Kadınların sokaklarda ve aslında her fırsatta dile getirdiği “Erkek adalet değil gerçek adalet” sloganı bu hafta iki önemli mahkeme kararı ile karşılığını buldu.
Kadın Hareketi’nin ve feminist avukatların sıklıkla dile getirdiği biz gazetecilerin de haberleştirirken içimizi sızlatan eril mahkeme kararlarının aksi yönde iki kararla haftayı kapattık.
İlk karar, Anayasa Mahkemesinden geldi. Anayasa Mahkemesi (AYM) 2019 yılında cinsel saldırıya uğrayan ve hukuki süreçlerin uzaması nedeniyle gebeliğini sonlandıramayan A.J.'nin başvurusunu kabul etti ve hak ihlali kararı verdi.
İkincisini de avukat Hülya Gülbahar, sosyal medyada şu sözlerle duyurdu
“İzmir 3. İdare Mahkemesi'nden çok önemli bir emsal karar: Boşanma aşamasında olduğu eşi tarafından öldürülen #HülyaŞellavcı için İçişleri Bakanlığı kusurlu bulundu. Yaşam hakkını korumadığı için tam 2 milyon 500 bin TL manevi tazminat ödemesine hükmedildi.
Şellavcı ve yakınları defalarca kolluk kuvvetlerine ve ilgili mercilere başvurmuştu. 6284 uyarınca verilen koruma kararını ihlal eden eş hakkında zorlama hapsi istenmiş, karar ancak Şellavcı öldürüldükten 3 gün sonra verilmişti.
9. Yargı paketi ile #6284'e saldırmak isteyenlerin dikkatine.”
Cinsiyetçi olmayan yargı kararı olur mu?
Bu haberde yer alan detaylara da baktığınızda görüyorsunuz ki AYM’nin kararı, mülteci kadınların haklarının korunması açısından önemli bir emsal teşkil.
Türkiye’de geçici koruma veya uluslararası koruma statüsüne sahip mülteciler, sadece kayıtlı bulundukları illerde yaşamak zorundalar ve başka herhangi bir ilde eğitim, sağlık, devlet dairelerindeki kamu hizmetlerinden faydalanamıyor ve hukuki haklardan yararlanamıyorlar.
A.J.'nin Hatay ve Urfa arasında yaşadığı yetkilendirme sürecindeki aksaklıklar, gebeliği sonlandırma talebinin yerine getirilmesini engelledi.
Anayasa Mahkemesi’nin A.J. lehine verdiği bu karar, sadece onun için değil, Türkiye'deki tüm mülteci kadınlar için önemli bir dönüm noktası.
Mülteci kadınların, özellikle cinsel şiddet mağduru olanların, haklarının korunması ve hukuki süreçlerin etkin bir şekilde yürütülmesi, toplumsal adaletin sağlanması açısından hayati önem taşıyor.
Eril değil, eşit yargıla(n)ma hakkı
Bu karar, hukuki sistemdeki eksikliklerin giderilmesi ve mülteci kadınların haklarının güvence altına alınması için bir umut ışığı olabilir. Artık, yetkililerin bu kararı dikkate alarak, mülteci kadınların yaşadığı zorluklara karşı daha duyarlı ve çözüm odaklı adımlar atmaları gerekiyor.
Ve elbette sadece mülteci kadınlar için değil, kocasının cinsel saldırısına maruz kalan kadınlar için de dönüm noktasındaki bir karar. Belli ki kararı veren hakimler, sadece erkek bakış açısıyla değil eşitlikçi bir bakış açısıyla da dosyayı değerlendirmişler. Eril değil, eşit yargılama yapmışlar.
İkincicisi de yargının, bir kadının erkek şiddetine karşı korunmasında İçişleri Bakanlığı’nı da kusurlu bulması aşırı derecede önemli bir karar.
Tam olarak İstanbul Sözleşmesi’nin de dayanağı oluşturan bir karar. Sözleşme, kadınların şiddetten korunması yönündeki sorumluluğu devlete yüklediği için önemliydi. Müfredatından kamu personelinin eğitimine, kolluğun ve hakimlerin eşitlikçi bakış açısı ile hareket etmesine kadar aklınıza gelecek her detaydaki sorumluluğu devlete yüklüyor.
İzmir 3. İdare Mahkemesi’nin Hülya Şellavcı kararı da bunun en anlamlı örneği. Mahkeme, Şellvacı’nın öldürülmesinde İçişleri Bakanlığı'nı kusurlu bularak 2 milyon 500 bin TL ödemesine hükmetti. Kararın emsal olduğunu belirten Hülya Şellavcı'nın yakını ve ailenin avukatı Ensar Aktürk, "Tazminatın devletin hazinesinden alınmasını kabul etmiyoruz. Sorumlu kişilerin tespit edilip, o kişilerden rücu edilmesini istiyoruz. Yoksa değil 2.5 milyon TL, 25 milyon veya 250 milyon TL'de olsa, aile yakınlarının acısını hiçbir şekilde hafifletmez" dedi
İki önemli karar, ikisi de cinsiyet temelli yargı kararlarından uzak. Umarım bundan böyle daha çok böyle haberler yazarız.
Bu arada minik bir hatırlatma.
Feminist avukatlar, avukatlar adliye koridorlarında kadınların haklarını teslim eden kararlar aldırmak için mücadele ederken, yargıda cinsiyetçiliği hem öğrencilerine hem biz gazetecilere anlatan çok kıymetli akademisyenler de var. Unuturum diye isimlerini yazmaktan imtina ettim. Onlardan biri Yakın Doğu Üniversitesi’nden Doç. Dr. Eylem Ümit Atılgan’ın yeni kitabı “Haksız Tahrik, Bir Erkeklik Hakkı” İletişim Yayınları’ndan çıktı.
O zaman bu haftayı şöyle bitirelim…
Yargıdan cinsiyetçi olmayan kararları duyduğumuz, şiddetsiz ve elbette bol okumalı yeni bir hafta olsun…
(EMK)