"Bugünün eğitimine değer vermeyenler, yarının kayıplarına şaşırmamalı."
Eğitim, bireyin topluma uyum sağlamasını, ekonomik hayata katılmasını ve kültürel kimliğini geliştirmesini sağlayan temel kurumlardan biridir. Toplumsal değişim ve kalkınmanın en önemli itici güçlerinden biri olmasına rağmen, Türkiye’de eğitim politikalarının siyasi gündemde hak ettiği yeri bulamadığı görülmektedir.
Eğitim, ekonomik gelişim, sosyal adalet ve demokratik katılım açısından kritik bir faktördür. Ancak Türkiye’de eğitim sistemi uzun süredir çözülmeyen yapısal sorunlarla karşı karşıyadır. Bunların başlıcaları şunlardır:
Türkiye’de anadilinde eğitim hakkının yok sayılması, hem akademik eşitsizliği derinleştiriyor hem de kültürel kimlikleri zayıflatıyor.
Kırsal ve kent merkezlerinde eğitim olanaklarının farklılaşması, gelir düzeyi düşük ailelerin çocuklarının eğitimde geri kalması.
Müfredatın ezberci yapısı, eleştirel düşünme becerilerinin geliştirilmemesi ve eğitim kalitesinin uluslararası standartların gerisinde kalması.
Öğretmenlerin özlük hakları, atama süreçleri ve mesleki gelişim olanaklarının yetersizliği.
Eğitimin öğrencilere bilgi kazandırmaktan çok sınav başarısına odaklanması.
Eğitim politikalarının sık sık değiştirilmesi, liyakatten çok ideolojik tercihlere dayalı atamaların yapılması.
Bu ve benzeri sorunlar Türkiye’de eğitimi toplumsal kalkınma sürecinde en zayıf halkalardan biri haline getirmektedir. Ancak bu kadar kritik olmasına rağmen eğitim, siyasi partilerin öncelikli meseleleri arasında yer almamaktadır.
Türkiye’de eğitim politikasının siyaset gündeminde hak ettiği yeri bulamamasının bazı temel sebepleri vardır:
Siyasi partiler, seçim kampanyalarında genellikle kısa vadeli ve popülist vaatlere odaklanmaktadır. Eğitim ise uzun vadeli bir yatırımdır ve sonuçları ancak yıllar içinde alınabilir. Bu nedenle, eğitim reformları seçmen nezdinde hızlı karşılık bulacak bir yatırım olarak görülmemekte, dolayısıyla politikacılar için cazip olmamaktadır.
Nitelikli eğitim, yurttaşların bilinçli bireyler olarak karar alma süreçlerine katılmasını sağlar. Ancak bu durum, bazı siyasetçiler ve sermaye grupları için tehdit olarak algılanabilir. Örneğin, eğitimli bireyler haklarını daha iyi savunabilir, sorgulayıcı olabilir ve otoriter yönetim biçimlerine karşı daha dirençli hale gelebilir. Bu nedenle, eğitim reformları bazen bilinçli olarak geciktirilmektedir.
Türkiye’de eğitim sistemi sık sık değiştirilen yönetmelik ve müfredatlarla istikrarsız bir yapıya sahiptir. Her hükümet değişiminde eğitim sisteminde de ciddi değişiklikler yapılmakta, bu da sürdürülebilir ve köklü reformları engellemektedir. Partiler arasında eğitim politikalarında mutabakat sağlanamadığı için uzun vadeli planlar oluşturulamamaktadır.
Toplumun büyük bir kısmı eğitim sistemindeki sorunları hayatın doğal bir parçası olarak görmekte ve çözüm için aktif bir talepte bulunmamaktadır. Seçmenler, ekonomi, güvenlik veya dış politika gibi konuları öncelikli gördüğü için eğitim meseleleri geri planda kalmaktadır.
Eğitimin siyasi bir tartışma aracı olmaktan çıkıp, ortak bir toplumsal mutabakatla ele alınması gerekmektedir. Bunun için:
Eğitim, hükümet değişikliklerinden bağımsız olarak sürdürülebilir bir şekilde planlanmalıdır.
Popülist ve ideolojik yaklaşımlar yerine pedagojik bilimler, sosyoloji ve psikolojinin rehberliğinde politikalar oluşturulmalıdır.
Eğitim reformları sadece siyasetçilerin değil, öğretmenlerin, akademisyenlerin ve velilerin ortak görüşüyle şekillenmelidir.
Türkiye’de eğitime ayrılan bütçe artırılmalı ve eğitim sistemindeki yapısal sorunları gidermek için gerekli kaynak sağlanmalıdır.
Öğretmenler sadece ders anlatan kişiler olarak değil, toplumu inşa eden temel aktörler olarak değerlendirilmelidir.
Türkiye’de eğitim, ekonomik kalkınmanın, sosyal barışın ve demokratikleşmenin anahtarıdır. Ancak, siyasi gündemde hak ettiği ilgiyi görmemesi, eğitim sisteminin sorunlarını derinleştirmektedir. Eğitim politikalarının uzun vadeli, bilimsel temellere dayalı ve siyasi kaygılardan bağımsız olarak şekillendirilmesi gerekmektedir.
Eğer eğitim meselesi siyaset üstü bir konu olarak ele alınmazsa, gelecekte eğitimdeki sorunlar daha da kronikleşecek ve Türkiye’nin toplumsal gelişimi ciddi şekilde sekteye uğrayacaktır. Bu nedenle, eğitim politikalarının her kesimin ortak paydası haline gelmesi ve siyasi partilerin bu konuda somut adımlar atması hayati önem taşımaktadır.
(AÖ/RT)