarında vurguluyor bu meseleyi.
Her ne kadar ideolojik bir tonda söyleniyorsa da, burada bir doğruluk payı var:
İnsani kuruluşların ülkeye yığdığı malların Gürcü ekonomisine bir etkisi olacak. İnsani krizin ekonomiyi vurması normal olmakla birlikte, ülke içinden sağlanması daha kolay ve ucuz olan malzemenin dışarıdan getirilmesinde elbette ekonomik bir hesap var.
Örneğin ABD'nin insani yardım sevkıyatı, askeri malzeme üreten şirketlere yarıyor. Gürcistan'da her alanda uzman bulmak mümkünken uluslararası uzmanların ülkeye gönderilmesi de soru işaretleri uyandırmalı. (YB/EZÖ)