Canım, sürekli her şeyi paylaşıyorum seninle berabermişiz gibi; bir haber duyduğumda, güzel bir şey gördüğümde.
Geçen gün Ayşegül (Devecioğlu) 69. Sait Faik Abasıyanık ödülünü alırken “biz erik ağaçlarıyla konuşan, bir ağacın, bir bulutun içeri girebileceğine inanan bir kuşaktık” demiş. Senin “Avludaki karpuzcuk” yazın aklıma geldi, aynı duyarlılığı kuşaktan kuşağa sürdürmemizin sebebine kafa yordum.
Hemen kendimize pay çıkardım.
Neden Faith?
Şimdi Faith Ringgold‘a neden takıldığımı açıklayayım.
Faith 1930’da New York’ta doğmuş, Harlem’de büyümüş, sanatını angaje olduğu davaların sözcülüğünü yapmak için kullanmış bir Afro-Amerikan feminist. Siyahların sivil haklarını savunmasından başlayan kavgası “Black Lives Matter-BLM’ye ( Siyahların hayati önemlidir) kadar sürmüş.90 yaşını geçti.
Bu 2021'de BLM polisin bir siyah olan George Floyd’u Amerika Birleşik Devletleri’nde öldürmesi üzerine bütün dünyayı sardı; aynı zamanlarda Fransa'da ve bütün Avrupa'da protestolar olurken. Futbol maçlarında oyuncular maç öncesinde dizlerini yere koyarak ırkçılığı protesto etmeye başlamışlardı.
Avrupa Kupası maçlarında nerdeyse bütün takımlar bu tip protestolar yaparken, aklımda kalanlardan birisi de Rus seyircilerin dizlerini yere koyan Belçikali futbolcuları yuhlamasıdır.
BLM futbolda, en azından Fransa’da, politikleşmeyi getirdi gibi. Çünkü bir kaç gün önce polisin “dur” ihtarina uymadığı için 17 yaşında Cezayir kökenli Fransa vatandaşı Nael’i öldürmesi banliyöleride isyana yol açtı.
Fransa milli takımının 24 yaşındaki kaptanı MBappe “j’ai mal à ma France " (Fransam canımı yakıyor) diyerek üzüntüsünü dile getirdi, diğer Fransa milli takım oyuncuları da aynı yönde açıklamalarda bulundular. Yani genç kuşak her ne denirse densin duyarlı olmaya devam ediyor…
Sergileri, dönemleri
Sana sensiz gittiğim ve önemli bulduğum, seni ilgilendireceğini düşündüğüm sergileri yazmaya karar vermiştim ya, en son gittiğim Picasso müzesindeki sergi Faith Ringgold'a aitti. Sergi Temmuz'a kadar sürüyor.
Fransa’daki ilk sergisi, olur ya bilmek istersin diye yazıyorum. Faith aynı zamanda iyi bir sanat eleştirmeni, 19. yüzyılın başındaki modern eserleri üzerine yazarken Picasso’nu eserlerinde hiç siyah kadın olmamasını da konu ediyor.
Picasso’nun önemli eserlerinden, New York’ta Modern Sanat Müzesi MoMa’da sergilenen Avignonlu Kızlar’ı (Mademoiselles d’Avignon) siyah bir kadın da katarak yeniden sembolize ediyor.
Onca eleştirisine rağmen Faith’in Fransa’daki ilk sergisinin Picasso müzesinde olması da çok güzel bence.
Faith‘in ilk dönemi "Black is beautiful”. Bu “Siyah Işık” diye adlandırdığı dönemde Afrika motiflerini ve ritimlerini canlandırmaya çalışıyor tablolarında.
Angela Davis
1970'li yıllarda, "Kadın Özgürlüğü Hemen Şimdi/ Woman Freedom Now” döneminde kadın özgürlüğünü savunuyor, Kara Panter’lerin sembolü Angela Davis’in hapse atılmasını protesto etmek için “Kadınlar Angela’ya özgürlüğünü kazandırınız/ Woman Free Angela” diye afişler yaratıyor.
1972’de Attica hapishanesindeki bir ayaklanmayı bastırma operasyonunda 33 tutuklu ve 10 hapishane görevlisi öldürülüyor. Faith bunu protesto etmek için Afrika renkleriyle bir Amerika Birleşik Devletleri haritası çiziyor ve ölenlerin isimlerini, doğum ve ölüm tarihlerini bu karta çiziyor tablonun adı ise “United States of Attica”.
1971’deki sloganı ise “Kadınlar Kendinizi özgürleştirin/ Woman Free Yourself”.
1967’deki “Amerikalılar/ American People” tablosunda Faith, o dayanılmaz sıcaklarda, 1967 yazında yaşanan ve bastırılan ayaklanmaları canlandırıyor.
Bu dönemin en önemli eserleri: “Bayrak Kanıyor/ The Flag is Bleeding“ ile o dönemde İspanya’da yapamadıkları için MoMa’da sergilenen Picasso’nun Guernica’sından esinlenerek yapılan “Ölüm/ Die”dır.
Tankalar
Daha sonraki dönemde Tankalar var. Tanka ne mi?
Biliyorsundur ama yine de yazayım. Tibetli ve Nepallilerin 15. yüzyılda bez üstüne yaptıkları tablolara verilen Ad. Faith bunu 1972’de Amsterdam ziyareti sırasında Rijksmuseum’da görüyor ve Tanka tekniği ile köleliği çizerek Afrika ve Amerika köklerini bu tablolarda ifade eder.
1972’deki Tankalardan bazılarının adları söyle: “Koş, Kurtulabilirsin/Run You Might Get Away”,
“Hayatını Kurtarmak İçin Mücadele Et/ Fight to Save your life”, “Korku Seni Zayıf Yapar/ Fear Will Make You Weak”
The French Collection (Fransız koleksiyon) döneminde Picasso’yu, Matisse’i ve Gertrude Stein‘i üstlendi ve 1991-1997 yılları arasında yaptığı 12 tablo ile 1961 Fransa ziyaretinden aklında kalanları paylaşıyor.
Van Gogh’a atfettiği Ayçiçeği tablosunda kadın hakları savunucuları, militanlar (Harriet Tubman, Madame C. J. Walker, Ida Wells,… Rosa Parks) Ayçiçeğini tutuyorlar!
Hayat
Faith’den uzun uzun söz ettim, sonra aklıma geldi geçen yaz kaybettiğim annem de 1930’da doğmuştu. Neler neler oldu bu yaz! Annemin ölümünden 10 gün önce de Alev doğdu! İşte hayat böyle bir şey!
Hayat dışarda bütün hızıyla devam ediyor, ne hız ne hız! Araya 6 Şubat depremleri girdi. Yasımızı bile yaşayamadık bu hızdan toplum olarak, arkasından seçim olayı başladı.
Burada, Fransa’da ise emeklilik yaşına karşı protestolar devam ediyor, ne protestocu millet bu Fransızlar! İlle de her şeye itiraz edecekler, itiraz ruhlarında var. Bir ara, grevden toplanamayan çöpler sokaklarda evlerin birinci katına ulaşıyordu, bereket havalar çok sıcak değildi de fazla koku hissetmedik. Şimdilerde artık çöpler toplandı, kanun geçti ama protestolar epey sürdü, sonuna geldik.
2022’den bahsediyordum ya aklıma nerde nasıl girdiğim geldi bu yıla.
Birlikte 2022’ye umutlarla girmiştik. 2023'e torun Alev’e bakarak girdik. Geçen yılları düşünerek ve gelecekte hep birlikte olabileceğimiz yılbaşlarını hayal ederek…
Hindistan’da bir sergi
Bak şimdi başka bir sergiye gidiyoruz seninle, çünkü geçen ayları düşünürken seninle paylaşmadığım ve beğendiğim şimdi anlatacağım sergi düştü aklıma.
BU yılın başında, Ocak ayında Hindistan’a bir düğüne gitmiştik. 10 gün kaldık. Sen de Dünya Sosyal Forumu için gitmiştin diye hatırlıyorum.
Bombay/ Mumbai şehrini gezerken Chhatrapati Shivaji Maharaj Vastu Sangrahalaya (CSMVS) müzesinin 100. Yıldönümüne adanan bir sergi gezdik.
18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başında yaşamış kadınların yaşam zorluklarını konu alan sergini adı Changemakers, yani değişim yaratanlar. “Sıradan kadınların olağanüstü hayatları “ diye not düşülmüş. Kitabi senin için aldım.
Rukhmabai (1864-1955): 11 yaşında evlendiriliyor, 19 yaşında dul kalıyor. Sonrasında İngiltere’ye gidiyor, tıp okuyor ama çalışamıyor.
Altı yedi yaşlarında kız çocukları evlenmeye zorlanıyor o dönemde, uzun mücadeleler sonunda bu sınır 1891’de 10-12 yaşa çıkarılıyor. Her şeyin başının eğitimden geçtiğini anlayan bu kadınlar, toplumda kız çocuklarının okuyup meslek sahibi olması için mücadele veriyorlar ve bu bugün de devam ediyor bu mücadele Hindistan’da
Savitribai Phule (1931-1997): Dokuz yaşında evlendiriliyor, 13 yaşında eşinin teşviki ile okuma yazma öğreniyor, öğretmen oluyor fakat ‘’untouchable’’ kastından kız çocuklarına eğitim verdiği için ailesi onu reddediyor.
Hayatı boyunca erken yaşta evlendirmelere karşı mücadele ediyor. Kara vebalıları tedavi etmek için bir klinik açıyor, kara vebaya yakalanıyor, ölüyor.
Anasuya Sarabhai (1885-1972): 13 yaşında hiçbir eğitimi olmayan zengin bir erkekle evlendiriliyor, kardeşinin yardımıyla Londra’da eğitim yapma olanağı buluyor, ama 1913’de Hindistan’a geri dönmek zorunda kalıyor, işçi olarak çalışmaya başlıyor ve 1918’deki Ahmedabad grevine katılıyor, 1920'de tekstil işçileri sendikasının lideri oluyor. Ama asıl ilgi alanı olan kız çocuklarının eğitimine el atıyor ve Montessori tekniğini okullarda kız çocukları için kullanıyor.
Daha böyle onlarca yüzlerce hayat var. O hayatların içinde kalanların ne olduklarını bilmiyoruz! ama bir fikrimiz var: kölelik!
Kırmızı Koltuk
Yine konudan konuya atlıyorum. Yazdıklarına bayılıyorum demiştim ya, en son mektuplarından birinde yazdığın koltuk özlemin bana çok dokundu.
Picasso müzesinde, Picasso’nun 1931 tarihli “fauteuil rouge (Kırmızı koltuk)” tablosunu görünce aklıma sen geldin yine, senin rahat rahat beğendiğin koltuklara oturacağın günlerin gelmesini umut ettim.
Kurak Günler filmi Paris’te çok ilgi çekti. Bu arada mayıs ayında İzmir’e gelmiştik, benim Hacettepe Tıp fakültesindeki sınıf arkadaşlarımla İzmir yakınlarında bir toplantımız vardı.
İşte bu günlerden birinde İzmir’de oturan senin de tanıdığın bir arkadaşımla “Karanlık gece” filmini görmeye gittik, filim bittiğinde yerimden kalkamadım, yıllardır görüp duysam da insanların bu kadar korkunç olabileceklerine hiç alışamayacağım.
Seninle çok sinema konuşmadığımızı fark ettim. Ben büyük ekranda sinemaya yeni geçiyorum, pandemiden sonra ekranda sinemaya Cameron’un Yeni Avatar’ı ile döndüm. Çok özlemişim. Ekran hiç aynı duyguyu vermiyor.
Dışarda olup, görebileceğim güzel filmler yapacağın günlerin özlemiyle öpüyorum.
(ÇCŞ/APK/EMK)