O kadar basit değil, can var ortada; bir nevi "yaşatmayız" olayı. Sınırları, özü, biçimi onlar belirliyor; aksi takdirde "yanarsın".
Bu sallanan parmaklar en son Orhan Pamuk"a doğruldu. Romancının Avusturyalı bir gazeteciye verdiği mülakatta Hürriyet çevirisiyle söyledikleri üzerine koro icraatına başladı.
Parmakların Nobel takıntısı
"Bir an önce Nobel'i verseler de,Türkiye de rahatlasa!" diyor biri, ikisi, üçü. Bu klişe daha önce de Yaşar Kemal için tekrarlanırdı.
Türkiye'nin yüz aklarından bu iki yazar, bu köşelere göre Nobel'le yatıp Nobel'le kalkıyorlar. Neredeyse 100 yıldır verilen bu ödülü aynı yöntemle acaba kaç yazar almış bir açıklasalar da, biz rahat etsek.
Yanı sıra, biri kalkıp , "tarihçi misin bu konulara giriyorsun" diyor. Çünkü, bu parmak, Pamuk'a "Evet, bunu herkes yapmalı. Burada 30 bin Kürdü öldürdüler. Ve bir milyon Ermeni. Ve neredeyse hiç kimse bunu dile getirmeye cesaret edemiyor. O halde ben yapıyorum. Ve bu yüzden benden nefret ediyorlar," cümlelerini söyleme izni vermiyor. Nedenmiş o?
Bu ne öfke!
Bir başkası, bunca tarihçi ve araştırmacının halen üzerinde çalıştığı, tartıştığı 1915'teki Ermeni ölümlerinin sayısı üzerine bir kaynak gösteriyor ve bu kaynağın dışında bir yerden konuştuğu için Pamuk'a öfkeleniyor.
Meğer o meseleyi çözmüş de dünyanın haber yok. Bir başkası, "belgeleri açıkla" diyor.
İşte, "vatan haini" diyenler, mahkemeye vereceğini açıklayanlar, "satılmış" diye haykıranlar ve "yaşatılmamalı" tarzı bildiri yayınlayanlar hepsi sıraya girdi.
"Dokunmatik kanlı"lar bunların hepsi. Sadece, Pamuk için değil, "hassa konu"lar bu parmaklardan sorulduğu için, farklı bir şey söylendiğinde, "kanıma dokundu" diyorlar.
Kerkük, Latife hanım...
"Kerkük" konusu mu açıldı, dikkat edin, kanlarına dokunmasın.
Latife hanımın mektupları? Yine karar veriyorlar, ve dikte ediyorlar: "Arşivler açılmasın!" Mustafa Kemal - Latife hanım ilişkisi tartışılmasın!
Bu arada, mesela, biri "belki de çocuklarının olmamasına Mustafa Kemal'in..." demeye kalmadan parmakların hücumuna uğruyor.
Bu "dokunmatik kanlı"lar Avrupa Birliği'ne karşılar, Amerika Birleşik Devletleri'ne karşılar.
Karşılar da, bunların doğrudan ABD politikaları, İMF dayatmaları üzerine laf ettiklerini, karşı çıktıklarını, protesto ettiklerini, meydanlara çıkıp kitlelerle birlikte bağırdıklarını gören pek yoktur. Kişilere saldırı üzerinden hayat buluyorlar. Peki NATO? O da yok...
Özgürlük yerine medyanın piyasası
Patronları, gazetelerinden atılan çalışanlar gibi mevzular ise tamamen konu dışı.
O kadar konu dışı ki; gazeteciler konferans yapar, katılanların aktif gazeteci olmadıklarını iddia ederler, sonra kendi gruplarında yıl değerlendirmesi için dünyanın patronlarını toplarlar medyayı konuşurlar da akıllarına gelmez "bizim toplantıya katılanlar ne kadar aktif gazeteci" diye sormak.
Biz söyleyelim; hiçbiri. Dünyanın medya patronları silah ticareti dahil her işi yapıyor. Zaten o toplantıda onlar "piyasa"yı konuştular, konferanstaki gazeteciler ise "ifade özgürlüğü"nü.
"Özgürlük" öğrenmenin telaşı
Geçenlerde Kerkük'te olanlar "kanıma dokunuyor" diye yazan bir tanesinin gözünü Azerbaycan petrollerine diktiği sırada, resmi adını hatırlayamadığım "Azerbaycan TPAO"suna doğrultup şu mealde yazdığını hatırlıyorum: "Dikkat edin, bu kurumun başkanının karısının Rus olduğunu bilelim, bilelim de hani ona göre..."
Mesele, Orhan Pamuk meselesi değil sadece, mesele neden bin düşünüp bir konuşmak durumunda kalma meselesi... Bu böyle sürmeyecek tabii...
İfade özgürlüğü ya da genel özgürlükler açısından "yasalardan öte bizim kanımız var" diyenler de bu "özgürlük" meselesini öğrenmek zorunda kalacaklar, bütün telaşları da bu yüzden.
Kaç Pamuk yetişir?
Orhan Pamuk'a dönersek, bir ülkede kaç tane Orhan Pamuk yetişir? Benzerlerini Yaşar Kemal'e de yaptılar, Aziz Nesin'e de...
Herkesin kanı var, bırakın bu "kanıma dokundu" muhabbetini de, kabul edin özgürlük varsa herkes kullanacak, siz bile...
Nobel'e gelince; bu yıl Nobel Edebiyat ödülünü Orhan Pamuk ile Yaşar Kemal paylaşacak. Benden söylemesi... (BA)