Sekiz yıldan fazla bir zamandır Demokratik Toplum Partili -daha öncesi DEHAP- belediyeler görevdeler. Onların yükü, diğer tüm partili belediyelere göre daha ağır. Çünkü, çok yakın zamana kadar ülkede uygulanan adaletsiz seçim sistemi nedeniyle, onların parlamentoda temsil şansı yoktu.
Parlamentoya parti olarak girebilmeleri için ülke genelinde yüzde 10'un üzerinde oy almaları gerekiyordu. Seçim barajı aşılmadığı ve ülkede parlamento dışı muhalefet pek de dikkate alınmadığı için, seçilmiş DTP’li belediye başkanları ve belediye meclis üyelerinin yükü her defasında birkaç kat daha artıyordu.
DTP’li belediyelerin seçmenleri, belediye için oy kullandıklarında salt suları aksın, çöpleri toplansın, kanalları ve yolları doğru düzgün olsun; ezcümle yaşadıkları şehre dair belediye hizmetleri sağlansın diye değil, belki de bunlardan daha önce siyaseten de belediye başkanları kendilerini hakkıyla temsil etsinler diye oy kullanmışlardı. Bunu seçilmişler de, seçmenleri de biliyordu.
Doğrusu birçok DTP’li belediye başkanı da bu sorumluluğun gereğini yerine getirmişlerdi. Haklarında, siyasal nedenlerle onlarca -hatta Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir hakkında 100’ün epeyce üzerinde- soruşturma ve dava açıldığı malumunuz. Kimilerinin de görevden alındığı (Cizre ve Diyarbakır Sur) bilineniyor.
Hangi belediye başkanı bütün mesaisini seçildiği şehrin sorunlarıyla haşır neşir olmak için harcamaz! Eminim, dost ya da değil, bütün merceklerin, projektörlerin üzerlerine doğrultulduğu DTP’li belediyeler diğer partili belediyelere göre hizmet konusunda daha hassastırlar. Öyle de olmaları gerekiyor.
Şimdi önümüzde yeni bir yerel seçime, yaklaşık 18 ay gibi bir süre var (2009 Mart). Artık 22 Temmuz 2007 seçimleri sonrası, siyasal tercihini DTP lehine kullanan seçmenin parlamentoda siyasal temsiliyet manasında 20 vekilden oluşan bir grubu var. Bu grubun iki manada çok hayırlı ve isabetli bir konumlanışı var kanımca.
Birincisi ve belki de en önemlisi 16 yıldan beridir kendilerine uzak tutulan ve adeta kapıları kapatılan meclis fırsatının yakalanmış olmasıdır. Artık parti adına siyaset yapma fırsatı meclisteki güçlü grubu ile birlikte yeniden partinin ellerindedir. Eğer parlamentodaki grupla birlikte parti bu fırsatı örgütlü, kararlı ve uyumlu bir şekilde değerlendirirse bu tarihi bir fırsat ve çok ciddi bir şanstır.
İkincisi ve bir başka öneme haiz olanı da, artık mecbur kalmadıkça DTP’li belediye başkanları siyasal gerekçeli konulara (basın açıklamaları ve benzeri) girme gereği duymayacaklardır. Bu durum tabii ki siyasetten uzak durulması anlamını taşımayacak. Aksine artık parlamentoda da temsil şansını yakalayan siyasete, siyasal manada yaptıkları başarılı hizmetleriyle destek sunmak ve önümüzdeki yerel yönetim seçimlerinden daha güçlü çıkabilmek için akordu sağlam, tınıları ve ahengi melodik bir enstrüman örgütlülüğünde yerel yönetim hizmetleriyle daha çok öne çıkan bir performanstır beklenen.
Tabii ki DTP’li belediyelerin bugüne kadar birçok iktidar belediyesinden daha fazla hizmet ürettiği gerçektir ama onlar iş yaparlarken en sıradan hizmetlerinde bile “DTP’li filanca belediye…” diye anıladuruyor/mimleniyorlar. En sıradan, yasal taleplerinin ve hizmetlerinin bile ardında başka gerekçeler arandığını biliyorlar…
Tek bir örnek bile bu durumu açıklamaya yeter. Ankara Büyükşehir Belediyesinin günlerce Ankaralılara, koca başkente reva gördüğü susuzluk rezaletinin yüzde birini Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Diyarbakır’a yaşatsaydı kopacak vaveylayı varın siz düşünün!
Ki Diyarbakır şehri de bundan birkaç yıl öncesine kadar su problemi yaşıyordu. Şimdilerde Diyarbakır su sorunu yaşamıyor ve çok temiz suyu musluklarından içebiliyorsa bu da DTP’li Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin sayesindedir.
Demokratik Toplum Partili vekillerin ve belediyelerin önünde çok ciddi bariyerler var. Yaptıkları ve yapacakları her olumlu işi “görmeyen/görmek istemeyen” önyargılılar, en küçük olumsuzlukları da bugüne kadar olduğu gibi abartarak kamuoyu ile paylaşmak isteyenler var.
O halde bugün DTP’lilerin acil görevi nedir? Her Demokratik Toplum Partili vekil adeta bir “gölge bakan” gibi davranmak ve çalışmak durumundadır. Hazır Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası Bakanlar Kurulu da oluşturuluyorken DTP’li vekiller de kendilerini birer gölge bakan gibi görmeli. Kim hangi konuda yetkin olduğuna inanıyorsa o konuda hazırlıklarını yapmalı ve daha da yetkinleşmeli. Bu bir tarihi görevdir. Hatta bu kadronun içine büyük çoğunlukla DTP’lilerin oylarıyla seçilip meclise giden Ufuk Uras da katılmalı.
Neden mi bu gölge kabine mevzuuna dikkat çekiyorum. Parlamentonun şu anki profilinde sol ya da sosyal demokrat kimlikli ve de AKP hükümetine ciddi muhalefet edebilecek bir yapı yok. Anlayacağınız sağın muhalefeti, bilcümle sağ olan CHP ve MHP olmayacağına göre, AKP’nin muhalefeti yine parti içinden ve kendisi olacak. Bu manada demokrat ve sol söylemle de donanmış bir Demokratik Toplum Partisi Grubu, yedeğine/yanına parlamento dışı muhalefeti, sivil toplum örgütlerini, belediyeleri de katarak çok önemli işler başarabilir.(ŞD/EÜ)