Bizim mahallede kurulan BiM market, en çok taş yiyen market rekorunu elinde bulunduruyor olabilir. Mahalledeki çocukların düzenli bir oyunu haline gelen bu mesele, polisin olay yerine intikal etmesiyle anında politik bir atmosfere evirilerek son buluyor. Hatta anladığım kadarı ile markette işe alınan son gencin tek görevi gün boyu camdan dışarı gözetleyip olası taşlamaları anında telefon ile polise bildirmekti Geçen yıl yine siyaseten zamanın pek parlak olmadığı, devlet şiddetinin de arttığı günlerde mahalleli çocuklar, gençler BİM’e yönelmişlerdi. Çok yoğun bir taşlama sürecinden sonra gelen polislerden birinin ağzından manzaraya dair şu yorum çıkmıştı: “Yav arkadaş! Şeytan bile bu kadar taşlanmaz”…
Kürdistan’da iki şey düzenli olarak taş yer: Tren ve Toma!
Çünkü ikisi de devletin en somut göstergesidir. Tren daha eski, daha kanıksanmış bir taşlama arenası! Makinist bilir ona hangi köyde, hangi durakta taş geleceğini. Çoğu trenin camı devletin olmayan kalbi gibi kırık, yüzü gibi yaralıdır. Bu durumun hazin taş hikayeleri vardır. Hatta bazen neden taş atıldığı bilinmez ama yine de tren geçince illa ki atılması gerek. Elinde taş ile Bismil’in çıkışında tren raylarının yanında kürsüsüne kurulup bekleyen yaşlı xalolar tanıyorum.
Kısaca bu mesele psikanalizin Kürt imtihanı ile çözülebilecek bir konu! Fazla deşmeyelim…
İkincisi, asıl konumuz, ise Toma!
Toma devletin şiddet ve buzlaşmış modern yüzüdür, temsiliyetidir. Beyaz Toros'un abisidir…
Toma neydi? Toma sevgi idi, toma emek idi diyecek bir durumuz yok! Evde akmayan suya hasretlerin üzerine hunharca su israf edecek kadar toplumsallığını yitirmiş, ama nedense toplumsal olaylara müdahale adı ile aramızda fors atıyor. Toma’nın özelliği içine aldığı bünyeyi yutması ve kişinin kimyasını da değiştirmesidir. Geçtiğimiz gün Gever’de ortalıkta kimseyi bulamayınca gökyüzüne su sıkan tomaya dair ne denilebilir ki? Onunla mücadele eden bizlerin ara sıra insanlık namına verdiği derslerde işe yaramadı şimdiye kadar. 2012 yılının Kasım ayında Van’da unutulmaz bir olay olmuştu. Tomanın azıcık onuru varsa bizi düşman bellemezdi ama kime söylüyorum! Gerçi hıncından kendine sıkar o zaman…
Van'da BDP’nin düzenlediği miting sonrası çıkan saldırıda mahalle arasına giren bir toma yolda mahsur kalmıştı. Hatta hiç unutmam, bir tekerleği çukura giren ve yan duran toma o halde iken bile su sıkmaya devam ediyordu. Kimi ıslatsam kardır diye düşünüyordu! Etrafını sarıp ona taş atanlar ise durdu ve toplanmaya başladı. Tomanın şoförü ile görüşmeler başladı ve müzakere başarı ile sonuçlandı. Su sıkmamak şartı ile onu çıkardılar. Şartlara uyup gözyaşları ile yoluna devam edip gitti toma! Akıbeti hakkında bilgi sahibi olamadık…
Yaklaşık tam 2 yıl sonra 31 Aralık 2014, yılın son günü yine bir toma vakası ile karşı karşıya geldik. Van’daki durumu da sollayan, görülebilecek en ilginç toma anısı olabilir. Haberi aynen aktarıyorum: “Akşam saatlerinde Özgürlük Meydanı'nda bulunan 8 katlı Tekirdağ Apartmanı'nın teras katında çıkan yangın, itfaiye ekipleri ile TOMA'lar tarafından söndürüldü. Yangın söndürüldükten sonra çevrede bulunan vatandaşlar itfaiye ekiplerini ve TOMA'ları alkışladı”… Görüntüleri de izledim. Toma halkın arasından suyunu yukarı doğru sıkarken halk “daha yukarı daha yukarı, bu tarafa şu tarafa” diyerek direktif veriyordu. O toma ki Gever’de üzerine yürümediği genç, su sıkmadığı ev, insan kalmamıştır. Ama hayatın cilvesi işte! Gün geliyor alkışlarla yerine gidiyor.
Gever’de gerçekleşen bu “toma-yangın söndürme” olayı yıllardır devam eden çatışmalı halin de basit bir çözüm metaforu. Yangını söndürmek gayet kolay! Ama kül olan bir binayı söndürmek işe yaramaz, faydası kimseye dokunmaz. Başta Gever olmak üzere tüm sokaklarda verilen şey tam da bu bilincin savaşıdır. Yıllardır söylenen şey bu. Ama tekniğin, gaz kapsülün, merminin ve medya manipülasyonun arkasına sığınarak yangın söndürülmüyor. Yıllardır anlaşılmayan şey de yine bu… (ÖA/HK)
Bu yazı 4 Ocak 2015 Pazar günü yuksekovahaber.com'da yayınlandı.