Başbakan Erdoğan'ın, tam adıyla "Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi" kapsamında kadın örgütleriyle yapacağı toplantıya davet edildiğimde, bu buluşmanın diyalog kurmak açısından önemli olacağını düşündüm ve katıldım.
Toplantının başında yaptığı konuşmayı dikkatle dinledim. Bu konuşma sırasında, Türkiye'nin gelişmesi ve demokratikleşmesine dair somut örnekler verdi.
Demokratik standartların yükseltilmesini çok önemli bulduğunu söylemesi benim için önemliydi. Bu sürecin de kadınları dışarıda bırakarak çözülmesinin mümkün olmadığını Başbakan'dan duymak o an orada sanırım hepimize iyi geldi. Bunun doğru bir toplantı olduğu duygusu verdi.
Bu olumlu hava, Başbakanın konuşması bitip basın dışarı çıktıktan sonra yavaş yavaş değişmeye başladı. Toplantıda söz sırası daha çok iş kadınları öncelikliydi.
Ancak beş buçuk saat sonra bize söz geldiğinde, (bu arada, aktif olan ve bölgede çalışan kadın örgütleri de en son konuşanlardandı) sürenin de çok kısa olması nedeniyle görüşlerimizi hızlıca dile getirebildik.
Uçan Süpürge alan çalışmalarına ağırlık veren bir örgüt. Özellikle de kadın toplantılarıyla kitlesel buluşmalar gerçekleştiriyor, filmler gibi görsel materyaller de kullandığı için çok daha kalabalık kitlelere doğrudan ulaşabiliyor.
Anayasanın 10. Maddesi ve Ceza Yasası'nın biz kadınlara neler getirdiğini bu büyük buluşmalarda hep tekrarlarım.
Bunlardan bir güçlendirme cümlesi olarak yararlandığımı Başbakana da söyledim ve kendisine teşekkür ettim. Teşekkürün nedeni, bir Başbakanın bütün kadın örgütlerine "Bu ülkeyi yönetirken kadın olmadan demokratikleşme olmaz" demesi ve her söyleneni dikkatle not almasıydı.
Bu aynı zamanda Uçan Süpürge'nin bundan sonraki alan çalışmaları için de bir motivasyon kaynağı olacaktı.
O gün Dolmabahçe'nin ev sahipliği yaptığı buluşma, kadın-erkek eşitsizliğinin tespit ve çözümünün konuşulduğu bir toplantı ile kadın örgütlerine açılım konusundaki görüşlerinin sorulduğu bir toplantının üst üste gelmiş haliydi.
O kısacık konuşmamda bunu da belirttim ve ekledim: Eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasına yönelik politikalar ve adımlar için bir toplantı daha yapılmalı.
Açılımla ilgili görüşlerimi ise şöyle aktardım:
Doğudaki geri bırakılmışlığa çözümün sürekli güvenlik, ekonomi, kalkınma, güçlenme gibi başlıklar altında arandığını, bunun tabii ki bir taraf olduğunun farkında olduğumu söyledim. Diğer yandan, en az telaffuz edilenin kültürler arası ilişkiler ve diyalog olduğunun da altını çizdim.
Birbirini anlamak, karşılıklı düşmanlık beslememek aradaki buzların erimesi demek. Kültürler arası ilişkilerin gelişmesi, dilde ortaklık demek. Doğal olarak da çözümü ortaklıkta aramanın önemini vurguladım. Bunun da yolu buluşmalardan geçer, büyük kadın buluşmaları... Kültürler arası diyaloğun taşıyıcısı kadınlardır çünkü.
Dolayısıyla açılım tartışmalarında kadın örgütleri çözümün bir parçası olacaktır ve bu nedenle de çok önemlidirler. Başbakana tavsiyemizi tekrarladım: Her platformda mutlaka kadın örgütlerini de davet edin, kadınları bir çözüm ortağı olarak görün.
Başbakan kürsüdeki konuşmasında annelik üzerinde sıklıkla durdu. Kadınları yalnızca biyolojik kimlikleriyle ele aldı, annelikleriyle bağlantı kurdu. Ama hepsi buydu! Oysa biz önce kadın, sonra anneyiz; bu tarafı da görebilmesini isterdim.
Acının siyaseti olmaz, dedi Başbakan, anneliğin ideolojisi olmadığını söyledi. Bunun üzerine kendisine şehit anneleriyle görüştüğü gibi cumartesi anneleriyle de görüşmesi gerektiğini, bunun çok etkili olabileceğini, tam bir diyalog havası estirebileceğini söyledim.
Barış ortamının sağlanması için kadın bedeni üzerinden siyaset yapılmasını engellemek ve kadın kimliğinde buluşmak gerekiyordu çünkü. Kadınlar olarak hayatı yeniden üretirken, bunu barış halinde yaparsak her şeyin çok daha rahat, çok daha verimli olacağını tekrarladım.
Son olarak da 2009 yılında Uçan Süpürge'de yaptığımız Kadın Örgütleri İhtiyaç Analizi'nin sonucuna dikkat çektim: Son yıllarda kadın örgütlerinin en çok ilişki kurduğu kurumlar, yerel yönetimler. Bunu sürdürmek gerekiyor.
Kadınlar erkeklere göre yurttaşlık bilgisini daha az edinebiliyor, çünkü kamusal alana erkekler kadar çıkamıyor ve kamusal mekanları onlar kadar kullanamıyorlar. Yerel yönetimler bunu güçlendirebilirlerse asıl açılım bu olacak. Bunu bilen, güçlenen kadınların bu durumu en fazla açılıma yarayacak.
Kadınlar için yapılan her olumlu iş, bu ülkenin yararınadır; Başbakandan özellikle bunu hiç unutmamasını istedim.
Salondaki bütün kadınları dikkatle dinleyen Başbakan, daha sonra herkesin söylediğine tek tek yanıt verdi. Cumartesi anneleriyle ilgili yanıtı şuydu: "Onlar kim? Ne yapıyorlar? Sadece oturuyorlar. Tüzel kişilikleri yok. Aralarında kimler var biliyor musunuz?" dedi.
Sonuç olarak onlara "öteki" demiş oldu.
Kadınları birey olarak cümle içinde kullanmaya pek yanaşmayan Başbakan, kadının aile için var olabileceğini söylemekle kalmadı, kadın-erkek eşitliğine değil, fırsat eşitliğine inandığını belirtti. Muhfazakar bir partinin başkanı olmasına bağladı bunu da.
Olumlu mesajlarla başlayan, umut vadeden bu toplantı, mutsuzluk ve hayalkırıklığı içinde sona erdi.
Bu ülkenin Başbakanının, demokratik standartların yükseltilmesini çok önemli bulduğunu söylemesi ve kadınları dışarıda bırakarak çözülmesinin mümkün olmadığını eklemesinden sonra en temel eşitlik mücadelesi için ben inanmıyorum demesi bizi çok şaşırttı, yaraladı.
Hiç değilse "Sizi anlıyorum" demesi bile önemli olabilirdi.
Bu buluşmanın Başbakan tarafından tekrar değerlendirlmesini umuyorum. Gerçek açılım buradan başlar. (HG)
* Bu yazı Uçan Süpürge Kadının Haber Sitesi'nde yayınlandı.