"Aynur" ile hatırlanacak 18. İstanbul Caz Festivali'nde Malili ikili Amadou ve Mariam, 18 Temmuz akşamı Esma Sultan Yalısı'nda sahne aldılar. Uzun yıllardır müzik yapmalarına rağmen Manu Chao'nun 'keşfi' ile Sahra Altı Afrika'sının dışına çıkan ikili Türkiye'de ilk kez konser vermiş oldular.
Mekân olarak The Marmara Esma Sultan'ın seçilmesi "Türkiye'de beyazların müziği caz" olgusunu perçinler nitelikteydi. Elbette bu konser mekândaki ilk caz konseri değildi. Nitekim caz gibi pek yaygın dinlenirliği olmayan müzik türlerinin başka şansları olmadığı için Esma Sultanlara, ucuz olmayan bilet fiyatları ile mahkûm olduğunu maalesef kabul etmek zorundayız. Bununla birlikte bu yılki festival dâhilinde düzenlenen Tünel Şenliğinde her iki sahnenin büyük çoğunluğu genç olan binlerce kişi tarafından izlenmesi bu işin her zaman 'kaymak' tabaka tarafından izlenilmediğini göstermesi açısından önemliydi.
'Önemli' davetlerin ve üst tabakanın düğünlerine ev sahipliği yapan yalıda içeriye öncelikle alınan davetlilerin 'şıkır şıkır' giyimleri karşısında ayaklarında sandaleti ve şortu, üstünde Fransızca "Afrika'ya Özgürlük!" tişörtü ile gelen bu satırların yazarı pek bir tedirgindi. Ne var ki, her fırsatta Afrika halkının kaderi olan yoksulluğa karşı dayanışmaya çağıran, diktatörlüklere karşı mücadele eden Amadou ve Mariam ikilisinin konserinde yalnız değildi. Afrika müziklerini yer yer reggae, blues ve elektronik müziği ile harmanlayan ikilinin konserine, Tünel Şenliği'nde Kuledibi'nde kaldırımlara yayılan kitleden de gelen olacaktı elbette.
Elinde şarap kadehleri ya da Mojito bardakları ile kokteyl masalarında endam eden "beyazlar"a karşı yalının üst katında halıya ve hatta konser alanını sınırlayan ağaçların altına oturmayı seçmişti "siyah"lar. Konserin başlamasına doğru ise sahne önüne doluşacaklardı.
Muhtemelen siyahların ve esmerlerin pek çoğu 19. yüzyılda Ermeni Mimar Sarkis Balyan tarafından Osmanlı Hanedanı'na yapılan bu yalıya ilk kez geliyordu. Ortaköy sahilinde ışıklandırma ile muhteşem bir görüntü veren bu tarihi bina Osmanlı Sultanı Abdülaziz'in Neşerek Kadın Efendiden doğan kızı Esma Sultan'ın burada yaşaması nedeniyle Esma Sultan Yalısı olarak adlandırılacaktı.
26 Şubat 1888 tarihli New York Times gazetesinin Konstantinapol'de "Devlet Nazırlarının Öldürülmesi" başlığı ile çıkan bir haberde Esma Sultan'ın dayısı Çerkez Hasan'ın, Feriye Saraylarında gözaltında iken ölü bulunan Sultan Abdülaziz ve eşinin intikamını ikisi nazır 7 kişiyi öldürerek aldığı anlatılmaktadır. Birkaç ay sonra Osmanlı tarihinin ilk anayasası olan Kanun-i Esasi kabul edilecektir. O yıllarda Mali Fransız sömürgesidir. Osmanlı toprakları olan Cezayir ve Tunus'u da ele geçireceklerdir.
Amin Maalouf'un Doğunun Limanları isimli romanında ise Esma Sultan'ın babasını kanlar içinde gördüğü ve bu nedenle bir daha konuşmadığı anlatılır. İşte bu "duvarların dili olsa anlatsa" yalıda Amadou ve Mariam'ın "La Réalité"si dinlenecektir: "Bu dünyada hayat böyledir/Hazin gerçek/ Birileri doğarken diğerleri ölür/Ve birileri gülerken diğerleri ağlar/Birilerinin işi vardır diğerleri işsizdir/Bu hazin gerçektir/ ...fakat birlikte dans edelim".
Bugün 57 yaşında olan Amadou Bagayoko ile 54 yaşındaki Mariam Doumbia 1977 yılında doğup büyüdükleri Mali'nin başkenti Bamako'da Görme Engeliler Gençlik Enstitüsünde tanışırlar. İlki 16 yaşında, diğeri 5 yaşında görme yetilerini kaybetmişlerdir. Ağlarken müzikle gülmek için yola çıkarlar. 1980 yılında evlenirler ve o günden bu yana birlikte dans ederler.
Manu Chao'nun Paris'te bir arabada ilk kez dinlediğinde hayran kalması ve ikilinin o sırada Paris'te olması Manu'nun onlarla tanışmasına vesile olur. "Dimanche à Bamako" (Bamako'da Pazar) albümünün yapımcılığını üstlenen Manu şarkıları doğal ortamında kaydetmek için Bamako'ya taşınacaktır. Manu'nun ünü ile kalitesi birleşip ikiliyi Sahra Altı Afrika'sından dünyaya tanıtacaktır.
"Dimanche à Bamako"yu "Je pense à toi", "Welcome to Mali" ve "The Magic Couple" albümleri izler. Evlilik, kutlamalar, aşk, kardeşlik ve dayanışma üzerine sözler yazmaktadırlar.
Amadou ve Mariam İstanbul konserlerinde en sevilen şarkılarını seslendirdiler. Mariam'ın sarı kırmızı yöresel kostümünün bayraklarındaki diğer renk yeşili taşıması olası bir krize daha yol açabilirdi. Yurdumuzun 'hassas' insanı 3 günde iki krizi birden kaldıramazdı nitekim. Amadou'nun yöresel kostümünde tehlike yaratacak renkler yoktu. Görme fonksiyonları kaybolan gözleri kara gözlüklerin ardındaydı; fakat sanki o gözler hep gülüyordu.
Daha ilk şarkıda dansçılardan, menajerlerine, teknik ekipten müzisyenlere teşekkür etmesi şarkı sözlerinde ısrarla vurguladığı dayanışmanın bir tezahürüydü. İkinci şarkının arasından ezan arası verildi. İKSV'yi ezan konusunda her zaman gösterdiği hassasiyeti ölen 13 askerin ardından Aynur'un Kürtçe programında göstermemesini eleştirenler olmuştu. İKSV Ortaköy Camisinin yanındaki mekânda yapılan konserde bir kez daha 'hassas' davrandı.
Gerçi Türkiye kadar yüksek bir oranda Müslümanın yaşadığı Mali'den gelen grubun kendi tercihi ile konsere ara verip vermediğini bilemiyoruz. Bir grup seyirci konsere devam edilmesi yönünde tempo tuttular. İlk kez böyle bir kesinti ile karşılaşanlar "mahalle baskısı mı?" esprileri yaptılar. Bu kesinti grubu tanımayan izleyici açısından konsere ısınmayı geciktirdi.
Birçok ülkede hit olmuş "Sabali" (Sabır) ile çiftleri birbirine karşı sabır ve hoşgörüye davet eden ikili, "Africa" ile kara kıtada sadece savaşların, açlığın olmadığını, ailelerin, arkadaşlıkların ve dayanışmanın ve yaşama sevincinin de olduğunu haykırdılar. "Beaux Dimanches"da (Güzel Pazarlar) evliliklerin Pazar günleri neşeyle hep birlikte kutlandığını, "Je pense à toi" da (Seni düşünüyorum) aşkın en güzel hallerini anlatıyorlar. Görme engeli ikilinin hareketini kısıtlasa da yöresel vurmalıların ve dansçıların katkısı ile ezgilere tepki vermeyen kalmıyor. Şarkı aralarında seyirciye Fransızca seslenmeleri bir diğer handikap olsa da müziğin enerjisi izleyicileri etkisi altına almayı başarıyor.
Amadou ve Mariam ışıltılı Boğaz Köprüsü'nün altında ışıltılı bir yalıda kara kıta yaşamını anlattılar. Orada, pek çoğumuza Amerika'dan daha uzak kalan topraklarda savaşların kader olmadığını, Batı'nın ve kendi politikacılarının riyakârlığı altında dahi her şeye karşın insan sıcaklığının, yaşama sevincinin yükseldiğini ezgilerine döktüler. Dans ettiler, ettirdiler. (AA/ŞA)