Hürriyet Gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün, Star medya grubuna el konulmasını ve/ya el konulma biçimini basın özgürlüğüne müdahale olarak görenlere ve bu nedenle eleştirenlere verdiği cevabı okuyunca bu "mesel"i hatırladım hemen...
İnsanın "düşman"ın kötülüğünü istemesinin onun bazı şeyleri görmesini engellemesi, o insan bu ülkenin "en büyük gazetesi"nin genel yayın yönetmeni olunca daha önemli ve daha üzücü oluyor elbette.
Gösterene de eleştiri
Üstelik Ertuğrul Bey olayı Star grubuna düşmanlığından dolayı sadece tüm boyutlarıyla görmemekle kalmıyor, diğer boyutları göstermek isteyenleri de eleştiriyor.
Özkök bile, birilerinin hakkını ya da özgürlüğünü "aslanlar gibi" savunmanın, o birilerinin yaptıklarını savunmak olduğunu sanıyorsa bu ülkenin daha çok işi var doğrusu... Bunu görünce, "terörist"inden "bölücü"süne, "İslamcı"sından "Komünist"ine kadar bu ülkede kötü muamaleye muhattap insanların çoğuna Hürriyet'in neden sahip çıkmadığı anlaşılıyor:
İnsan hakları brifingi gerekiyor
Onlarla özdeşleştirilmemek için. Yazık değil mi "en büyük gazete"nin böyle cehalet ürünü kaygılar yüzünden bu konularda pasif kalması? Yok mu bu ülkede insan hakları örgütlerinin gerektiğinde bu konuda brifingler veren birimleri? (Bu örgütlerin bu konudaki yayınlarını ihmallerine gerekçe göstermesinler, çünkü herkes okuyarak öğrenmek zorunda değil; bazıları "birifing"ler aracılığıyla daha iyi öğreniyorsa bunda gocunacak bir şey olmamalı!)
Hizmetine birazcık erk verilen bu memleketteki çoğu "aydın", bildik yavan modernist ukalalığıyla "halkın eğitilmesi" gerektiğinden söz eder, ama önce onların eğitilmesi gerekmekte anlaşılan...
Öyle ya, aynı gazetenin bir zamanlar gözaltında tacizleri yurt dışında anlattığı için insan hakları savunucusu bir bayanı yurda dönünce taciz etmekle tehdit eden bir başka kornercisi ''Mafya gazete sahibi olursa, onun özgürlüğünü de savunacak mıyız?'' diye bir orta yapar, o gazetenin yayın yönetmeni de kimin kalesine olduğuna bakmadan o ortaya kafayı çakarsa, o zaman Lucescu usulu "beyin yıkama"ya acilen ihtiyaç var demektir!
Yoksa, sırf kaleciyi sevmedikleri için kendi kalelerine gol attıklarını bir türlü farkedemeyecekler bu insanlar: Bugün başkalarının hakkı, yarın sizin hakkınız...
Mafyaya (da) özgürlük
İşin garip yanı ise, bugün Star çalışanlarının başına gelenler (evvel Allah ve sonra AKP göstermesin!) bir gün onların başına da gelirse, onların hakkını savunmanın da bugün Star olayını eleştiren Murat Çelikkan'a düşecek olması!
Nedir peki bu insanların şu basit gerçeği görmesini engelleyen: Evet mafya gazete sahibi olursa onun da özgürlüğü savunulmalı! İşlediği tüm suçlar cezalandırılmalı, ama işleyeceği suçlar peşinen cezalandırılmaya kalkışılmamalı, ifade özgürlüğü de elinden alınmamalı...
Çok mu karışık?
Seçilmiş cehalet
Olay şu: Ertuğrul Bey'in haklı olarak şiddetle eleştirdiği, Star medya grubunun estirdiği cinsten terörün nedeni, ya bunu engelleyen yasaların yeterli olmaması, ya da bunların hayata geçirilmemesidir; kötü ruhlu birilerinin böyle bir olanağa sahip olması değil!
Her zamanki gibi en önemli sorun, modern devletin en temel özelliği olan "açıkça kağıda dökülmüş, sınırları net ve kurumsallaşmış görev dağılımı" konusunda sergilenen seçilmiş cehalettir:
Bir medya grubu yayınları ya da yayıncılık adı altında yaptığı işlerle insanlara açıktan veya dolaylı olarak zarar veriyorsa, zarar verdiği düşünülüyorsa kanunlar işletilir. Kimin gazetesi olursa olsun şahsen doğru bulmadığım "kapatma cezası" bile söz konusudur hemen her ülkede.
Ancak bir gazeteye bu nedenle el koymak da ne demek?
Üstelik bu el koymanın Ertuğrul Bey'in sözünü ettiği ve bu ülkede herkesin artık usanmış olduğu "Star terörü"yle hiç bir ilgisi yok!
Kanuni sınırlarda ifade özgürlüğü
Bunu görmek bu kadar zor mu gerçekten: söz konusu olan, bir medya grubuna Özkök'ün haklı olarak eleştirdiği faaliyetlerinden dolayı el konulması değildir, patronu borcunu ödemediği için ticari bir işletme olarak gazetenin idaresine el konulmasıdır.
Yani sorun sadece yapılan işin yanlış olması değildir, asıl önemlisi bugüne kadar bu medya grubunun bunları yapabilmesidir! Eğer gazeteye (onun mağdurlarını ve düşmanlarını bugün duygusal nedenlerle sevindiren) bir "ceza" verildiği düşünülüyorsa, bu cezanın o şikayet edilen konulardan kaynaklanmadığı da görülmeli ve bundan endişe duyulmalıdır... Sadistçe ve (meselimizdeki) köylüce hazların cazibesine kapılmak, modernleşmemiş olmanın göstergesidir.
Yani, bu kadar basit bir gerçekliğin görülmek istenmemesinin muhtemel nedenlerinden biri, düşmanın başına gelenleri "oh olsun!" duygusu ile izlerken, asıl ilkesel sorunun gözden kaçması olabilir: Kanuni sınırlar içinde ifade özgürlüğü! (Elbette bu kanunlar da her zaman tartışılabilmek ve değiştirilebilmek üzere!)
Duygudaşlık
Bu sorunun ve bu bağlamda Star medya grubu mensuplarının içinde bulunduğu duyarlı ve karmaşık durumun görülmek istenmemesinin bir başka nedeni de bu ilkesel sorunun zaten Özkök'ün umrunda olmaması olabilir...
Ertuğrul Bey'in ve onun gibi düşünenlerin, Sabancılar'ın SPK'nın (Sermaye Piyasası Kurulu) eski başkanlarından Ali İhsan Karacan ve Muhsin Mengütürk'ün ve "daha listeler dolusu siyasetçi, sanatçı, bürokrat, gazeteci, işadamı, sporcu"nun yaşadığı, "sırtına deri gibi geçirilmiş bir Star kamerası ile yaşama, bütün aile fertleriyle birlikte her gün, her saat iftiralara, hakaretlere maruz kalma..." gibi "işkence"leri yaşayanlara gösterdikleri büyük duygudaşlık takdire şayandır elbette.
Ancak bu duygudaşlığın onda birinin, bu "işkence"yi yaşayanlar kadar kendilerini koruyacak olanağa ve Özkök gibi dostlara sahip olmayan ve her an haksızlıklara maruz kalan insanlardan esirgenmesi, ilkesizliğin olduğu kadar, sınırlı ve belirli bir kesimin sesi olmayı seçmiş olmanın da göstergesi olabilir.
Bir ihtimal daha var...
Ancak asıl ürkütücü ihtimal, bilinçaltında bir korku nedeniyle Özkök'ün yaşanan bu tartışmalar yüzünden gündeme gelebilecek, daha temel bir sorunu görmek ve göstermek istememesidir: Hakaret, yalan, iftira yöntemleriyle medyanın kolayca birilerinin silahı oluvermesinin, aslında Türkiye'de sadece Star grubu ile sınırlı olup olmadığı sorusu şimdi asıl tartışılması gereken sorudur!
Elbette bizzat yazılan/söylenen yalan, iftira ve hakaretlerdeki pervasızlık ve sınır tanımamazlık konusunda; yazma ve söyleme tehdidiyle bazıları üzerinde terör estirme konusunda ve belki de en önemlisi bunları birilerinin açıktan silahı olarak yapılması konusunda Star grubuna Türkiye'de rakip bulmak zor olabilir, ama sadece nicelik ve uslup açısından...
Yoksa, (işin nicelik ve uslup boyutu bir taraf bırakılacak olursa) bu konuda Star'ın tek olduğunu savunmak mümkün mü acaba? Şimdi asıl tartışılması gereken bu sorudur ve bilinçaltında korkulan da bunun tartışılması olabilir...
Resim yarım kalmasın
Bu kadar iç karartıcı sözlerden sonra, olayı hak ettiği çok yönlülüğü ve duyarlılığı ile ele alan birçok basın mensubu ve örgütünün sergilediği yürek ferahlatıcı "ilkeli" tavır da hatırlanmalıdır ki resim yarım kalmasın...
Belki de en az bunun kadar önemli bir olumluk da bu basın mensuplarından bazılarının Özkök ile aynı medya grubunda çalışıyor olmasıdır. "O kadarı da olsun artık!" demek yerine, bu olumluluğun altını çizmek de yarar var sanırım.
Özkök'ün oldukça duygusal tavrındaki, bizzat mağdur edilmiş olmaktan ve dostlarının çektiği "işkence"den kaynaklanan tepkisellik ve/ya bilinçaltındaki bir korku, modern (demokratik) devletin en önemli özelliklerini kendisine unutturmuş olabilir, ama işin benim açımdan ironik kısmı, modern (demokratik) devletin gereklerinin yerine getirilmesi konusunu, bunu yeterince özgürlükçü bulmayan birinin hatırlaması ve bu yazıyla hatırlatmak zorunda kalmasıdır. (BB/NM)
* Bülent Bilmez, Doç. Dr, Yeditepe Üniversitesi, Tarih Bölümü