BAHAR ARCAN'dan rektörlere çağrı
“Türban”a Değil, İstanbul Emniyet’ine Bakın, Ölüm Var Orada!
Ölmüş, artık yok. Dariusz Witek
39 yaşındaymış. “Emniyet’te bu kez Polonyalı bir turist öldü” diyor Sabah
20. sayfa manşetinde. Yani bu ülkede yaşasan da yaşamasan da, turist de
olsan mülteci de “bir ihtimal daha var, o da ölmek”.
Okur temsilcisi uyuyor, rektörlerin gözünde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kıymete binmiş, işte medya, işte Türkiye!
Witek bara gitmiş, bıçaklı kavgaya karışmış. Kim görmüş? Bilmiyoruz. Polis biliyor, öyle söylüyor. Niye inanalım? Ne var ki, Sabah gazetesi muhabirleri ve/ya da editörleri o sıra sanki bardaymışlar gibi bize anlatıyorlar haberlerinde, görmeseler de inanmışlar.
Nedir bu “sınır dışı kararı”
Witek için, “ancak ‘suça karıştığı’ için sınır dışı edilme karar alındı” diyor haber. Gözaltına alınmış, Savcılık serbest bırakmış… Bir zahmet bize savcılığın serbest bıraktığı bir kişi hakkında nasıl ‘suça karıştığı için sınır dışı “ kararı alınıyor, anlatsalar ya; hangi kanun, madde, düzenleme ye dayanılıyor böyle durumlarda…
Anlatmıyorlar. Oysa, polisle haberden anlaşıldığı gibi “temas ve
konuşma” zorluğu çekmiyorlar.
Sonra, Witek “Yabancılar Şube Müdürlüğü’ne ait Eminönü’ndeki Misafirhane’ye
götürülmüş. “Witek tek başına kaldığı odasında önceki gece saat 22.00
sıralarında asılı bulundu” diyor haber.
Kim biliyor Witek’in odada tek başına olduğunu? Muhabirler Fatih Ulaş ve Ferit
Zengin orada mıydılar? Yok canım, tabii ki hayır, öyle olsa asılmasını
önlerlerdi. Demek ki kaynak yine polis.
Pantolon astarındaki ip
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün olaydan 12 saat sonra yaptığı
açıklamada “Güvenlik kameraları kayıtlarının incelenmesi neticesinde şahsın
pantolonunun astar kısmındaki ipi kullanarak kendini asmak suretiyle intihar
ettiği belirlenmiştir” deniyormuş habere göre.
Şimdi, kalkıyorum, elime bir pantolon alıp astar kısmındaki ipe bakacağım.
Evet, erkek pantolonlarında kemer kısmının iç bölümünde kumaşı toparlamak için
şeridimsi bir şey kullanıyorlar.
Neyse ki, “uygulamalı” bir şey yapmak mümkün değil, o oradan nasıl çıkar, ip
haline nasıl gelir, uzunluğu ve dayanıklılığı nasıl yeterli olur bir insan
bedenini taşımaya…
Habere göre, olaya savcılık el koyduğuna göre, bu sorulara yanıtlar yakında
açıklanır inşallah… İki de müfettiş görevlendirilmiş.
“İftar”da “dürüst habercilik”
Ve haberin son cümlesi: “Polonyalının güvenlik kameralarını
izleyen polis memurunun iftar yaptığı sırada kendini asmış olabileceği ileri
sürüldü.”
Bakın, en kritik cümlede “olabilirlik”, “ileri sürülme” gibi okuru
inanmaktan yarı yolda döndüren üsluba geldik… Yani inanmadan biraz düşün diyor
ki habercilik açısından doğru yaklaşım bu. Bu son cümleye kadar her
şeyden emindik oysa değil mi?
Haberin başında, bir ay önce Nijeryalı Festus Okey’in Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü’nde
bir polis memurunun tabancasından çıkan mermiyle vurularak ölmesine de
inandırmışlardı. Şimdi aklıma geldi; mermi tabancadan nasıl çıkıyor? O
silahın nezarethane’de ne işi vardı?
Yavuz Baydar istifa
Ve gözümüz sola kaydığında, “Polonyalı kavgacı biriydi”
başlıklı çerçeveyle aklımızdan kaldıysa bir karışıklık sahiden rahatlıyoruz..
Polis ne zamandan beri karakter tahlili yapıyor? Gazeteciler ne zamandan beri
polise “uzman gözüyle” davranın diyor?
Ben bu olaya dayanamadım artık. bianet'çilerin hep yaptığı gibi, yok yasaydı,
etikti, gazeteciler hak ve sorumluluklar bildirgesiydi gibi işlerle
uğraşamam doğrusu. O yüzden kestirmeden Sabah gazetesinin okur temsilcisi
Yavuz Baydar’a seslenmek istiyorum. Sayın Baydar sizi dinlemiyorlar, dinlememeye
devam ediyorlar. En iyisi istifa edin, gül gibi adınıza leke gelmesin.
Rektörlerin AİHM’i
Bir de rektörlere lafım var. Hepsi bir araya gelmişler,
“hukuken mümkün değil” diyerek Anayasa çalışmalarının askıya alınmasını
buyurmuşlar. Neden? Çünkü, AİHM kararlarıyla bir durum oluşmuş, Anayasa buna
aykırı olamazmış… AİHM kararlarının birden “türban” sözkonusu olunca kıymete
binmesine "Üsküdar’da sabah oldu" diyeceğim ama durumu hafifletmenin
yeri değil şimdi.
Ey rektörler, kılık, kıyafet meselesini biz bu ülkenin insanları kimsenin
bekçiliğine ihtiyaç duymadan çözeriz, müsterih olun…
Siz madem ki, şimdi AİHM kararlarının “tek gerçek dayanak” olduğunu
söylüyorsunuz, o halde bu ülkedeki ölümler, yerinden edilmeler, "bok"
yedirmeler, kitap toplatmalar, parti kapatmalar gibi AİHM kararlarıyla, şu
“emniyet’te emniyette olamama” haliyle, bir ayda iki kişinin öldüğü
İstanbul Emniyeti’yle ilgilenin… Hayatınızda bir kez de olsa yaşam hakkı,
özgürlük deme şansını yakalayın.
İstanbul Emniyeti’ne geçmiş olsun! Rektörler bir taktılar mı, halleri
dumandır... (BA/NZ)