Füruğ Ferruhzad, 1935’te muhafazakâr bir aile ve dini açıdan katı bir toplumda dünyaya geldi. Subay olan babası, iyi eğitimli ve okumuş olmasına rağmen, Füruğ’u her açıdan sınırlandırmaya çalıştı. Babayla olan bu belirsiz ilişki, daha sonra şiddetli huzursuzluklara yol açtı.
Trajedinin anlamını erkenden öğrenen Füruğ, 16 yaşında kendinden 15 yaş büyük hiciv yazarı ve aynı zamanda akrabaları olan Pervez Şapur ile evlendi. Ancak Pervez Şapur ile evliliği, ona babasından kurtulma fırsatı vermesine rağmen, Füruğ’a aradığı özgürlüğü vermedi.
Bu evlilikten Kamyar adında bir de oğlu oldu. Eşinden ayrıldığında oğlundan mahrum kaldı. Çünkü İran yasalarında velayet anneye değil, babaya veriyor.
Boşanmayla sonuçlanan bu evliliğinden sonra çocukluğundan beri sevdiği şiiri, hayatının merkezine aldı.
Şiiri, toplumun vahşetine ve hayatın savaşlarına karşı varlığını savunmak için bir silah olarak kullandı. Hislerine göre yazan şiirsel bir bakış açısıyla, duyguları ehlileştiren ve dönemin romantik şairlerinin de hâkim klişelerinden kurtulmuş şiirsel bir bakışa dönüştü.
Füruğ’un şiiri, İran toplumunda özellikle tutku ve cinsellik konularında tüm kırmızıçizgileri aştığı için İran toplumunda bir olay olarak kabul edildi. Dizginlenemeyen kadınsı duygularını serbest bıraktı. O dönemler İran kadınları, kadınsı duygularını ifade etmeye cesaret edemiyordu.
İranlı yönetmen Abbas Kiyarüstemi, “Her milletin kültürel sembolleri vardır. Mesela İngilizlerde Shakespeare gibi, çağdaş İranlılar için ise Füruğ Ferruhzad bir semboldür. İran şiirinin modern kimliğini oluşturan kişidir. Saçları, ülkemizde gerçeği söyleyen son kişiydi” dedi.
Şiire olan bağlılığı
1954'te babasına yazdığı bir mektuptan öğreniyoruz ki şiire olan bağlılığı çok derin:
”Gecem gündüzüm hiç kimsenin şimdiye kadar söylemediği yeni ve güzel bir şiir söylemenin düşüncesiyle geçiyor. Kendimle baş başa kalamadığım ve şiir düşünmediğim gün, bana boşu boşuna geçen bir günmüş gibi geliyor. Belki şiir beni mutlu edemez gibi görünüyor olabilir ama ben mutluluğu başka bir şekilde algılıyorum. Benim için mutluluk güzel elbiseler, iyi yaşam ya da güzel yemekler değil, ben ruhen huzurlu olduğumda mutlu oluyorum ve şiir ruhumu huzurlu kılıyor. Eğer, insanı hırslandıran güzel şeylerin hepsini bana verip şiir söyleme kudretini benden alırlarsa; kendimi öldürürüm. Siz bana bir zaman izin verin, bırakın diğerlerinin gözünde mutsuz ve derbeder olayım; göreceksiniz, asla hayatımdan sızlanmayacağım.”
Hayatını altüst eden şiir
Roşenfekr dergisinde “Günah” adlı bir şiiri yayımlanır ve hayatı tamamen değişir. Eşi ve babası ile arası açılır. Füruğ için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Psikolojik sorunlar ve intihar girişimlerinin ardı kesilemez bir hal aldı.
“Günah işledim lezzet dolu bir günah
Titreyen esrik bir tenin yanında
Tanrım ne bileyim ne yaptım ben
O karanlık susku dolu zulada”
Günah şiirinden sonra evliliği yürüyemez hale gelir ve çift üç yıllık evliliklerini sonlandırdı. Füruğ’un kalbi yorulmuş ve acıya bırakmıştır artık. İran’ın yasaları oğlunu elinden aldı ve Füruğ bir daha oğlunu göremedi. Bu özlem şiirlerinde bariz görünür.
“Küçük oğlum benim ninni
Kapa gözünü gece olmuştur
Uyu bu kara dev, gözünde kan
Dudağında gülüşle gelmiştir”
İsyan ve başkaldırı şairi
Çevresindekilerle olan ilişkisi, çok duygusal ve vicdanlı bir kadının, ülke insanlarının acılarına kayıtsız kalan çok şiddetli bir sistemle yüzleşmesidir. Dar bir evrende kapana kısılmış kadınların yaşadıkları rahatsızlıkları, dramları, gündelik hayatın yorucu ve sıkıcı yönünü anlattı.
Füruğ’un şiirlerinde modern bir bakış açısıyla konuşan protestocu, asi ve acı çeken bir kadın imgesi vardır. Pehlevi döneminin toplumunu resmeden ve toplumsal meseleleri ele alan Füruğ, göndermeleri neredeyse her zaman metaforlarla doludur.
Kadına yönelik baskı ve ayrımcılığı eleştirmenin yanı sıra dönemin İran toplumunu yöneten ataerkilliği eleştiren birçok şiir yazdı. Bu ayrımcılığı ve acıyı şöyle anlatıyor:
“Ve bu benim
Yalnız bir kadın
Soğuk bir mevsimin eşiğinde
Yeryüzünün kirlenmiş varlığını anlamanın başlangıcında
Ve gökyüzünün yalın ve hüzünlü umutsuzluğu
Ve bu beton ellerin güçsüzlüğü”
Elbette şiirleri kendisine acılarını, üzüntülerini dile getirme imkânı ve bir nevi toplumsal ilkelere itaatsizlik sağlar. Edebiyatı, şairin kadınların duygusal özerkliği konusundaki iddiasını duyuran yüce bir lirizm ve felsefi kanıtın bir karışımıdır.
Feminist isyanın simgesi
Füruğ, feminist egoyu bir toplumsal devrim yaratma niyeti olmaksızın anlatan ilk şairdir. Dişil egoyu ifade etmenin yolu, şair için şiirsel bir öğretiye dönüşmüştür. Başka bir deyişle, şiir ve hayat arasındaki mesafeyi kadın şiiri düzeyinde değil, İran’da genel olarak çağdaş şiir düzeyinde yaratan ilk kişiydi.
1970’lerin Fransa’sındaki feminizm hareketinden önce İran’da, daha geleneksel ve daha az gelişmiş bir sisteme sahip bir ülkede bile Füruğ kadın kimliğinden, kadının özgürlüğü hakkında konuşma cesareti bulan bir kişiliktir. Bedenin hazzı ve zamanının eril kültürünün kendisine dayattığı sosyal kısıtlamalar, şiirlerine yeni bir eleştirel boyut kazandırdı.
Dönemin okurlarının büyük bir kısmı Füruğ’u erotik şiirler söylemekle suçlarken, bize bedenin öneminden yola çıkarak insanın varlığına saygı duymayı ve insan ruhunu yüceltmeye çalıştı:
“Ve korkmadık
Ne pamuk ipliğiyle birleşmesi iki adın, söylemek istediğim
Ne de bir buluşma yıpranmış bir defterin sayfalarında
Benim mutlu saçlarımdır söz konusu olan
Senin yanık kırmızı şakayık öpüşlerini taşıyan saçlarım”
Şiirlerindeki tema
Kadınsı duygularla ve romantik bir dil, şiirlerinin ilk özellikleridir. Füruğ’un sanatsal duyarlılığı ve ruh inceliğinin yarattığı şiirsel samimiyet, edebi kariyeri boyunca sürekli romantizmi gözler önüne seriyor; ama sıradanlıktan, vasat atmosferlerden ve yüzeysel acılardan uzaklaşan bir romantizm.
Füruğ, “Esir” kitabında, deneysel yaşamı olan kadınsı durumlarını ve duygularını tesettürsüz, geleneklere ve toplumsal değerlere aldırmadan anlatıyor. Hüzün, yalnızlık, umutsuzluk ve inançsızlık tüm şiirlerini kaplar. Ahlaki değerleri çiğneyen ve arzuyu açıkça ifade eden ve aslında o zamana kadar kadın şairlerin şiirlerinde görülmeyen yeni bir temayı oluşturdu.
Füruğ, modern şehrin bir şairidir ve “şehir şairi” lakabını almıştır. Dönemin sanayileşmiş şehirlisinin kargaşasına dikkat çekerek, özellikle cinsiyetini öne süren bir kadının gördüğü sosyal kurumların eleştirisi aracılığıyla, şiirlerinin temalarından biri haline getiriyor. Toplumu eleştirmesi ona çok düşmanlık kazandırdı. Ancak birçok şair ve edebiyatçı da ona destek veriyordu.
“Duvar”, kitabında da edebiyatçı dostlarından eleştiri aldı. Bu kitapta şiir, bir kadının hassas duygularını ve iç dünyasını ifade eder. Aşk, bu şiirlerin ana temasıdır ve kitap boyunca tekrarlanan “gece” sembolü, kendisini kabul etmeyen ahlakçı bir toplumu ima etti.
Genel olarak Füruğ’un şiirleri, hem romantik üslubu hem de toplumsal temaları, özellikle de kadın erkek eşitliği düşüncesinin işlendiği Fransız yazar George Sand’ın eserleriyle benzerlikler sundu.
Eleştirilerin odağında
Füruğ kendini arıyordu. Şiirlerinde kadın öznelliği meselesi olduğu için, gerçekten de kendini aramaktan asla vazgeçmeyen bir öznelliktir onunkisi. İran toplumunda tartışmaları ateşleyen ve çalışmalarının kabulü konusunda kendisini ikiye bölen işte bu yenilikti.
Modernlik, tanımlanmış kurallara uymayan “kendini tanıma” yoluysa, Füruğ’un gerçekten modern olduğunu söyleyebiliriz. Çalışmaları her zaman iyi karşılanmadıysa, bunun nedeni kendisini edebi, sosyal çerçevelerin ve normların dışında sunmaya çalışmasıdır.
Şiirleri, genel olarak klasik şiire alışmış İranlı okuyucular tarafından kötü karşılandı. Birkaç istisna dışında çağdaşları, şiirleri Batılılaşmış ve daha da ileriye giderek ahlaksız olarak kabul edilen şiirlerini sert bir şekilde yargıladılar.
Füruğ şiirlerinin içeriği, sosyal kurtuluş, özellikle feminist kurtuluş etrafında dönüyordu. Şairin daha sonra bu feminist karakteri şiirinden çıkarmaya çalıştığı doğrudur.
Kısa bir yaşam bıraktı
Füruğ kısa bir yaşam sürdü ama isyan ve yaratıcılıkla doluydu. Birçok şiir kitaplarının yayınlanmasına tanık oldu.
Zorlu bir yüzleşme ve yoksulluk hayatı yaşayan Füruğ, boşandıktan sonra yazar ve film yapımcısı İbrahim Gülistan ile olan ilişkisinde acı bir psikolojik ve duygusal mücadele yaşadı. Ayrıca bazı sinema rollerinde yer aldı ve cüzzam hastaları hakkında bir film hazırladı.
Adı, Şair Sohrab Sepehri ile birlikte modern İran şiirinin en önemli iki şairi olarak kabul edildi. Füruğ’un şiirleri büyük bir ilgi gördü ve birçok dile çevrildi.
Kendi bedenine sahip olmak için geleneksel kadın imajını kırmak için mücadele ederken; hayatı, feminist isyanın bir ikonuna dönüşür. Mektubunda bir kadın olarak yaşadığı zorlukları şöyle dile getiriyordu:
“Bu yozlaşmış ortamda yaşamanın ve moralini korumanın zor olduğunu biliyorum. Bu yüzden hayatımı sanatıma bağladım. Sanatım için yaşamak istiyorum ama zincirleri kırmanın kaçınılmazlığına inanıyorum.”
"Mutlu ve sakin olmayı umdu. Daha az endişeyle sakin bir hayat arıyordu. Bir keresinde şöyle yazıyordu: “Bu dünya sizi öperek boğmaya çalışan erkeklerle dolu.”
(ÖÇ/EMK)