Ev hanımı: Belirtisiz ad tamlaması. Evde yaşayan hanım, kadın anlamında herhalde. Yalnız, kadın sözcüğü emekçiyi, hanım ise emekçinin patronunu çağrıştırıyor, en azından bana. Yani hanım sözcüğünü kadına çevirmeye çalışan feminist arkadaşlarım işin esprisini bozuyorlar. Bir kadının hizmet sektörünün karşılıksız tek çalışanı olarak "hanım"lıkla payelendirilmesi belki de onu rahatlatan bir şeydir, kim bilir?
Eğitimini ilkokulla sonlandırmış, ev işlerini ve evlilik kurumunu geleceğinin temel taşı olarak gören (görmek zorunda bırakılan mı demeli?) kadın tipine ev hanımı demek en sadeleştirilmiş tanım herhalde.
Ancak neresinden tutarsanız tutun bu tanımlamalar insanın elinde kalıveriyor. Fabrikada işçi, tarlada rençper kadın, ev hanımı mıdır? Öyledir. Üniversitelerin afili bölümlerinde okumuş, çocuklarını büyütmekle meşgul, elan çalışmayan veya dışarıda çalışmak için kendini paralaması gereken kadın da ev hanımı mıdır? Öyledir. Eee?
Kısacası "ev hanımı" sihirli bir sözdür. Erkek egemen sistemin çok sevdiği, kadın olmakla özdeş bir tanımlamadır aslında. Hiç ev işi yapmamış olsan da bütün ev ellerinden geçse de aynı statüye sahipsin: Ev hanımı.
Size bir anımı anlatayım. Konu aslında çok ağır, biraz hafifleyelim. Bir gün evdeyim ve en ağırından ev işleriyle meşgulüm. Üzerimde lime lime olmuş giysiler. Belki bahara hazırlık ritüelleriydi, tam anımsamıyorum. Yorgunluğum aklımda sadece. Neyse kapı çalındı. Toycana bir delikanlı: "Evin hanımıyla mı görüşüyorum?"
"Yoh, ben demüzlükçüyüm" deyiverdim. Kapıyı çarptım yüzüne, katıla katıla güldüm. Kendime, çocuğa öğretilen pazarlama taktiğinin işe yaramayışına, ev hanımlığının hizmetçilik olduğu gerçeğine...
Aslında yer yer kadın için ev hanımlığı can simidi gibidir. İşsiz kadın yoktur örneğin, işi hazırdır: Ev hanımı. Oysa erkekler öyle mi? Ev erkeği diye bir meslek hanesi mi var?
Gizli işsizlik mi, sokak hanımlığı mı?
Ev hanımlığı ne yazık ki belli bir mesleki eğitimden geçmiş kadın için işsizliğin öteki adıdır. Hatta daha ileri gidiyorum, ileri bir eğitim alıp örneğin garsonluk yapmak bile bir tür işsizliktir.
Bize iktisatta işsizlik konusu öğretilirken, çeşitli işsizlik türleri gösterilmişti: "Gizli işsizlik" diye bir şey vardı anımsadığım kadarıyla. Sanırım yetenek, beceri ve eğitim kapasitesinin altında kalan bir işte çalışmak bu gruba giriyordu.
Hele hele kazancın işinin gerektirdiği giyim kuşamı ve yol giderlerini ancak karşılıyorsa bu işe ne denebilir ki? Belki buna da "sokak hanımlığı" diyebiliriz. Nasıl olsa onun da reel bedeli yok, tıpkı ev hanımlığındaki gibi.
İşsiz: Ev hanımı
Benim ev hanımlığıyla ilgili maceralarım bitmez. Ev işlerine yardımcı olan eşim, espriyi patlatır: "Evin hanımı bu geceyi bana ayırır, değil mi?" Yanıtım hazırdır: " Bilmem, onu kendilerine soracaksın, ben evin hizmetçisiyim."
Eşimin bu yanıtla yüzü sirkeye döner. Çünkü onun yaptığı ev işi ödüllendirilmelidir. Oysa benim yıllarca yaptığımın bir bedeli yoktur. Feminist erkeğim benim!
Yirmi yıllık evliyim. Ha, bir de ev hanımlığı evlenmekle ilintilidir. Evlilik cüzdanıyla başlar gibi düşünülebilir. Bekârsanız ev hanımı bile değilsinizdir. Vah vah mı desek, oh oh mu, bilemiyorum... Ev hanımlığı, ev işleriyle ilgili çok kafa yordum, eşimin de kafasını yordum. Bir arpa boyundan daha fazla yol aldık mı, bilmem?
Bir kuruma gidiyorum. "İşsizim" diyorum, cart diye ev hanımı yazıveriyorlar o meşhur kutucuklara.
Feministim deyip de dışarıda çalışmamak da acayip yorucu bir konu. Sanki feminist dediğin emeğini peşkeş çekecek kadar saftır bu kapitalist düzende. Ev işlerini kendim ve ailem için üstlenmem; aynı iyi niyeti kapitalist burjuvanın hizmetine sunacağım anlamına mı gelmeli?
Benim gibilere taktığım bir isim var. Önce yemeğini yapar, evini toplar sonra eylemlere katılır, yani evde hiçbir aksaklık yaşanmaz: "Uslu feminist". (BB)