Görüş ve düşüncelerinizi açıklama hakkının kullanabilmesi için "halkın bilgilenme, gerçekleri öğrenme hakkının" sağlanması gerekir. Siyasal iktidarlar halkın gerçekleri öğrenmesini hiç istemez.
Gerçekleri öğrenmek "özgür, doğru, yaygın bilgi ve haber dolaşımını" sağlanırsa mümkündür. Devletin ve her türlü "düzenin" korunması iddiasıyla, halkın bilgi edinme ve gerçekleri öğrenme hakkı sınırlandırılamaz. Bireysel bilgilenme "hak" olarak kabul edilmelidir. Bu hakkı hayata geçiren gazetecilerin "doğru ve yaygın haber dolaşımını" sağlamak özgürlüğü engellenemez. Gazetecileri, haberlerini, yazılarını, yorumlarını sınırlandırmak demek bizim yaşamımızın sınırlandırılması demektir.
Bilgilenme hakkı, çağımızın gerçeğidir. Demokrasiyi yaratan güçtür.
Özgür haber dolaşımını engellenmek için gazetecileri susturur, işsiz bırakır, suçlar, tutuklar, hapse atarsanız demokratik siyasal yapı yok demektir. Özgür haber dolaşımının varlığı demokratik siyasal düzenin temel ölçütüdür. Haberlerin, yorumların, eleştirilerin özgür dolaşımını engelleyen, sınırlandıran kanuni düzenlemeler yapılan yerde demokrasi yoktur.
Aslında "basın özgürlüğü", bilgi edinme ve gerçekleri öğrenme hak ve özgürlüğü demektir.
Bizdeki siyasal iktidarlar "yaygın, doğru haber ve bilginin özgürce dolaşımını" sağlamak yerine sınırlandırmaktadır. Gazetecileri hapse atmakla, tutuklamakla, terörist kabul etmekle meşguldürler.
Kanunlar, sanki insanları işsiz bırakmak için değiştiriliyor, grev yasaklanıyor, örgütler ve sendikalar dağıtılmak isteniyor. Kanunlar, bu işe yarıyor artık. Hükümetin adamlarına göre her şey "ekonominin" iyi gitmesi için düzenlenmeli. Sonuçta bu bir hesap meselesiydi ve grev yapan çalışanların sebep olacağı zararı kim ödeyecekti? Zaten Başbakan'da öyle söylemedi mi? O halde hesaplar kar elde etmek için düzeltilmeliydi. Bu yüzden de hava iş kolunda grev yapılmasını önlemek için kanunla kaldırıldı. Ekonomi rahatladı!
Daha da iyisini nasıl yapmalı?
İstenmeyen görüş sahiplerini medyaya kim çıkarıyordu? Hesabı sorulurdu, sorulmalıydı.
Önce siyasal iktidarı elinde tutanların hesaplarını bozan ve aksini yazan, haber yapan, eleştiren gazeteciler halledilmeliydi. Başarılı oldular.
Siyasal iktidar, "zor kullanıcı iktidar" olduğuna göre, istemediği gazetecileri işten atardı. İstenmeyen görüşlerin sahibi gazetecilerin işten atılması işi medya patronlarına ihale edildi, iş bitirildi. Bir dirhem gerçek için haber yaptı diye işsiz bırakılan gazetecilerin işsizliği, halkın gerçekleri öğrenmesinden korkan siyasal iktidarların işidir.
Hatta ve hatta işsiz kalmaları yanında, gazeteciler yazdıkları bir haberden, yazıdan, yorumdan ve görüşlerinden dolayı cezalandırma tehdidi ile korkutulmalı ve gerekirse tutuklanmalıydı. Tutuklama sıraya konulmalıydı. Ama her şey kanuna uygun olmalıydı.
Hukuka uygun olup olmaması o kadar önemli değildi. Çünkü hukuk, kanun ve düzen siyasal iktidarın kendisiydi zaten. Uygunluk, ona uygunluktu.
Gazeteciler terör suçu işledikleri, terör örgütüne yardımcı oldukları, terör propagandası yaptıkları gibi iddialarla "terörist" sayılmalı ve terörist olarak yargılanmalıydılar.
Halk, buna inandırılmalıydı. Nasıl olsa gazeteciler, kendi meslektaşlarının yaptıklarına, karalamalarına alışkındılar. En iyisi, gazetecilerin gazetecileri suçlu ilan etmesiydi.
Önce gazetecileri tutukladılar, karaladılar, hapsettiler, haklarında ceza davaları açtılar. Ceza davalarının çokluğuna bile aldırmadılar. Gazetecileri terörist ilan ettiler, işi bitirdiler.
Siyasal iktidar, gazetecileri susturmakla düzene uygun kafalar yaratabileceğini biliyor.
Ya gazeteciler, düzene uygun mudurlar?
Hiç kimse gazeteciler yargılanamaz, haklarında ceza davası açılamaz demiyor. Gazetecilere ayrıcalık istenmiyor. Gazetecileri sütten çıkmış ak kaşık olarak görmüyor, görmemeli.
Ama başkanlara, başbakanlara, bakanlara, en üst siyasetçilere, en alttaki politikacılara karşı söz söyleyen, fikir beyan eden, haber yapan, eleştiride bulunan gazeteciler sırf bu özellikleri nedeniyle ve sadece gazetecilik yaptıkları için suçlanırsa, bu yolla susturulursa; asıl suçlu olanlar buna karşı çıkmayan, siyasal iktidarın hizmetine gazetecilik mesleklerini emanet edenlerdir. Tarih, böyle yazıldı.
Gazetecilerin görevleri meslektaşlarının terörist olduklarına inanarak, inanmasa bile sadece karalamak için kötülemek midir? Yoksa tutuklu gazeteci meslektaşları ve kendileri için, halkın gerçekleri öğrenme hakkı için bir şeyler mi yapmalıdırlar?
Tutuklu gazetecilerin duruşmalarında bulunarak onlarla dayanıştıklarını göstermek suretiyle "var olmak" gazeteciler için yeterli midir? Gazeteciler, kendi dayanışmaları için gazeteci meslektaşlarının tutuklanmasını ve hakkında ceza davası açılmasını mı beklemelidir?
Gazeteciler; gerçeklerin ve haberlerin özgürce dolaşımını, halkın bilgi edinme ve gerçekleri öğrenme hakkının sağlanması için, meslekleri ve meslektaşları için başkaldırıyı, direnişi örgütlemelidirler.
Yazılacak gazete kalmadıysa, çıkılacak ekran yoksa sokaklar vardır. Denediler, oldu.
Sokaklar, demokrasinin barikatıdırlar. Daha anlamlıdır, nefes aldırır.
Sokak, duruşma salonlarından, gazeteci meslektaşlarının tutuklanmasını beklemekten çok daha güzeldir. (Fİ/HK)