Fotoğraflar: Güley Bor - Duhok
Her yıl Nisan ayında Çarşamba günü kutlanan Çarşema Serê Salê bayramı, Êzidîler için geleneksel olarak yeni yılı, yaşam döngüsünü, bereketi temsil ediyor.
Ağustos 2014 soykırımından beri bu bayram bir anlam daha kazanmış gibi gözüküyor: Direniş. IŞİD barbarlığına, kimliklerinin silinmesine dair onca çabaya, ötekileştirmeye ve dışlanmaya rağmen, Êzidîler direniyor ve kimlikleri etrafında daha da kenetleniyorlar.
Êzidîlerin kutsal mekanı Laleş
Ekim ayındaki Cumaî bayramında Êzidîlerin kutsal mekanı Laleş’e gittiğimizde, kalabalığa şaşırdığımı söylemem üzerine Êzidî arkadaşlarım, güvenlik endişeleri sebebiyle eski zamanlara kıyasla daha az kişinin geldiğini söylemişlerdi. Serê Salê için Laleş’e giderken de aynı sorun olabileceğini düşünüyordum ki, arayan arkadaşım “gelekê izdiham” dedi, “çok kalabalık”.
Yazda ekibinden iş arkadaşlarım ile Laleş’e vardığımızda önce ayakkabılarımızı çıkarıyoruz, zira Laleş’te ayakkabı giymek yasak. En güzel kıyafetlerini giymiş ziyaretçilerle birlikte yürürken herkes neşeli. Yabancı olduğum aşikâr olmasına rağmen herkes beni de samimiyetle selamlıyor. Êzidîlere dair çok sevdiğim şeylerden biri: misafirperverlikleri.
Yazda’nın Yönetim Kurulu Başkanı Murad Ismael’e göre, soykırımdan sonra Serê Salê aynı zamanda zafer demek. “Bu kutlamaya katılarak, kimliğimizi silmeye çalışanlara karşı meydan okuyoruz,” diyor. Soykırımdan beri kutlamalara katılan kadın ve genç sayısı da artmış. “3000 kadın ve çocuk hala esaret altındayken, bunca acı çekerken, Serê Salê için Laleş’e gelmek bir nebze olsun iyileşmemize, hayata dönmemize yardımcı oluyor,” diye ekliyor.
Çoğu çok kötü koşullar altında Duhok çevresindeki kamplarda yaşayan Êzidîler için Serê Salê gerçekten de güç veren bir bayram. Önceleri Şengal’de yaşarken mesafeden dolayı Laleş’e gidemeseler de, şimdilerde sık sık ziyaret ediyorlar.
Binlerce katılımcı olmasına rağmen, sanki bir aile toplantısı yapılıyormuş gibi; uzak akrabalar selamlaşıyor, farklı kamplarda yaşayıp birbirini uzun süredir göremeyen dostlar hâl hatır soruyor.
Konuştuğum çoğu genç için Serê Salê, dini bir bayramın yanı sıra geleneksel bir anlam taşıyor; yumurtaları rengarenk boyamayı, Laleş çevresinde yetişen kırmızı çiçekleri toplayıp kapıların üstüne yapıştırmayı, fitil yakıp dilek dilemeyi dört gözle bekliyorlar.
Genç bir Êzidî kadın arkadaşım, Nagham Aloka, yerinden edildikten sonra Serê Salê’yi daha da önemsemeye başladığını anlatıyor. “Kutlamalar eskisi gibi değil, ama bir aradalık duygusu benim için çok önemli,” diyor.
Kalabalıkla beraber ana tapınağa doğru ilerliyoruz.
Laleş’teki tapınakların girişinde kirişlerin üstüne basmak yasak, üstünden atlamak gerekiyor. Tapınağa girerken çoğu Êzidî kirişi, kapının çerçevesini öpüyor. Bu tapınakta Êzidî meleklerin lideri Melek Tavus’un yeryüzündeki vekili kabul edilen Şeyh Adi’nin türbesi var. Êzidîler türbenin girişindeki renkli kumaşlara düğüm atıp dilek diliyor, sonra da türbeye gidip dua ediyorlar.
Dışarı çıktığımızda geleneksel Êzidî kıyafetleri giymiş çocukların toplandığını görüyoruz; oğlanlar camadanî denen kırmızı tülbentlerden takmış, kızlar ise beyazlar içinde. Aralarda tanıdığım birkaç hayatta kalan kız görüyorum. Bu çocukların bazıları IŞİD esaretinden kurtulmuş, bazılarının ise aile üyeleri IŞİD tarafından katledilmiş. Şimdi kamplarda yaşıyor ve Êzidî bir iş insanının üç kampta kurmuş olduğu dini öğreti okuluna gidiyorlar. Êzidî gelenekleri hakkında eğitim alan çocuklar, toplanan kalabalığa sabah ve akşam dualarını okuyorlar. Heyecanları yüzlerinden okunsa da, yaşlarına göre çok ağırbaşlılar.
Kalabalıkta bir dalgalanma oluyor; Êzidîlerin ruhani lideri Baba Şeyh’i görüyorum. İleri yaşına rağmen tapınağın etrafında bir tur atıp koltuğuna oturuyor. Genç, yaşlı birçok Êzidî etrafında toplanıp eteğini, elini öpüyor.
Baba Şeyh
Baba Şeyh’in karşısında Baba Çawûş var. Baba Çawûş, Êzidîlerin dini kurulu olan Meclisî Ruhanî tarafından seçilen ve Laleş’teki tüm dini faaliyetler ve işleyişten sorumlu olan kişi. Baba Şeyh kadar olmasa da, Êzidîler için çok önemli bir isim. Saygılarını sunmaya gelenleri içtenlikle selamlıyor.
Baba Çawûş
Güneş batmak üzere. Kalabalık yavaşça tapınağın önünde toplanırken, herkese ufak bir taş üzerinde yağa batırılmış fitiller dağıtılıyor. Êzidî bir dini görevli Serê Salê’nin anlamı hakkında konuşma yapıyor. Kalabalık heyecanlı, arada zılgıt çekenler oluyor. Sonunda güneş batıyor ve yüzlerce Êzidî fitilleri tutuşturup dua ediyor, dilek tutuyor. Yine zılgıtlar eşliğinde ateşi izliyoruz.
Serê Salê için yakılan fitiller
Ne dilek dilediklerini bilmesem de tahmin edebiliyorum: Belki sevdiklerinin geri dönmesi, belki kendi topraklarında eşit haklarla barış içinde yaşayabilmek, belki adalet…
Bunlar sadece Serê Salê sırasında değil, her gün diledikleri dilekler. Sabah soykırımla kalkıp, akşam soykırımla yatan bu halk için umut dolu günler çok az. Fakat Serê Salê’yi diğer günlerden ayıran şey bu: Bugün, dilek tutarken biraz daha umutlular.
Onlarca katliama, soykırıma maruz bırakılmış Êzidî halkı hala güçlü, hala birlikte. Mağdur değil, hayatta kalan. Tarih boyunca yüzleştiği tüm acılara rağmen ayakta kalmayı başarabilen bu halkın direnişine her gün biraz daha hayran kalıyorum.
“Biz güneşin çocuklarıyız,” diyor Nagham. “Bizi durduramayacaklar.” (GB/HK)
TOPLUMSAL TRAVMAYI BELGELEMEK YAZI DİZİSİ