21. Yüzyılın başındaki durgunluk ise, sinyalini hem tarımda hem de otomotiv ve bilgi işlem gibi sermaye yoğun sektörlerde verdi. Gen teknolojisi ve bio-teknolojideki gelişmelerle yaratılan verimlilik artışı, tarım ve hayvancılıkta stokları genişletirken, Otomotiv ve bilgi işlem teknolojisinde hızlı kâr düşüşleri yaşanmaya başlamıştı.
Ocak ayının ilk haftalarında durgunluk bir öngörü olmaktan çıkmış Ford, General Motors gibi Amerikan otomotiv sanayiinin devleri bile istihdamı azaltarak kâr marjlarını korumaya çalışmaktaydı. Bilgi işlem sektöründe de durum daha farklı değildi.
Wall Street Journal'in "İyi günler geride kaldı." diye manşet attığı o günlerde Türkiye ise, Dünya Bankası'nca "örnek ülke" gösterilmenin heyecanını yaşıyordu. Bu nedenle de beyaz eşya ve otomotiv de lider ülke (*) olarak tanımlanmasını gerçek zannetti. Oysa, otomotiv ve bilgi işlem, gıdadan savunmaya, sağlıktan madenciliğe kadar diğer sektörlerle yatay ve dikey bağlantıları güçlü olduğundan piyasa egemenliği yüksek sektörlerdi.
Dolayısıyla, sektörü elinde tutan firmalar, göreli dahi olsa liderliği azgelişmiş ülkelerin firmalarına bırakmamaktaydı. Durgunluğu daha kolay ihraç edebilmek için Türkiye gibi döviz kuru çıpalı ülkelere bu tür elma şekerlerini göstermekteydi.
Muhtemelen tarihe "İkiz Kuleler" başlığıyla geçecek olan 11 Eylül 2001 günkü saldırı, durgunluğun ABD ekonomisinde kendini gösterdiği ve AB ülkelerine doğru yayılma eğilimine girdiği sırada gerçekleşti. Bu nedenle de sanılanın tersine, kapitalizme, krizinden daha kolay çıkma fırsatını verdi.
Saldırının Batı uygarlığına karşı yapılmış olduğu iddiası ve ABD'nin önderliğinde kurulan ivedi savaş ittifakı da fırsatın yakalandığı ve globalizasyon yasalarının daha hızlı bir şekilde uygulamaya geçirileceğinin göstergeleridir.
Kaldı ki, 9-13 Kasım'da Katar'ın başkenti Doha'da yapılacak Dünya Ticaret Örgütü WTO 4. Bakanlar Konferansı'nın yeni başkanın erteleme talebine rağmen yapılacak olması kapitalizmin Seattle'dan sonraki açığı kapatmaya kararlı olduğunu göstermektir.
Toplantı gündeminin tarımdan hizmetlere piyasaların tam liberalizasyonu ve "Government/Public Procurement" başlığı altında şekillendirilen "hükümet/kamu satın almaları" olması durgunluğun nasıl aşılacağını da açıkça ortaya koymaktadır.
Bilindiği gibi devlet, en büyük alıcı konumundadır. Durgunluk dönemlerinde hükümetlerin harcamalarını artırmaya zorlayacakları tek sektör kamu, kamunun da savunma ve savaş sanayiidir.
Bu noktada WTO'nun gündemindeki, hükümet/kamu satın almaları" maddesi daha da önem kazanmaktadır. 4.Bakanlar Konferansı'nın diğer bir gündem maddesi olan "Hükümet Çalışmalarında Şeffaflığın Sağlanması" ise, alıcı konumundaki devletin oluşturduğu talebin yönlendirilmesini hedeflemektedir.
Hal böyle olunca!..
11 Eylül'deki saldırının ABD başkanınca neden "iyi-kötü arasındaki savaş", hemen akabinde Alman Başbakanı Schroder'ce de "uygar dünyaya karşı savaş" olarak tanımlandığını ve terörizm hedefinde odaklandığını...
Dahası, ABD Başkanı Bush'un dünya ekonomisiyle ilgili yönetim kararlarında "tek yetkili olma" (fast track) hakkını neden bu denli açık talep ettiğini anlamak kolaylaşıyor!!
-------------
(*) 29.1.2001 Cumhuriyet Gözucuyla, "Fırsatlar Ülkesi Türkiye"
[email protected] türkel minibaş