Metinleri incelediğimizde bazı ciddi çelişki ve eksikliklerin yanı sıra yanıt verilmesi gereken esas olarak iki temel soru ortaya çıkıyor:
- 'Yayın İlkelerimiz' başlıklı metin neden Ağustos 2002'de yayınlandı?
- Bu yeni manifesto ile eski manifesto arasında ne farklar var?
Bu sorulara yanıt aramaya çalışırken çelişki ve eksiklikleri de sergilemeye gayret edeceğim.
DMG'yi bu aralar böyle bir manifesto yayınlamaya teşvik eden nedenleri araştırırken, grubun son dönemdeki bazı etkinliklerini gözden geçirmekte yarar var:
* Frankfurt'ta dev bir yatırım yaparak yeni matbaasını hizmete açan DMG, bu açılışı fırsat bilerek, seçim arifesinde, bazı siyasi liderleri bir araya getirerek, medya gücünü kullanmak suretiyle, geleceğe yönelik planlarını uygulamaya koymak istedi. Siyasi liderlerden bazı vaatler aldığını Genel Yayın Yönetmeni yazdı.
* Bir özel bankanın içinde bulunduğu güç durum ama buna rağmen bir devlet bankasını satın almaya kalkması ve ilk aşamada alamaması, mali analizcilere göre önemli bir yenilgi.
* Şimdiye kadar DMG'yi gizli ya da açık bir şekilde desteklemiş olan koalisyon hükümetinin bir ortağının, seçim arifesinde büyük kan kaybetmesi, DMG'nin manevra alanını daralttı, yeni kombinezonlar, yeni arayışlar içine itti.
* DMG'nin Kelkit seferi sırasında hiç de beklenmediği halde, Aydın Doğan kürsüye çıkıp 'Yasadışı ya da ahlaka mugayir hiç bir iş yapmadım' diyerek aklanma sürecine girmeye çalıştı, kuşkuları yoğunlaştırdı.
* En büyük rakibi Sabah grubunun zora girmesini fırsat bilerek, grubun yayın organları maddi ve manevi olarak destekledi ve hiç olmazsa orta vadede bir rakibi yutmayı tasarladı. Ancak Dinç Bilgin'in cezaevinden çıkmasının ardından bir yandan yeni hamlelere girmesi, bir yandan da Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu (BDDK) ile Demirbank anlaşmazlığında ödeme konusunda anlaşması, Aydın Doğan'ın planını bozdu. Bu yeni durum üzerine de Sabah'ı içeriden parçalayarak, Dinç Bilgin'i zayıflatmaya çalıştı.
* Güç duruma düşen bir başka rakip Karamehmet grubunun da Doğan grubunun üst düzey yöneticilerini transfer etmesi, kendisini Türk medyasının duayeni olarak sunan Aydın Doğan'ı zora soktu.
* Star gazetesinin satışta Hürriyet'i geçmesinin yanı sıra, Rodos skandalını fotoğraflı olarak teşhir etmesi, Cem Uzan'ın da ilkel milliyetçi bir söylemle siyasete girme girişimleri, Aydın Doğan'ın egemen konumunu sarstı.
* Aydın Doğan, Cumhuriyet'ten Leyla Tavşanoğlu'na (ki aynı zamanda tekelciliğe karşı çıkan Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin (TGC) geçen dönem Yönetim Kurulu üyesiydi) yaptığı açıklamalar ile TBMM Komisyonuna verdiği yanıtlarda - ki baştan aşağıya gizleme, tahrifat dolu-, sürekli olarak bir aklanma çabası içine girdi.
Bu olguların yanı sıra, aslında 1980'lerden bu yana ortaya çıkan, medyanın, kamuoyu nezdinde giderek daha büyük ölçüde güvenirliğini ve inanırlığını yitirme eğiliminin güçlenmesi de,(tirajlar bir türlü artmıyor) DMG'yi yeni bir girişim gerçekleştirmeye zorladı.
Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün Rodos dönüşü, Habertürk'de yayınlanan bir röportajında bu yeni 'Yayın İlkelerini' duyurmuş olması tesadüfi olsa gerek. Unutulmaması gereken bir başka unsur da, Türkiye'nin halen seçim ortamına girmiş olduğu...
Gelelim şimdi ikinci soruya: 1999 Kasım'ında yayınlanan metinlerle bu yeni metin arasında ne gibi farklar var?
* Aslında iki metin nitelik olarak çok farklı. Çünkü ilk metin çok daha siyasi ve ideolojik bir içerik taşırken, bu son metin, her yerde rastlayabileceğimiz klasik gazetecilik ilkelerini içeriyor. Bu ilkeleri şafşafata ve tantana ile yayınlamak biraz ayıp kaçıyor, çünkü bu ilkeler zaten hem TGC'nin bildirgesinde var, hem de zaten gazetecilik yapan herkesin doğal olarak, otomatik olarak hatta zorunlu olarak benimsemesi ve uygulaması gereken kurallar.
* Yine de bu son metin, ilk metnin tekzibi olarak da okunabilir. Çünkü ilk metinde yer alan 'Atatürkçülük', 'Bağımsızlık', 'Laiklik' ve 'İnsan Hakları' gibi önemli kavramların ikinci metinde iptal edildiğini görüyoruz. Bu değişiklik, DMG'nin Atatürkçülükten, Bağımsızlıktan, Laiklikden ve İnsan Haklarından topyekün vazgeçtiği anlamına mı geliyor? Sanmam. Çünkü kağıda yazılı olan 'Bağımsızlık' ve 'İnsan Hakları' kalemleri zaten genel olarak uygulanmadı. Ama 'Atatürkçülük' ve 'Laiklik' kavramlarına yer verilmemesini bugünkü seçim bağlamında farklı olarak değerlendirmek mümkün. Gerçi, ben bu iki ideolojik kavramın ilke haline getirilmesine karşı olduğunu yazmıştım. Ama DMG herhalde benim yazımı okuyup bu değişikliği yapmadı.
Bu konuda kırıntı tarzında da olsa bazı bilgiler var:
Mesela DMG Yayın Konseyi üyesi Oktay Ekşi, 25 Ağustos 2002 tarihli Hürriyet'te yayınlanan demecinde 'Daha önceki yıllarda da bir kaç defa iyi niyetle bu teşebbüslerde bulunuldu ama maalesef yaşama geçirilemedi' diyor. Neden acaba? Aynı sayfada yer alan 'Aydın Doğan önerdi' başlıklı imzasız yazıda ' Zaman içinde gelişen durumlar ve tartışılan örneklerin artması üzerine...' diye bir ibare geçiyor. (Olumsuz) örneklerin artmasını anladık da, bu 'Zaman içinde gelişen durumlar' neyin nesi? Bu 'durum' sözcüğü, her derde deva bir sözcük olarak kullanılır. Konuşup bir şey söylememek için biçilmiş kaftan: Ne durumu? Hangi durum? 3 yılda ne değişti Hürriyet'de? Ya da Türkiye'de?
Radikal gazetesi de ketum davranıp, Hürriyet'in göbekten, çift tam sayfada dişi olarak yayınladığı ilkeleri, 2. sayfada tam sayfa olarak yayınlamış. Küçük bir ayrıntı: Radikal, sunuş yazısında, ilkeleri okurlarıyla 'bir kez daha paylaşmak istediğini' belirtiyor. Bir kez daha? İlk kez ne zamandı ki? 3 yıl önceki metinle bugünkü metin aynı metin değil ki...
Hürriyet, ilkeler konusunda bilgi verdiği sayfaya başlık olarak 'Okurla sözleşme' demişler. Sözleşme en az iki taraflı bir edimdir. Hürriyet Okurları Derneği mi kuracaksınız? Yoksa, sözleşme, Doğan Satmış'ın hem Okur Temsilcisi hem de yazı işleri müdürü sıfatıyla aynı belgeye iki imza atmasıyla mı akdedildi?
DMG'nin garip bir uygulaması da işte bu yeni okur temsilcisi. Özkök, bir yandan ilkelerin uygulanmasının denetimini okura bıraktığını yazıyor bir yandan da yeni bir okur temsilcisinin göreve başladığını açıklıyor. Garip olan şu: Okur Temsilcisi konumunda olan Doğan Satmış (Halkımızın genel eğilimlerine uygun olarak 'tenis ve squash oynadığı' da özel olarak belirtilmiş!), gazetenin künyesinde ve 25 Ağustos tarihli Pazar Hürriyet'deki röportajında hala Yazı İşleri Müdürü olarak görünüyor. Oysa ki Okur Temsilciliği, okurla-yazı işleri arasındaki çelişki ve anlaşmazlıkları çözen, iki tarafa eşit uzaklıkta durması gereken bir makam olduğu için, yazı işlerinde görev yapmamalıdır. Dünyanın tüm okur temsilcileri, ombudsmanları ve mediateur'leri böyle çalışır. Hürriyet, yargıcı aynı zamanda savcı yapmış. Bu konum, Hürriyet'in okur temsilcisinin tüm işlevlerini ortadan kaldırıyor. Bunun adı 'Nevzat Tandoğan ideolojisidir':
Okur temsilciliği gerekiyorsa onu da yazı işleri müdürümüz yapar! O kadar! Satmış'ın köşe yazılarına, röportajlara ya da 'haber, fotoğraf,karikatür' dışında kalan diğer gazetecilik ürünlerine karışamayacağı da belirtilmiş. Doğan Satmış'ın röportajından anladığım kadar, bu arkadaşımız olsa olsa düzeltmen ya da Okur Mektupları bölümü editörü konumunda. DMG'de Türkiye'nin ilk ombudsman'ı Yavuz Baydar'ın görüşlerine başvurulmamış anlaşılan...
DMG'nin Kasım 1999'daki ilkelerini o zaman Dördüncü Kuvvet Medya web sitesinde yayınlanan iki yazıyla eleştirmiştim. Bugün o yazıların ( Bkz. www.dorduncukuvvetmedya.com/arsiv/duran5.htm ve www.dorduncukuvvetmedya.com/arsiv/duran6.htm) doğruluğu iyice ortaya çıktı ve halen geçerliğini koruduğu anlaşıldı. Bu nedenle, 'Yayın İlkesi nedir?', 'Nasıl yapılır?', 'Kimler yapar?' gibi soruların yanıtını arayanları bu iki yazıya gönderebiliyorum.
Sonuç olarak, DMG'nin toplumun, halkın, ulusun, kamuoyunun değil, egemenlerin, apoletlilerin, devletin ve güçlülerin medya grubu olduğu gerçeği, böyle ilkelerle filan gizlenemez. Mesele ilke yayınlamak değil. Hatta uygulama bile değil. Kamuoyu medyayı artık inanılmazlar, güvenilmezler listesinde tepelere çıkartıyor. Medya artık neredeyse 'Doğrunun tersini yayınlamakla' meşhur oluyor. Medyanın öneri ve görüşleri, toplumunkilerle her seferinde daha keskin bir şekilde çelişiyor. DMG'nin doğası, yapısı, konumu bu grubun yayınlarının gerçek anlamda kamu çıkarını savunmaya müsait değildir. DMG, Doğan grubunun çıkarlarını ve bağımlı olduğu siyasi-iktisadi-ideolojik kutbun ve sistemin çıkarlarını savunmakla görevlidir. Bu uğurda da evrensel ya da yerel her türlü etik kuralını şimdiye kadar binlerce kez çiğnemiş, bundan sonra da çiğnemeye devam edecektir.(RD/NM)