7 Haziran seçimleri eşitlik, özgürlük ve demokrasiyi “dert edinenler” için büyük bir sıçrama ve ülke idaresini 12 Eylül rejiminden geri alma girişimiydi. Türkiye’de yaşayan halklar, Aleviler, emekçi kitleler, kentli laikler ve demokrat Müslümanlar bu partiyi kendi mahallelerine, kendi dünyalarına dahil ederek sahiplendi. Böylece cumhuriyet tarihi boyunca “hırpalanan” bu kesimler, ilk defa güçlü bir özgürleşme soluğuna nefes verdiler. Aitlik, siyasal bir tercihe ve özgürleşme umuduna dönüştü. Seçim HDP’nin her yerden oy alarak 12 Eylül barajını yıkmasıyla sonuçlandı.
Ama şimdi oluşan tablonun ardından seçimi çalma girişimlerini izliyoruz. Özellikle AKP’nin takındığı ‘iktidar için her nevi siyasal arsızlığa varım’ tutumu ezilenlerin, halkların, kadınların ve emekçilerin HDP ile ördüğü ve geliştirdiği özgürlük tercihini “geçersiz” sayma gayretidir. Yani yok sayılanların oyu yok sayılmaktadır. Üstelik şimdi savaşla cezalandırılma, işten bile değildir artık.
Bu durumu hem CHP hem de AKP seçmeni anlamamaktadır. Öyle ki AKP’nin erken seçim zemini araması Türkiye’de siyasal mücadeleyi kızıştıracak bir düzleme taşıyor. Artık dört yılda bir oy kullanmakla sınırlı bir siyaset algısı yok demektir bu. AKP, beklemeden topluma karşı hamle yapmak istiyor çünkü. Seçimlerin yarattığı halkların lehine havayı toplumu cezalandırırcasına geriye taşımak, çarpıtmak istiyor. Haziran seçimleriyle hiç ilgisi olmayan, AKP öncesi fenomenlerden Cem Uzan’ın sahneye davet edilmesi bununla ilgili. Toplumun HDP ile "yeniyi" dayatmasının karşılığı, eskimiş tartışmaları bir kabus gibi toplumun gözleri önüne getirmek oluyor herhalde. Topluma AKP döneminin "devr-i saadet" olduğu, AKP dışındaki her seçeneğin ise Uzan, Çiller ya da Parsadan v.s. gibileriyle başı dertte bir ülke olduğu anlatılmak isteniyor belli ki... Cehenneminden çıkmak isteyen halklara kendinden önceki cehennemi hatırlatarak toplumu tehdit etmeye "AKP siyaseti" denilmeli artık. Yakında epeyce ‘benden önce-benden sonra’ şaşırtmacasını görebiliriz. Toplumun hafızasıyla oynayarak belirlediği gündemle toplumu kendine mahkûm ve meftun etme siyasetidir bu. Hafıza-i beşer nisyan ile -yoğunca - malûl olduğundan, bu çarpıtma pekala tutabilir.
Oysa artık Türkiye’de gündemler, düzlemler, siyasetin zemini değişti. Halklar oy verip susmak için seçim yapmadılar. Oy vermekle murat edilen demokrasinin geçerli olduğu bir ülke kurmak istiyorlar. Oy kullandıktan sonra doğduklarına pişman edilmek değil. Oy kullanıp ülkeyi batırmak veya istikrarsızlığa sokmakla suçlanmak hiç değil! AKP sözcülerinin toplumun istikrar yerine kaosu seçtiğini söylemek bu yüzden oldukça önemli. HDP için hamle zamanıdır derken buradaki buluşmanın geliştirilmesini ve toplumla teşekkür mitinglerinde, halk toplantı, konser ve kutlamalarında siyasal bir kurucu önderlik çalışması yapmaktan söz ediyoruz. Süreç Sivas, Erzurum ve Amasya kongrelerini hemen her yerde yapma sürecidir.
Toplum HDP’ ye oy vererek fedakarlık ve teveccüh gösterdi, o halde tevazu sahibi olunmak isteniyorsa kendini inkar edip "emanet" demek yerine, toplumla canlı buluşmalar sağlanmalıdır. HDP canlı bir siyaset yapma biçimi olarak bunu vaat etti. Toplumla geliştirilecek böylesi canlı bir süreç, olası erken seçimlere de yepyeni bir dinamizmle girilmesini sağlayacaktır. Haklılığıyla seçimleri kazanan özne, cumhuriyet tarihinde ilk defa ülkeyi kuracak bir ezilenler bloğu oluşturuyor. Bu HDP’ nin önderlik edebileceği tarihsel bir bloktur. Yaptığı seçimle tüm kartları yeniden dağıtan özne, oyunun gidişatından da aynı derecede sorumludur artık. Bir kenara çekilemez, küsme muhalefeti yapamaz ve pasif ve şaşkın davranarak hepimizin kaderini AKP-MHP alacakaranlığına terk edemez.
Özellikle Kürt Özgürlük Hareketi Rojava’da çağımızın kıyameti IŞİD’in saldırılarını bertaraf etmiş ve demokratik özerklik fikri bir bölge hakikati hali almışken, parlamentarizm sınırları içerisinde kalarak AKP-MHP’nin 12 Eylül’ü restore etme girişimine karşı kayıtsız ve kararsız kalmak hiç doğru olmaz.
Kürt halk önderi Öcalan’ın haftalardır tecride alınması, avukat yasağının yanı sıra Öcalan’ın çözüm ve müzakere heyetiyle görüştürülmemesi ibretlik bir tutumdur. HDP zaferine karşı hınç, onun oluşturucusuna fatura edilmek isteniyor. HDP’ den, Öcalan’a böylesine ikiyüzlü ve saygısızca davranarak intikam alınıyor.
Süreç tam da başkan Öcalan’ın aylar önce Dolmabahçe mutabakatıyla deklare ettiği On Madde’nin tartışılarak, siyasal bir yürüyüşe dönüştürülmesi sürecidir. Süreç Öcalan’a Özgürlük sürecidir. 7 Haziran’da Öcalan’a Özgürlük seçeneği de Türkiye’de yaşayan halklarca onaylanmıştır. MHP ve AKP bunun tersine nefret ve kin siyaseti yaptıkları halde, Türkiye HDP’nin seçim zaferiyle Öcalan’a özgürlüğe evet demiş oldu. 7 Haziran'da seçimimizi yaptık, şimdi ilk defa gerçekleştirme şansı bulduğumuz hayallerimizin takipçisi olma zamanı!.. (MS/HK)
* Fotoğraf: Aykut Ünlüpınar - Ankara/AA