Çocuklara Işık (Light for Children) isimli bir yardım kuruluşu ile HIV pozitif çocuklarla çalışmak için gönüllü olarak Gana'ya giden Ayşe Nur Özcan'ın blogundaki yazılarını bianet okuyucuları için derledik.Ayşe bu sefer yazılarında Gana'daki okullarda düzenledikleri cinsel istismar çalıştaylarından, 15 yaşına gelen Ganalı kızlardan beklenenlerden ve Gana sokaklarından bahsediyor.
23 Eylül 2011: Okula dönüş
Bugün cinsel istismar konusunda çalıştaylar yapmak için bir okula gittik. Her şey çok ilginçti. Öyle fakir bir yerdi ki, her şey eski ve zarar görmüştü. Okulda kapı veya pencere yoktu mesela. Binada kapı olmadığı için sürekli alakasız insanlar veya hayvanlar geçip duruyordu önümüzden.
Unutmadan, Türkiye'de kediler ve köpekler sokaklarda nasıl dolaşıyorsa; Gana'da da tavuklar ve keçiler öyle dolaşıyor. Ben hayatımda başka bir yerde böyle bir şeye rastlamadım. Bu ülkede her şey ve herkes çok rahat ve kaygısız, hayvanlar bile!
Okuldaki çocuklara dönecek olursak, kafeterya veya kantin gibi bir yerleri yok. Okul bahçesinin ortasında sakız, şekerleme ve bisküvilerin (onlar bisküvi diyor ama aslında kurabiye bunlar) satıldığı stant gibi bir yer var.
Bugün ziyaret ettiğimiz okul bir devlet okuluydu. İlk ve orta öğrenim veren özel okulların daha iyi koşullara sahip olduğunu söylüyorlar. Burada özel okullarda yıllık yaklaşık 600 dolar ödenirken; devlet okullarına giden çocuklarının giderlerinin büyük bir kısmı hükümetçe karşılanıyor. Ayıca lise sona kadar okula gidilmesi Gana'da zorunlu. Küçük bir not: eğer bir çocuk sınıf arkadaşların daha geç okula kaydolursa ve sınıfta sandalye kalmadıysa; o öğrenci kendi sandalyesini satın almak zorunda.
İlginç bulduğum bir durum daha var. Birinci sınıflara sunum yaparken fark ettim ki sınıftaki öğrenciler farklı farklı yaş gruplarından. Sonradan öğrendim ki Gana'da birinci sınıfa kaydolmak için 6-7 yaşlarında olmak gibi bir zorunluluk yokmuş. Esasen, uygun gördükleri zaman (daha açık olmak gerekirse aileleri karşılayabildiğinde) okula başlayabiliyorlar.
Ayrıca burada öğretmenlerin, gerekli gördüklerinde, çocuklara vurması serbest. Ellerinde bazı sopalarla, çocuklara vurmaya hazır halde dolaşıyorlar. Bu, bizim çalıştayımız vasıtasıyla çocuklara vermeye çalıştığımız mesaja tamamen ters bir uygulama.
Okullar hakkında eklemek istediğim bir nokta daha var. Önceden de bahsettiğim gibi din Gana kültüründe çok önemli bir yer tutuyor. Uyanıyorsunuz insanlar ilahiler söylüyor; yemek yiyorsunuz herkes ilahi söylüyor; yatağa gidiyorsunuz yine her yerden ilahi sesleri geliyor... Gittiğimiz devlet okulundaki müdirenin odasına girdiğimde de odanın duvarlarının Tanrı hakkında yazılmış şiirler, şarkılar; Tanrı ve Hristiyanlık'a dair mühim noktalar ve ilahilerle dolu olduğunu gözlemledim. Türkiye'deki bir devlet okulunda böyle bir hareketin sonuçlarını tahmin bile edemiyorum.
Okul meselesinden tamamen alakasız olarak bugün, Gana'daki kız çocuklarından, 15 yaşından itibaren, yemek pişirmek veya evi temizlemek gibi ev işlerini üstlenmelerinin beklendiğini öğrendim. 15 yaşında kızı olan bir anne evde pek de bir şey yapmak durumunda değil .Kendimi 15 yaşında Ganalı bir kız olarak hayal dahi edemiyorum. Annem herhalde dünyanın en mutlu kadını olurdu diye tahmin ediyorum.
24 Eylül 2011: Dokunulmamış ruhlar
Bugün, Light for Children (Çocuklara Işık) olarak sponsor olduğumuz çocuklarla bir toplantımız oldu. Çocukların çoğu HIV virüsü taşıyor. Biz de bu virüsü taşıyan kişilerin olduğu ailelere sponsor oluyoruz. Esasen, çocukların kilo kaybedip kaybetmediğini saptayabilmek için önce onları tartıyoruz, onarla oyun bahçesinde oyunlar oynuyoruz; son olarak da onlara para, yiyecek ve (giysi, okul ihtiyacı gibi) bazı bağışlarda bulunuyoruz. İşin aslı şu anda hiçbiri AIDS hastası, dolayısıyla hiçbiri ölümcül durumda, değil. Onlara HIV ilaçları ve yiyecek sağlayarak, virüsün bir ileriki aşamaya geçmesini önlemeye çalışıyoruz.
Buradaki çocuklar inanılmaz sevimli. Yalnızca sevilmek istiyorlar... Onlara dokunduğunuzda dünyanın en mutlu varlığı haline geliyorlar! Öylesine küçükler ama daha farkında bile olmadıkları bir sorunla baş etmek zorundalar. Bu çok üzücü.
Sokaklara geri dönecek olursak... Burada kadınlar, kafalarının üstünde sayısıyız fazla şey taşıyabiliyor. Bugün kafasında ne olduğunu çıkaramadığım ama yaklaşık iki metre uzunluğunda ve bir metre genişliğinde bir şey taşıyan bir kadına rastladım. Yastıklar, tahta eşyalar, su torbaları, envai çeşit yemek ve sutyenler kadınların kafalarında taşıdığı eşyalar arasında... Özetle satabilecekleri her şeyi kafalarında taşıyabiliyorlar.
İlginç olduğunu düşündüğüm bir nokta daha var. Bugün öğleden sonra iki sularında, bir mağazaya girdim. Bu arada bizim anladığımız cinsten pek mağaza yok burada. Daha ziyade büfe tarzı stantlar var etrafta. Bir şişe su almak için ben de bu stantlardan birine gitmiş bulundum. Her şey ortadaydı ancak stantta çalışan bir kişi bile yoktu. İsteseydim aklıma eseni alıp kaçabilirdim mesela. Sonradan bunun Gana'da sık rastlanan bir durum olduğunu öğrendim. Burada, kesinlikle dünyanın geri kalanına da yayılması gereken, çok büyük bir toplumsal güven olduğuna inanıyorum! Ayrıca bana sorarsanız bunun bir diğer sebebi de insanların son derece rahat olmaları.
Bugün bir başka Gana spesiyalini daha denedim: muz cipsi. Günlerdir canım korkunç derecede cips çekiyordu; neyse ki bu muz cipslerinin tadı da aynı bizim bildiğimiz cipsler gibi. Hatta belki daha bile güzeller. Bu cipslerin tatlı ve tuzlu olmak üzere iki çeşidi var. Tatlı olanın kahverengiye çalan koyu; tuzlu olanın ise sarı bir rengi var.
Bugün için değinmek istediğim son nokta ise anlaşılan Gana'da bir su kesintisi olduğunda bu günler sürüyor. İstanbul'da buna nispeten alışkın olsak da; aynı şey örneğin Londra'da olsa; insanlar hemen ayaklanırdı diye düşünüyorum. (ANÖ/NV)
ANC'nin blogu'na ulaşmak için tıklayınız.