bianet, geçtiğimiz yıl boyunca gazetelere, internet sitelerine ve haber ajanslarına yansıyan kadına yönelik şiddet haberlerini derleyerek "erkek şiddetinin" 2010 yılı çetelesini yayımladı.
Emine Özcan, 1 Ocak 2009 tarihli, "Neden Erkek Şiddetinin Çetelesini Tutuyoruz?" başlıklı yazısında, "Erkek şiddetinin çetelesini tutmak fikri; 2008 Nisan'ında gazetelerin cinsiyetçi dille şiddeti yeniden üretiyor olmasına, kadına yönelik şiddetin yine bu haberlerle gerekçelendirilmesine ve maalesef bu konuda araştırma yapılmadığı, elde somut veriler olmadığı için olayların münferitleşmesine itirazla ortaya çıktı" diyordu.
O günden bu yana değişen pek az şey oldu. Erkek şiddetinin boyutlarını ortaya koyacak resmi istatistiksel verilere ulaşmak halen pek kolay değil. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü'nün aile içi şiddet araştırmasının sonucuna göre, şiddete uğrayan kadınların yüzde 92'sinin şikâyetçi olmadığını hatırlamak gerek. Haberler ise yalnızca adli makamlara yansıyan olayları konu ediyor. Üstelik onların da hepsini değil...
Erkek şiddeti hâlâ gazetelerin üçüncü sayfalarında, olayın failini değil mağdurunu odağa alarak, kadını "kurban" olarak konumlandırarak, "kadına yönelik şiddet" gerçeğini göz ardı ederek haber konusu olabiliyor. Böylece haberler "bazı kötü, hasta, sapkın, cahil" erkeklerin "bazı şanssız" kadınlara uyguladığı şiddet üzerinden kurgulanıyor. Şiddet klişelerle yeniden üretilirken kadın bir kez daha mağdur ediliyor. Kadına yönelik şiddet bağlamından kopuyor, sistematik şiddet göz ardı edilirken "erkek şiddeti" okurun çok uzağında konumlanıyor.
2010 yılı çetelesinin kadına yönelik şiddete dair gerçek verileri yansıttığını iddia etmekse elbette mümkün değil. Ancak çetele pekâlâ, erkek şiddetine dair bazı sembolik gerçekleri göz önüne seren bütünlüklü bir araştırma olarak değerlendirilebilir:
Kadınlar, kadın oldukları için öldürülüyor: 2010 yılı çetelesine yansıyan olaylarda şiddetin gerekçesi değişiyor gibi görünse de temelde yatan sebebin, erkeklerin kadınlar üzerindeki tahakküm talepleri olduğu rahatlıkla görülebiliyor. Erkekler, kadınları kendilerine ait bir mülk gibi görüyor ve "kadınları" üzerinde sahip olduklarını düşündükleri haklardan hiçbir koşulda vazgeçmek istemiyorlar.
Münferit değil sistematik: Ortaya çıkan veriler, erkek şiddetinin hastalıklı ya da cahil kafaların ürünü olmadığı gibi herhangi bir ırka, etnik bölgeye, meslek ya da yaş grubuna özgü olmadığını da açıkça gösteriyor.
Devlet, şiddeti önlemekte yetersiz: Devlet, kadınları erkek şiddetinden koruma sorumluluğunu yerine getirmiyor. Kadınlar can güvenlikleri bulunmadığı için güvenlik güçlerine başvursa da öldürülmekten, yaralanmaktan, tacize, tecavüze maruz kalmaktan kurtulamıyor. Failler çoğu kez cezasız kalıyor ya da "tahrik indirimlerinden" faydalandırılıyorlar. Cezalar caydırıcı değil. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için bütünlüklü politikalara ihtiyaç duyuluyor.
Failler yakınımızda: Yaygın inanışın aksine kadınlar için tehlike sokakta değil, evlerinde. Kadınları en çok kocaları, sevgileri, babaları, eski kocaları ve erkek kardeşleri öldürüyor. Kadınları yaralayanlar arasında da ilk sırayı kocaları alıyor. Onları babaları, sevgilileri, eski kocaları, akrabaları izliyor. Taciz ve tecavüz failleri de çoğunlukla kadınların ve çocukların tanıdıkları erkekler. 2010'da kadınlara ve çocuklara tecavüz edenlerin yüzde 91.30'u mağdurların tanıdıkları erkeklerdi.
Her yaş ve meslekten erkek şiddet uygulayabilir: 2010'da her yaştan, meslek ve statüden erkek, her meslek yaş ve statüden kadına şiddet uyguladı.
Şiddete bahane çok: Kadınlık görevlerini yerine getirmedikleri, kocalarına su vermedikleri, yemek zamanında hazır olmadığı, kocalarıyla birlikte olmak istemedikleri, barışmayı kabul etmedikleri ya da evlenmek istedikleri için öldürülüyorlar. Kocasını uyandırıp işe gidip gitmeyeceğini sorduğu, kocasından izin almadan hastaneye gittiği, sigara külünü yere dökmemesini istediği, gezmeye gittiği, çalışmak istediği için şiddet gören kadınların varlığını da unutmamak gerek. Taciz ve tecavüz de erkeklerin sıkça başvurduğu cezalandırma yöntemlerinden biri.
Peki ya haber olmayanlar?: Haberlerde göremediğimiz için psikolojik, ekonomik ve sözel şiddete dair veriler çetelede yer bulmadı. Ancak tüm şiddet türlerinin birbiriyle ilişkisini gözeterek 2010 yılı boyunca haberlere konu olan tüm olaylarda kadınların aynı zamanda psikolojik, sözel ve ekonomik şiddete maruz bırakıldığını söylemek elbette mümkün. Ayrıca ekonomik, sözel ve psikolojik şiddetin kadınları, kendilerine şiddetten uzak bir hayat kurmak konusunda güçsüz bıraktığını da hatırlamak gerek.
Hepimiz erkek şiddetinin mağduruyuz: Genel algının aksine hiçbir kadın ya da erkek, erkek şiddetinden kurtulmuş değil. Hiç kimse "potansiyel kurban" değil; erkek şiddeti zaten her an hayatımızda. Tam da bu nedenle çetele, bütün kadınlar ve erkeklere kendileriyle ve şiddeti "öteki kadının başına gelen bir şey" olarak gören algıları ile yüzleşme çağrısı aynı zamanda. Kadınların yanı sıra erkeklerin de "kadına yönelik şiddet"i tartışma ve şiddete karşı mücadele içinde olmaları için bir davet... (BB/EÖ)