Milletvekilliği seçimleri birinci turuna bir hafta kaldı. Hiç de seçim havası yok ülkede. Zaman zaman Metro girişlerinde elinize tutuşturulan bildiriler, televizyonda yayınlanan parti reklamları da olmasa seçimleri sessiz sedasız, seçmenin haberi olmadan geçirebiliriz. Bu durumda seçimlere katılım oranının çok düşük olma olasılığı yüksek. Bu durgunluk ortamında dikkati çeken gelişmeler ise şöyle:
Kimlik kontrolü
Bundan böyle polislerin kimlik sorduğu kişiler "daha önce soruldu" belgesini gösterince, "öğleyse bu belgenin size ait olduğunu anlayabilmemiz için kimliğinizi gösterir misiniz" diyecekler.
Sık sık yapılan kimlik kontrollerinin yarattığı rahatsızlığı gidermek için İçişleri bakanının "kimlik kontrolü yapılan kişiye 'görüldü' belgesi verilmesini" önermesi bir yandan böyle mizah konusu olurken, öte yandan polis sendikaları tarafından tepkiyle karşılandı.
Kimlik kontrolü oldukça yaygın ve özellikle banliyö gençleriyle polis arasında sürtüşme konusu olan bir uygulama. Yapılan bir araştırmaya göre insanlar kimlik kontrolü uygulaması karşısında da eşit değil. Bir beyaza göre bir Arap altı, bir siyah yedi-sekiz kez fazla kimlik kontrolüne uğruyor.
Önerinin hayata geçme olasılığı fazla görünmüyor ama konu mizah sayfalarında yerini aldı. Sosyalistleri "güvenlik-asayiş" meselesi şimdiden yormaya başladı.
"First girl friend"
Cumhurbaşkanı Hollande ve Valerie Trierweiller çifti evli değil. Aralarında dini nikah olduğunu da zannetmiyorum. Sadece birlikteler. Fransızlar bu işi pek sorun yapmıyor. Basın "Fransa'nın first leydisi" (Première dame de France) kavramını rahatlıkla kullanıyor.
Ama Amerikalılar o kadar rahat değil. Hollande ile evli olmadığı için "First Lady" sözcüğünü kullanamıyorlar Valerie Trierweiller için. Ama sonuçta uygun bir sözcük buldular. "Kız arkadaş". "First Girl Friend". Böylece uluslararası bir diplomatik sorun çözülmüş oldu.
Valerie Trierweiller ile ilgili ikinci sorun gazeteciliğe devam edip etmeyeceği idi. Son haberlere göre bu sorun da çözüldü. Express dergisinin haberine göre, Trierweiller Paris Match'tan ayrılmıyor. Ama artık politika üzerine yazmayacak. Ayda iki kez kültürel söyleşi hazırlayacak.
Kadın erkek eşitliği ve çeşitlilik
Cumhurbaşkanı Hollande bakanlar kurulunu oluştururken kadın erkek eşitliğine harfi harfine uydu. 17 erkeğe karşı 17 kadın. Ama bir adım daha ileri gidilince bu eşitlik erkeklerin lehine bozuldu. Bakan danışmanlarının ve bakanların birlikte çalışacağı üst düzey yöneticilerinin büyük çoğunluğu beyaz erkeklerden oluştu. Yapılan 140 atamadan sadece 38'i kadın. Çeşitliliğe gelince durum daha da kötü. Adları klasik Fransız adını çağrıştırmayan sadece beş kişi var atananlar arasında.
Kadın sayısının azlığı sadece duyarsızlıktan değil. Aynı zamanda bir kaynak sorunu da. Yapılacak atamaların kaynağı belli. Ya yüksek memurların içinden, ya da militan kadrolardan çıkıyor bu insanlar. Her ikisinde de erkek hakimiyeti var. Science politique'e ilk kadının ancak 1986 yılında kabul edildiğini düşünürsek, sonuç hiç de şaşırtıcı sayılmaz.
Aynı eşitsizliği Ulusal Meclis'te de görüyoruz. Şu andaki mecliste yer alan kadın milletvekillerinin oranı yüzde 20. Üstelik Fransa'daki yasalara göre, kadın ve erkek adaylar arasındaki farkın yüzde ikiyi geçmemesi gerekiyor. Aksi halde partilere para cezası kesiliyor. Sol partiler bu kurala büyük ölçüde uyarlarken, sağ partilerde kadınların temsil edilme oranı çok düşük.
Haziran ayında yapılacak milletvekili seçimlerine katılan 6 bin 500 adayın yüzde 40'ını kadınlar oluşturuyor. Ama bunların ne kadarının seçilebilecek yerlerden aday olduğu ayrı bir inceleme konusu.
Şu an mecliste kara Afrika ve kuzey Afrika (Fas, Tunus, Cezayir) kökenli hiç bir milletvekili yok. Ama bu kez Martine Aubry'nin ağırlığını koyması sonucu, 10 kadar Afrika kökenli kişi, Sosyalist Parti'den, seçilebilecekleri yerlerden aday gösterildiler.
Melénchon Mariene Le Pen'e karşı
İki önemli politik kişilik: Biri aşırı sağcı Ulusal Cephe'nin başkanı Marine Le Pen, diğeri Sol Parti'nin eşbaşkanı, Sol Cephe'nin Cumhuraşkanı adayı. Geçtiğimiz Cumhurbaşkanı seçimlerinde Marine Le Pen'i hedef alan Jean-Luc Melénchon bu kez kuzey Fransa'da, Pas de Clais kentinin 11. seçim bölgesinde Marine Le Pen'in karşısına çıktı.
Bu seçim bölgesine Marine Le Pen uzun zamandır yatırım yapıyor. Geçtiğimiz milletvekilliği seçimlerinde buradan aday olan Marine Le Pen ikinci tura kalan tek Ulusal Cephe adayı olmuş, ikinci turda ise Sosyalist adaya karşı yüzde 41 oyla seçimi kaybetmişti. Marine Le Pen, solun beşiği olan bu eski madenci bölgesinden seçilerek sembolik bir zafer kazanmayı hedefliyor.
Kamuoyu yoklamaları Melénchon'u favori gösteriyor. Ama her şeyden önce ikinci tura kalması gerekiyor. Bunun için ise komünistlerin oylarını topladığı gibi, sosyalistlerin de desteğini alması gerekiyor. Sosyalistlerin ise kendi adayları var ama sosyalistler bölünmüş durumdalar. Partinin bölge yönetimi yolsuzluk söylentileriyle yıpranmış durumda. Melenchon kazanırsa, hem Le Pen'in önünü kesme onuruna sahip olacak, hem de "sosyalistlerin solunda bir alternatif" politikasında bir adım daha atmış olacak.
Yenilmesi durumunda ise, Aşırı Sağ'a, Marine Le Pen'e parlamentonun yolunu açan kişi olarak tarihe geçecek.
Üçüncü tur
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından hep üçüncü tur sözü edilir. Solun solundaki partiler yaratacakları sosyal hareketlerle cumhurbaşkanlığı seçiminin rövanşını almaya çalıştıkları "sosyal tur". İki büyük partiden kaybedeni, cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen ardından gelen milletvekilliği seçimlerinde eğilimi tersine çevirmeyi amaçlayan "politik tur".
Bugün bu iki üçüncü turun fazla bir şansının olmadığı görülüyor. Cumhurbaşkanı seçilen François Hollande'ın meşruiyetine kimsenin söz edebilecek bir hali yok. Sağ, gücünü belli oranlarda korusa bile, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde meydana gelen dinamiği ne tersine çevirebilecek ne de yavaşlatabilecek durumda.
Solun solunun, özellikle Troçkist kökenli hareketlerin yıllardır beklediği yeni bir 68'in oluşması koşulları ise şimdilik yok.
Buna karşılık "mali" bir üçüncü turla karşılaşma riski çok açık bir tehdit olarak ortalıkta dolaşıyor.
François Hollande, seçim kampanyaları boyunca çok az vaatte bulunmuştu. Bu vaatlerini de süratle yerine getiriyor.
Ailelere verilen okul yardımı arttırıldı. Sendikalarla sosyal diyalog başlatıldı. Devlet İşletmelerinin Genel Müdürleri'nin maaşlarına üst limit getirildi. 18 yaşında çalışmaya başlamış ve 41 yıl emeklilik kesintisi ödemiş kişilere 60 yaşında emekliliğe ayrılma hakkı geri verildi. Bu daha önce 62'ye çıkartılmıştı. 60 yaşında emeklilik uygulamasının getireceği mali yükün ise, beş yıl boyunca emeklilik kesintilerinde yapılacak binde 1'lik artışla karşılanması kararlaştırıldı. Asgari ücrete olağan dışı zam gündemde, yakında açıklanacak.
Bunlar iyi haberler kuşkusuz ama Yunanistan'daki mali krizin nasıl bir şekil alacağı bilinmiyor. İspanya sallanıyor. Üstelik Fransa'da, cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeniyle ertelenen veya açıklanmayan "sosyal plan"lar birbiri ardına ortaya çıkıyor. Sosyal plan toplu işten çıkarmanın modern adı. Çeşitli kaynaklara göre 44 bin ile 80 bin arasında iş gücü tehdit altında. Air France, France Telecom gibi kuruluşlar işçi çıkarmak için sıraya girmiş durumdalar.
Cumhurbaşkanı Hollande'ı ve sosyalistleri zor günler bekliyor. Seçim gecesi, Hollande'ın danışmanlarında birisinin, seçim sonuçları açıklandığında, yanındaki bir militana "yarından itibaren bokun içindeyiz" dediği basında yer almıştı. Boğulmayacaklarını umalım. (MSŞ/HK)